Bir işe girişmeden önce iyi bir araştırma yapmanın şart olduğu konusunda mutabık mıyız?
Ama önce biraz tarih.
İstanbul’da uluslararası bir finans merkezi kurma fikrini Bankalar Birliği ortaya attı.
Konu bir buçuk yıl kadar önce bir Ankara ziyaretinde Başbakan’a açılmış.
Başbakan, “Bana bu konuda bir çalışma getirin” demiş.
Bankalar Birliği uluslararası müşavirlik şirketi Deloitte Touch’a bir çalışma hazırlatmış.
Deloitte “İstanbul 10 yıl içinde bölgeye hâkim konuma ulaşabilir, 30 yıl içinde New York, Londra ve Tokyo ile birlikte dünyanın en önde gelen beş finans merkezinden biri olabilir” sonucuna varmış.
Bu komediden vazgeçtiklerini sanmıştım ama yanılmışım. Vazgeçmediler ve vazgeçmeyecekler.
Aynen, bir borç batağı haline gelen Formula 1’de olduğu gibi, aklın sesini dinlemeyecekler. Doğru dürüst araştırma yapmayacaklar. Yalan yanlış istatistiklerle halkı kandıracaklar. Milyarlarca doları savuracaklar.
Aynen Formula 1’de olduğu gibi, bu işin de bir para yutma makinesi olduğu ortaya çıkacak. Ama hiç kimse sorumlulardan hesap sormayacak. Sorsa da... Boş iş. Biliyorsunuz işte. Burası Türkiye.
İstanbul Finans Merkezi Projesi’nden bahsediyorum. Yani, İstanbul’un Londra ve New York gibi dünyanın finansal nabzının attığı şehirlerden biri haline gelmesi.
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, “İstanbul’u finans merkezi haline getirecek strateji belgesinin haziran ayında nihai haline” getirileceğini açıkladı.
Size iyi kurgular hocam!
“Bizim düşündüğümüz ilk 10 yıl içinde bölgesel, 30 yıl içinde küresel bir finans merkezi olmaktır” dedi Ekren.
Türkiye, Malezya olur mu? Geçen sene bu soru çok popülerdi. Yoksa evvelki sene mi idi? Fark etmez. Bir hit’lik ömrü olan pop şarkıcıları gibi, bu merak da çabucak unutuldu. Türkiye, Malezya gibi olur mu, yani yavaş yavaş İslamlaşır mı konusu geride kaldı.
Ama, biz merak edelim etmeyelim, Türkiye Malezyalaşıyor mu?
Bir konuda evet. Kesinlikle.
Malezya 22 yıl aynı parti ve aynı başbakan tarafından yönetildi. Mahatir bin Muhammed 1981-2003 yılları arasında Malezya başbakanı idi. Daha da uzun kalabilirdi iktidarda. Ama yorulduğu veya bıktığı için gönüllü olarak ayrıldı ve yerini kendi eliyle seçtiği yardımcısı Abdullah Ahmet Badavi’ye bıraktı.
Bence Tayyip Erdoğan da 22 yıl, veya istediği kadar, Türkiye’yi yönetebilir ve ondan sonra yerini kendi eliyle seçtiği birine bırakabilir.
Bu anlamda, Türkiye Malezyalaşıyor.
Erdoğan, parti ve hükümet başkanı olarak, çok partili sisteme geçilen 1950’den beri hiçbir başbakanın olmadığı kadar güçlüdür. MİT dahil hemen hemen bütün kuruluşlara yandaşlarını yerleştirdi. Orduyla uzlaşmaya vardı. Bütün rant çeşmelerini AKP ve yandaşlarının bahçelerine akıtıyor.
Şekerbank pazar gecesi yattığında Kazak bir bankayla ortaktı. Pazartesi uyandığında ortak olarak Kazak hükümetini buldu.
Birkaç gün sonra yatağa girdiğinde de orada da Rus devletini bulabilir.
Bu değişikliklerin nedeni Şekerbank’ın ortağı ve Kazakistan’ın en büyük bankası olan Turan Alem Bank’a (BTA) Kazak hükümetinin el koymuş olmasıdır.
Kazak hükümeti el koyma işini devlet yatırım fonu Samruk-Kazyna marifetiyle yaptı. Samruk-Kazyna BTA hisselerini satmak için Sberbank adlı Rus devlet bankası ve başka stratejik yatırımcılarla müzakere halinde olduğunu söyledi.
Yüzde 58’i Rus Merkez Bankası’na ait olan Sberbank, Rusya’nın en büyük bankasıdır. Rusların Türkiye’de ticari faaliyetlerini artırma politkası güttükleri düşünülecek olursa Şekerbank ortaklığı Sberbank için BTA’nın çekiciliğini artıran bir unsur olacaktır.
Kredinin bol ve ucuz olduğu dönemde aşırı borçlanan Kazak bankaları uzun zamandan beri sallantıdaydı. ABD’de konut kredilerinin geri ödenmemesiyle patlak veren krize Kazak bankaları 45 milyar dolar borçla yakalandı. Borcun 11 milyarının vadesi bu yıl doluyor.
Kazak hükümeti “tasarruf sahiplerinin ve alacaklıların çıkarlarını ve bankanın ve bankacılık
Rusya ile Ukrayna gaz kavgası yaparken titremekten bıkan Avrupa en sonunda Nabucco konusunda pamuk ellerini cebine sokmaya karar verdi.
Avrupa Birliği (AB) Hazar Denizi havzasından Avrupa’ya doğalgaz taşıyacak olan boru hattı için tadımlık 250 milyon euro’luk bir fon ayırdı. Sekiz milyar euro civarında olması beklenen inşaata Brüksel’in katkısı iki milyar euro olacak.
