Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ruh da vücut gibi kirlenir. Birçok şey ruhu kirletir. Çocuk ağlatmak. Kadın dövmek. Irza geçmek. Çalmak. Avlamak. Öldürmek. Yalan söylemek. İkiyüzlülük. Pintilik. Oburluk. Gurur. Kıskançlık. Güçsüzlere yukarıdan bakmak. Rüşvet yemek ve yedirmek.
Bunlar ve bunlara benzeyen birçok şey ruhu kirletir, ağırlaştırır, pırıltısını alır, takattan kestirir.
Ruh da vücut gibi arınmaya muhtaçtır.
Zaman zaman onu diş gibi fırçalayıp temizlemek gerekir.
Bir gün köprüye giden sahil yoluna girmek için dar ve tenha bir sokağa saptım. Önümde yavaş yavaş giden beyaz, büyük, parlak Mercedes durdu. Şoför kapıyı açtı, koşar adımlarla arabanın arkasını dolaştı, arka sağ kapıyı açmak üzere kapının kolunu tuttu ama açmadan doğruldu ve “bir dakika müsaade” ifadesiyle bana baktı.
Arka koltukta tek başına oturan ve cep telefonuyla konuşan bir adamın başını gördüm.
Her zaman başarılı olmasa da, trafikte politikam, Zenvari bir duruluk ve “hiç kimse ve hiçbir şey kafamı bozamaz”lıktır. Sükûnetle bekledim. Şoför, rahatsız, sağa sola bakındı. Adam konuşmaya devam etti. Ben bekledim. Şoför patronuyla göz temasında bulunmak amacıyla tekrar eğildi ve içeri baktı. Adam istifini bozmadan konuşmaya devam etti.
Şoför uzun boylu, zayıf, kravatlı, otuzlarındaydı. Bana bir “özür dilerim” bakışı daha fırlattı. Beklemeye devam ettik.
Patronunun konuşmayı kısa kesmeye niyeti olmadığını anlayınca şoför koşar adımlarla arabanın arkasını dolaştı ve bana bir bakış daha fırlatarak, şoför mahallinin kapısını açtı. Herhalde arabayı sürüp yolu açmayı düşünüyordu. Nedense içeri girmeden kapattı, geri döndü ve ara sıra bana bakarak, patron kapısının önünde beklemeye başladı.
Sonunda kapı açıldı. İçinden iriyarı, orta yaşlı, kravatsız, kendinden emin bir adam çıktı. Trafiği tıkamış olabileceği olasılığını kontrol etmeden arabanın önünden dolaştı ve küçük dağları yaratarak cami kapısından içeri girdi.
Şoför, rahatlamış, kapısını kapattı, koşar adımlarla direksiyona geçti ve nereye park edecekse oraya gitti.
Adamı gazetelerdeki resimlerinden tanıdım. Karanlık işleri olan bir zengindi.
Cumaydı. Öğle namazına gidiyordu.
İçeride ne olacağını sanıyordu? Anlamını bilmediği Arapça sureleri içinden okuyarak, secde ederek, kalkarak, aynı şeyleri birkaç defa tekrarlayarak esirgeneceğini ve bağışlanacağını mı umuyordu? Biri ölü, diğeri hiç yaşamamış iki politikacının hükümetinde Hazine’den ayarladığı ve geri ödemediği birkaç yüz milyon doların günahının cumalarda taksit taksit sevap hanesine aktarıldığını mı sanıyordu?
Küçük camiden ayrıldığında ruhunu arınmış mı hissedecekti?
Bilmeyi çok isterdim. Camiye giren adam ile çıkan adam arasında bir fark oluyor muydu?
Her insanın içinde doğruya işaret eden bir pusula var. İnsan doğru da, yanlış da yapsa pusulanın nereye işaret ettiğini bilir. Unutmaya çalışsa da unutamaz.
Ruhu temiz tutmanın yolu onu kirletmemektir. Kolay değil ama mümkün. Zamanla öğrenilebilir. Tanrı’yla alakası var, ama camiyle, namazla, hacı hocayla alakası yok.