Sürekli olarak gözlerimizi hayranlıkla başka ülkelerde olup bitenlere çevirmek zorundayız. Osmanlı’nın çöküşe geçmesinden beri süregelen ulusal bir spor galiba bu.
Almanya’da bir mahkeme, Siemens’in eski bir yöneticisini bizim gibi ülkelerden iş almak için rüşvet vermek suçundan mahkûm etti.
“Hey! Durun! Ne yapıyorsunuz? Biz nasıl geçineceğiz!” diye bağırmak geçti içimden.
Ama iş işten geçmişti.
Mahkeme, Siemens’in telekom ünitesinde yöneticilik yapan Reinhard Seikaczek’i 49 milyon euro tutarında rüşvet dağıtmak için kabuk şirketler kurmaktan suçlu buldu. İki sene ertelenmiş hapis ve 100 küsur bin euro para cezasına çarptırdı.
Bu işin başlangıcı.
Siemens denizaşırı ülkelerde iş almak için 1.3 milyar euro rüşvet verdiğini kabul etti. Şirket CEO’su dahil üstü düzey birçok yönetici atıldı veya istifaya zorlandı. Yargıç önüne çıkacak başka yöneticiler de var.
Bazıları son olup bitenleri demokratik güçler ile demokratik olmayan güçler arasında bir çatışma olarak değerlendiriyor. Bunlara göre, bir tarafta AKP ve onu destekleyenler, diğer tarafta askerler ve taraftarları var.
Bence bunların ne biri, ne de diğeri demokratiktir. Eğer bir çatışma varsa, bu demokratik olmayan iki güç arasındadır.
Asker kazanırsa faşizm gelmeyecek. AKP kazanırsa demokrasi patlaması yaşanmayacak.
Hakem kimin yumruğunu havaya kaldırırsa kaldırsın, Batı demokrasisinin bitip alaturka demokrasinin başladığı loş alanda pineklemeye devam edeceğiz.
AKP’nin sicilinde, seçimle iktidara gelmek dışında, demokratik olma etiketine sahip olması için fazla şey yoktur.
Askerleri de sivil yönetimin işine karışmayı, seçilmiş hükümetleri devirmeyi alışkanlık haline getirmiş oldukları için antidemokratiklik damgası yiyor.
Hadi askerlerin demokratik bir tavır içinde değil. AKP demokratik mi? Eğer partisi kapatılmaz, başbakan olmaya devam ederse, Erdoğan demokrasiyi olduğu yerden ileri mi, geri mi götürecek?
İddaa gelecek ay ihaleye çıkacak. İhale şartnamesi geçen haziran ayında yayımlandı. Aydın Doğan forsunu kullanarak şartnameyi değiştirtti. Yeni şartnamede öyle maddeler var ki, bunları sadece o yerine getirebilir. Bu nedenle 13 Ağustos’ta yapılacak ihaleyi bizim grubun kazanması garanti.
Sabah gazetesinin hikâyesi bu.
İddaa’nın yıllık cirosu 1.5 milyar dolar.
Eğer bizim patron Sabah’ın dediği bu cinliği yaptıysa hemen kapısına dayanıp zam isteme niyetindeyim. Onun için küçük bir araştırma yaptım.
‘Adrese teslim ihale’ konusundan başlayayım. Çünkü, Sabah’ın iddiası bizim patronun kazanması için İddaa (eski Spor Toto) ihalesinin ‘adrese teslim’ hale getirildiğidir.
Farz edelim ki, hükümet bir baraj yapmaya karar verdi. İhale şartnamesi hazırlattı. “İhaleye sadece 200 metre yüksekliğinde baraj inşa etmiş şirketler katılabilir” şartını koydu. Eğer memlekette 200 metre yüksekliğinde baraj yapmış tek bir şirket varsa, şartname bu ihalenin hangi adrese teslim edileceğini göstermiş sayılır.
Gireni azaltmıyor, çoğaltıyor
Dünya sona ermiş uygarlıkların kalıntılarıyla doludur. Türkiye’de birçok ülkeden daha fazla var bunlardan. Ülkemiz, Ani’den Efes’e, bir zamanlar içinde insanların yaşadığı, zengin ve mutlu olduğu, güçlü hükümdarlara merkez olmuş, nam salmış antik kentlerle doludur.
Bu kentler, zamanına göre, İstanbul kadar görkemli, kalabalık ve mağrurdular. Oralarda yaşayanlar şehirlerinin bir gün gelip yok olacağını akıllarından bile geçirmemişlerdir.
Buralarda dolaşırken (eğer dolaştınızsa) hiç düşündünüz mü, neden terk edildiler diye? Bir gün son askerler surlardan indi. Tapınaklar boşaltıldı. Dükkânlar, evler arkada bırakıldı. Limanlara gemiler, çarşılara kervanlar uğramaz oldu.
Kendilerini ebedi sanan birçok kent insansız birer yıkıntı haline geldi.
Toprak kısıtlı bir kaynaktır
İnsan ürünü yapılar inanamayacağınız kadar kısa ömürlüdür. Alan Wiseman’ın Bizsiz Dünya adlı kitabına göre, insanlar yok olsa New York metrosunu iki günde sular basar. Panama
Türkiye’nin en kârlı dört şirketinden ikisi telekom şirketidir. Kârlılık sırasıyla: Türk Telekom, Turkcell, Tüpraş, TPAO.