Proje 2002’de doğdu ama ortakları -Avusturya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Türkiye- bugüne kadar işten çok laf yaptıkları için ilerlemedi.
Öyle anlaşıyor ki, son Rus-Ukrayna kavgası Avrupa’yı projeyi kısık ateşten çekmenin zamanının geldiği konusunda ikna etti. Birkaç ay önce belirli aralıklarla toplanan Nabucco konsorsiyumunun sonuç almadan dağılması olağan bir işti. Artık değil. AB’nin gözünde, Rusya tedarikçi, Ukrayna transit ülke olarak güvenirliğini sıfırladı. Avrupa’nın Rusya’dan satın aldığı gazın yüzde 80’inin Ukrayna’dan geçiyor olması artık kimseye komik gelmiyor.
Bu, Nabucco’nun gerçekleşmesini şiddetle arzulayan Türkiye için iyi bir haber. “Nabucco için zamanlama olarak en uygun yıldayız” diye konuştu bir enerji güvenliği uzmanı. “Konumumuz bu yıl biraz daha güçlü.”
Türkiye, Nabucco için hem en
Bir kişinin bildiği şeye sır denir. Hiç kimsenin bilmediği ise kozmik sırdır. Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu ile ne zaman anlaşma imzalayacağı kozmik sırdır.
Bu konuda kimsede bilgi yok. Bilebilecek tek kişi bütün önemli konularda tek karar verici olan Başbakan’dır. O da daha karar vermedi. Veya verdi, ama, kendi dahil, kimseyle bu bilgiyi paylaşmıyor.
Ne olup bittiğini bilmemek yüzünden bir süreden beri aracı kurumların ekonomistleri analizi bırakıp falcılığa başladı. Kimileri IMF ile anlaşma “birkaç hafta içinde” imzalanacak diyor. Kimilerine göre, mahalli seçimlerden önce imzalanacak. Kimilerine göre mahalli seçimlerinden sonraya kaldı.
Seçim sonrasına kalır mı?
Ekonomistler, feylezof Wittgenstein’ın “Bir konuda bir şey söylenemiyorsa, o konuda susulmalıdır” tavsiyesine uyarak hiçbir yorum yapmayabilirler. Ama yorum yapmamak değil yapmak için para aldıklarından, ister istemez, yukarıda sunduğum alternatiflerden birini savunmak zorunda kalıyorlar.
Zaten, falcılık analist ruhunun gıdasıdır.
Benim falımda Başbakan’ın IMF anlaşmasını iki ay sonra, mahalli seçimler atlatıldıktan sonra, imzalamak istediği çıkıyor. Erdoğan, seçimlere, alnında “IMF önünde diz çökmüş
Finans dünyasının geçirdiği deprem dünya bankacılık liginde sıraları değiştirdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bankacılıkta egemen durumda olan ABD yerini... Evet ... Tahmin ettiniz... Çin’e bıraktı.
Piyasa değerine göre, dünyanın en büyük üç bankası artık Çin merkezli: Industrial and Commercial Bank, China Construction Bank ve Bank of China. Onların ardından Morgan Chase (ABD) ve HSBC (İngiltere) geliyor. Ama çok ardından.
JPMorgan Chase ile HSBC’nin her birinin piyasa değeri Industrial and Commercial Bank’ın piyasa değerinin yarısından az.
İlk 30 banka arasında sadece dört Amerikan bankası var.
Uzun yıllar dünyanın en büyük finansal grubu olarak anılan Citigroup 35’inci sıraya düştü.
“Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” deyip Fortune dergisinin sitesinde “2008 dünyanın en büyük bankaları” listesine baktım. Orada ilk üç sırayı ING Bank, Fortis, Citigroup alıyorlardı. Industrial and Commercial Bank 24, China Construction Bank 28’inci sıradaydı.
Şimdi, ING, bırakın dünyayı, piyasa değerine göre ölçüldüğünde, Avrupa’nın en büyük 10 bankası arasında bile yok. Fortis de öyle. Bu iki bankanın değeri, piyasa değeri 10 milyar dolar olan Akbank’ın değerinin epey
Hiçbir şey bedava değil. Bankaların vahşi batı ortamında çalışmasına göz yummanın akıllı bir iş olmadığını öğrenmek için Türkiye’nin 1999-2001 krizini yaşaması gerekti.
Batı’da mali kurumlar devasa zararlar yazarken Türk bankalarının -hiç olmazsa şimdilik- sağ salim olmalarının nedeni yaşanmış o felaket yıllarından alınmış derstir. O dersin faturası neredeyse 50 milyar dolar.
Her ülkenin bankacılık krizine tepkisi değişiktir. İsveç sorunlu bankaların çoğunu devletleştirdi, banka hissedarlarını sermaye koymaya zorladı, toparlandıktan sonra bankaları özelleştirdi. Japonya zordaki bankalarını sorunlarını görmezden gelerek krizi uzattı ve yıllarca ekonomik durgunluk yaşadı.
Türkiye zayıflayan bankaların hepsini kapatma yoluna gitti. Ve galiba iyi yaptı. Kötü yönetilmek nedeniyle zarar eden ve sermayesini tüketen bankaları sağlığa kavuşturmak kolay değildir.
ABD para pompaladı
Finans sistemi bir felaket bölgesi haline gelen ABD bu gerçeği anlamaktan veya kabul etmekten hâlâ uzaktır.
Washington, sallanan büyük mali kurumlardan sadece Lehman Brothers’ın batmasına izin verdi. Ama Lehman’ın iflasının yarattığı depremden o kadar dehşete kapıldı ki hemen direksiyon kırarak yaralı