Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Finans krizi ekonomiyi yavaşlatmaya başladığından beri Başbakan sık sık bankalardan, her şey normalmiş gibi davranıp şirketlere kredi vermeye devam etmelerini istiyor.
Ama her şey normal değil. Ekonomi durma noktasına yaklaştı. Satışlar ve ihracat azalıyor, geri dönmeyen krediler artıyor. Bu koşullarda bankaların iş hacimlerini daraltmaktan başka yapacakları bir şey yok.
Banka hisselerinin bu kadar düştüğü bir dönemde sermayelerini artıramazlar. Batı’da birçok hükümet bankalara sermaye enjekte etti. Bizde bu yapılmadı ve yapılamaz.
Yani, Başbakan’ın tavsiyelerine uymak mümkün değil.
Krize bir ad bulmak istiyorsanız “Borç verilebilir şirketlerin tükendiği kriz” diyebilirsiniz.
Bu dönemde kredi musluklarını açık tutan bankaya ne olur biliyor musunuz?
Batar.
Sonra? BDDK el koyar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devreder. TMSF bankayı yönetenlerin yakasına yapışır. Çocuklarının televizyonlarına kadar, mallarını mülklerini ellerinden alır. Üstüne üstlük, canı isterse, ki isteyecektir, zimmet suçlamasıyla hapse attırır.

Sadece Türkiye’de böyle
Zimmet görevi gereği kendi yönetimine bırakılmış bir parayı çalmak veya çaldırmaktır.
Bizim kanunlarımıza göre, kredi vermek zimmet suçuna girer. Banka batarsa birileri bankacının yakasına yapışıp: “Sen bu krediyi iyice incelemeden verdin. Battı. Suçlusun. Çünkü halkın tasarrufunu çaldırdın” diyebilir.
Git mahkemede çaldırmadığını ispat et.
“Böyle bir aptallık dünyada yok” dedi dün konuştuğum bir bankacı. “Bu kredinin şurasına bakmadın derler. Senin, karının, çoluğunun çocuğunun, torununun malını mülkünü alırlar. Çarmıha gererler.”
Biliyor veya tahmin ediyorsunuzdur, ama gene de söyleyeyim. Kredi açmanın zimmet sayılabileceği tek ülke Türkiye’dir. ABD ve Avrupa’da bankacılar milyarlarca dolar batırdı. Zimmet suçundan dava edilenini duydunuz mu?

Kanunlar müsait değil!
Bizim ölçüsüzlük gibi bir özelliğimiz var.
“Bizde önce boşluk ve başıbozukluk vardır” dedi dün konuştuğum bir avukat. “Bunun zararı görününce maksadı aşan düzeyde, olağanüstü ağırlıkta, zarar verici düzenlemeler yapılır.”
2001 krizinden önce boşluk ve başıbozukluk hüküm sürüyordu. Bazı banka sahipleri, politikacıların ve bürokratların destek ve teşvikiyle bankalarını soydular. Yirmiden fazla banka battı. Devlete elli milyar dolara patlayan bir kriz meydana geldi. Tepki olarak yasalar değişti, bankacılığı düzenleme adına uluslararası hukuk kurallarına ve hatta, Anayasa’ya aykırı kanunlar çıkarıldı.
Zimmet hikâyesi o zaman sahne alan saçmalıklardan sadece bir tanesidir. TMSF’nin keyfi ve kontrol dışı bir kurum haline gelmesi de bu anlayışın ürünüdür.
Eskiden popüler bir laf vardı: Türkiye kalkınacak ama kanunlar müsait değil.
Kanunlar hâlâ müsait değil ve Türkiye’nin kalkınmasına hâlâ mani ama nedense bu eski laf söylenmez oldu. Kalkınmasından ümit kesildiği için olsa gerek derseniz, inanırım.