Bir arkadaşım bir gün beni şaşırtarak işini gücünü bıraktı ve seçimleri kazanan AKP’nin peşinden Ankara’ya gitti.
Adı lazım değil, bir bakanın ofisinde çalışmaya başladı.
Bir başka gün, AKP seçimleri ikinci defa kazandıktan kısa bir süre sonra gene beni şaşırtarak işini bıraktı ve İstanbul’a döndü.
Ankara’dayken onu pek aramadım, o da beni pek aramadı. Ben onu aramadım. Profesyonel nedenlerle, iktidara yakın olanlara yakın olmaktan hoşlanmam.
Döndükten sonra bir gün telefonlaştık, öğle yemeğinde buluştuk.
“Hocam” dedim. “Anlat. Niye gittin, niye geldin?”
Anlattı. Çağrıldığı için gitmiş. İktidarın tepelerinde saltanat süren aslanların çevresinde dolaşanlardan ve herkesin birbirinin kuyusunu kazmasından pek hoşnut kalmamış.
Bu ülkede köşe yazarlığı yapmak için Gabriel García Márquez olmak lazım. Márquez ile Aziz Nesin karışımı olmak daha da iyi.
Çünkü gerçeküstü bir ülke burası.
Mantık kuralları, gerçekçilik. Eski Yunan filozoflarından başlayarak “nasıl yaşamalıyız, nasıl yönetmeliyiz” sorularının cevaplarıyla yoğrula yoğrula ortaya çıkmış etik kuralları ve demokrasi. Bunlar bizim ülkemizde egemen değildir.
Dün Dünya gazetesinde Dünya Türk Girişimcileri Konseyi ile ilgili haberi okuduktan sonra bunlar bir daha aklımdan geçti.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) bünyesinde kurulan konseyde 47 ülkeden 200’ü aşkın Türk işadamı bir araya gelmiş. Amaçları “Türkiye’nin dünyada etkinliğini ve imajını yükseltecek hedefler belirlemek”miş.
Rifat Hisarcıklıoğlu, Muhtar Kent, Cem Kozlu, Ferit Şahenk, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Rona Yırcalı gibi süper iş adamı ve kadınlarını tanıdım Dünya’daki fotoğrafta.
Bu süper girişimciler kendilerine süper bir de
Ruh da vücut gibi kirlenir. Birçok şey ruhu kirletir. Çocuk ağlatmak. Kadın dövmek. Irza geçmek. Çalmak. Avlamak. Öldürmek. Yalan söylemek. İkiyüzlülük. Pintilik. Oburluk. Gurur. Kıskançlık. Güçsüzlere yukarıdan bakmak. Rüşvet yemek ve yedirmek.
Bunlar ve bunlara benzeyen birçok şey ruhu kirletir, ağırlaştırır, pırıltısını alır, takattan kestirir.
Ruh da vücut gibi arınmaya muhtaçtır.
Zaman zaman onu diş gibi fırçalayıp temizlemek gerekir.
Bir gün köprüye giden sahil yoluna girmek için dar ve tenha bir sokağa saptım. Önümde yavaş yavaş giden beyaz, büyük, parlak Mercedes durdu. Şoför kapıyı açtı, koşar adımlarla arabanın arkasını dolaştı, arka sağ kapıyı açmak üzere kapının kolunu tuttu ama açmadan doğruldu ve “bir dakika müsaade” ifadesiyle bana baktı.
Arka koltukta tek başına oturan ve cep telefonuyla konuşan bir adamın başını gördüm.
Her zaman başarılı olmasa da, trafikte politikam, Zenvari bir duruluk ve “hiç kimse ve hiçbir şey
Garanti Bankası en sonunda yatırımcılardan gelen baskıya boyun eğerek ayrıcalıklı kurucu hisselerini lağvetmeye karar verdi.
Bu iyi yönetişim yolunda atılan önemli ve olumlu bir adımdır.
Kurucu hisseler bankaların kurulduğu, sermayenin kıt olduğu yıllarda kurucu sermayedarlara ek mali kıyaklar sağlayan hisselerdir. Günümüzün finansal koşullarına ters düşen bu tip hisseler hemen hemen bütün bankalarda şu veya bu şekilde ortadan kaldırıldı.
En son birkaç yıl önce Akbank kurucu hisseleri satın alıp imha etmişti. Ancak Akbank ile Garanti’nin operasyonları arasında ilginç bazı farklar var.
Akbank kurucu hisselere her yıl külliyetli miktarda temettü ödüyordu. Garanti, Doğuş grubu tarafından satın alındığı 1983’ten bu yana kurucu hisselere bir veya birkaç defa temettü dağıttı. Akbank’taki operasyon ise kurucu hisselere yıllardan beri süregelen temettü akımını durdurdu. Garanti’de durdurulacak olan bir yıllık bir uygulamadır.