Dünyanın en kârlı dört şirketinden üçü petrol şirketidir. Kârlılık sırasıyla: Exxon Mobil, Royal Dutch Shell, General Electric, BP.
Birinci listeyi Türk, diğerini Amerikan Fortune dergilerinin Temmuz sayılarından ödünç aldım.
Petrol fiyatlarının gökyüzüne çıktığı bir dönemde petrol şirketlerinin kâr etmesi doğaldır. Nitekim dünyadaki en kârlı on şirketin yedisi petrol şirketidir.
Brezilya, Fransa, İtalya, Rusya, Çin ve Malezya gibi ülkelerin de en kârlı kuruluşları petrol şirketleridir.
Kârların nedeni aksak rekabet
Dünyanın kârlı şirketleri listesinde bir telekom şirketine ulaşmak için onsekizinci sıraya inmek lazım. Orada, ülkemizde de faaliyette bulunan Vodafone var. Türkiye’de en kârlı şirketlerin telekom sektöründe olması, uzun zamandan beri ileri sürmekte olduğum bir düşüncenin doğru olduğunun kanıtıdır:
Çalık grubu geçen sene Merrill Lynch International aracılığıyla dış piyasalardan 200 milyon dolar borç alırken yaklaşık 400 sayfalık bir anlaşma imzaladı.
Alacaklılarına bazı taahhütlerde bulundu. Bu taahhütlerden bazıları grubun ileride yapacağı kredi anlaşmalarıyla ilgilidir.
Alacaklılar verdikleri paranın geri ödenmesini riske atmamak için Çalık’a yeni kredi alma konusunda sınırlayıcı birçok kural getirdi. Borcun geri ödeneceği 2012 yılına kadar Çalık, ufak tefek borçlanmalar dışında ve proje finansmanı hariç kredi almayacak. Alırsa anlaşmayı bozmuş sayılacak ve anında borcunun tamamını nakden ödeyecek.
Çalık anlaşmayı bozdu mu?
Vakıfbank ve Halkbank, Sabah-Atv’yi satın alması için, Ahmet Çalık’ın cebine 750 milyon dolar kredi koyduğundan beri piyasada bu soru soruluyor.
Piyasayı yanıltmak için işbirliği...
Güvenilir kaynaklardan öğrendiğime göre, Çalık’ın iki savunması var:
Çalık grubunun geçen yıl çıkardığı 200 milyon dolarlık tahvilleri ellerinde tutanlar tedirgin.
Büyük değer kaybeden tahviller junk bond yani “zibil tahvil” statüsüne inmiş durumda.
Piyasadan öğrendiğime göre 100,000 dolarlık kuponlar halinde satılan bu tahvilleri 70,000 dolara almak mümkün. Yani, bazı yatırımcılar ödenemeyeceği korkusuyla, zararı göze alarak bunları ellerinden çıkarmak istiyorlar.
Dün konuştuğum bir yatırımcı, “Hükümete yakın olmasına rağmen brokerim (Çalık tahvillerini) hiçbir şekilde tavsiye etmediğini söyledi” dedi.
Büyük bir Amerikan yatırım bankasının temsilcisinden konuyla ilgili araştırma yaptığını öğrendim. “Müşterilerimiz, ‘Ne yapmamızı tavsiye ediyorsunuz?’ şeklinde sorular soruyorlar. Bu tahvilleri ellerinde tutanlar arasında endişe var” diye konuştu.
Oysa bu güne kadar Çalık faizleri zamanında ödedi.
Yaptığım araştırmaya göre, tahviller Çalık’ın geçen nisanda Sabah-Atv’yi satın almasıyla düşüşe geçti.
Porno kanal ile doğal hayat kanalı yan yana. Önce doğal hayat kanalının düğmesine dokunuyor. Orada ne olduğuna bir göz attıktan sonra porno kanala geçecek. Ama gördüğü manzara oraya çakılmasına neden oluyor.
Soğuk bir ülkede, mavi bir gökyüzünün altında, hızla akan dar bir derenin içinde dev cüsseli beyaz ayılar. Zevkten gözleri kısılmış, olağanüstü bir yoğunlaşmayla alabalık avlıyorlar.
Ekranda görünmeyen bir spiker fısıltıyla ne olup bittiğini anlatıyor. Kamera bir ayıya yaklaşıyor. Ayı yarı beline kadar hızla akan derenin içinde. Başını suya daldırıyor ve çıkarıyor. Ağzında çırpınan, semiz bir balık var. Balığın çırpınışı ayıyı öfkelendiriyor. Başını hızla yukarı ve aşağı sallıyor ve balığın belini kırıyor.
Oksijensizlik...
Balığın çırpınışı ile hareketsiz kalışı arasında, neredeyse ölçülemeyecek kadar kısa bir zaman dilimi var.
Diri olmak ile ölü olmak arasındaki zaman bu. Balığın soğuk ırmakta su yutarak yüzerken birdenbire kapan gibi kapanan dişler arasında, suyun