Piyasa değeri üzerinde baskı
Dün 1 Mayıs’tı. Bu yazıyı Kıbrıs’ta yazıyorum. Siz, orada “Taksim’e yürüyeceğiz, hayır yürümeyeceksiniz” diye birbirinizi yerken, burada resmi tatil vardı, çocuklar.
1 Mayıs adada hep kutlanırdı. 1975’te resmileştirildi ve İşçi ve Bahar Bayramı olarak isimlendirildi, 1985’te anayasa maddesi oldu.
Bir haberim daha var. Mevlit de burada resmi tatil. Mevliiiittttt! Mevlit, Peygamber’in dünyaya gelişinin kutlandığı gecedir. Kendimi bildim bileli hep kutlanır.
Annem sağken, mevlit günlerinde evde lokma ve lalangı yapardı.
Size -politikacıları ve pusulası politikacı olanları kastediyorum- lalangıyı tavsiye ederim. Ama mevlidi resmi tatil yapmaktan, hatta yapmayı düşünmekten uzak durun derim. 1 Mayıs’ı da olduğu yerde bırakın.
Kavga sevgisi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, atv ve Sabah’ın bir devlet kuruluşu tarafından damadının yönettiği şirkete satılması konusunda savunmaya geçti.
Kendisinin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve sekiz bakanının son dört ayda on defa Katar’ı ziyaret etmesini ekonomik nedenlerle açıklamaya çalışıyor. Bu ziyaretlerin eleştirilmesinin esas nedeninin Katar’ın Müslüman bir ülke olması olduğunu ihsas ediyor. Biz diyoruz ki bu ziyaretlerin bir nedeni de Katar’ın Sabah-atv işinde Çalık’a ortak olmasını sağlamaktı.
Nitekim bunda başarılı olundu. Erdoğan’ın ziyaretinden hemen sonra devlet kurumu Katar Yatırım İdaresi, Sabah-atv işine yüzde 25 ortak olarak girdi.
Başbakan’a göre ise Katar ziyaretlerinin nedenleri Türk müteahhitlerinin orada çok faal olması ve ticareti artırmaktır.
Bu açıklamalar yetersizdir. Katar’ın dış ticaretimizdeki yeri çok küçüktür. Devlet İstatistik Kurumu’na göre, 2007’de 277 milyar dolar olan ticaret hacmi içerisinde Katar’ın payı 480 milyon dolardır. Bu kadar
2000 krizinden önce özel bankalardan kredi bulamayan dişli işadamları siyasilere gider, onların torpiliyle devlet bankalarından kredi alırlardı.
Bu işadamlarının özel bankalardan kredi bulamama nedeni ellerindeki projelerin sağlam olmamasıydı.
Aynı şey şu şekilde de söylenebilir: Eğer bir projeyi özel sektör bankaları finanse edilebilir bulmazsa o proje finanse edilebilir değildir. Diğer bir anlatımla, kredilendirilmesi halinde borcun geri ödenememe riski göze alınmayacak kadar yüksektir.
Sistem nasıl zayıflar?
Devlet bankaları ise siyasilerin emir kuludur. Bakanlar veya güçlü politikacılardan telefon aldıklarında kesenin ağzını açmak zorundadırlar. Nitekim 2000 öncesi açtılar. Açtılar. Ve açtılar. Halkın tasarruflarından ve Hazine’den borçlanılan milyarlarca doları, bir bölümü siyasilerin ceplerine girmek üzere, değersiz projelere, sağlam ayakkabı olmayan işadamlarına kanalize ettiler.
2000 krizinin en büyük nedenler arasında bu olgu vardır. Siyasi kararlar nedeniyle verilen krediler sistemi zayıflattı. En büyük zararı kamu
Birkaç gün önce İngiliz romancı J. G. Ballard’ın yeni çıkan anılarını bitirdim.
Ballard’ın otuza yakın bilimkurgu kitabı var, ama onu dünya çapında üne anı kitapları kavuşturdu. Bunlardan üç tane var.
En ünlüsü daha sonra Steven Spielberg tarafından filme alınan Empire of the Sun’dır (Güneşin İmparatorluğu). Bu kitap birçok dile çevrildi ve yazdığı bütün bilimkurgu romanlarından fazla sattı.
Bunun ardından gelen The Kindness of Women (Kadınların İyi Yürekliliği) en sevdiğim kitaplardan biridir.
Dizinin son kitabı, yeni bitirdiğim Miracles of Life’tır (Yaşamın Mucizeleri).
Ballard’ın yaşamının mucizeleri çocuklarıdır. Onu sevmemin nedeni Güneşin İmparatorluğu’nda çocuk olarak tanımam ve benim hayatımın mucizesinin de çocuklarım olmasıdır.
Ballard, 1930’da babasının fabrikatör olduğu Şanghay’da doğdu. Şanghay o zamanlar Batı tarafından sömürülen Çin’in sahil şeridindeki en ünlü ve renkli kentti. Ballard’ın kişiliğini şekillendiren, yaşamının ilk on