Beklediğim gibi oldu.
Başbakanlık’a, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na ve Genelkurmay Başkanlığı’na yolladığım mail’lere cevap gelmedi.
Mail’lerim çarşamba günü çıkan yazımda bahsettiğim mayına karşı koruyan zırhlı personel taşıyıcılarıyla ilgiliydi.
Sık sık Doğu’da askerlerin PKK mayınlarıyla şehit edildiğini duyuyorduk. Neden askerlerimizde Mayın Korumalı Zırhlı Personel Taşıyıcısı yoktu? Neden bu açık 30 senedir kapatılmıyordu? Neden bu araçlar yokken Türk tipi tank geliştirmek için 500 milyon dolarlık proje başlatılıyordu?
Bana cevap vermediler, çünkü verilecek cevapları yok.
Wikipedia ve diğer kaynaklardan öğrendiğime göre, Irak’taki çatışmalarda meydana gelen ölüm ve yaralanma olaylarının yüzde 63’üne mayın ve benzer patlayıcılar sebep olmaktadır. (Bizde bu oran nedir acaba?)
Dokuz şehit. PKK uzaktan kumandalı mayınla saldırdı. Hain tuzak Erzincan’da.
Dünkü gazetemizin başlığında bunlar vardı. Ve şehit er Murat Atsen’in Bursa’daki evinin balkonunda ağlayan yakınlarının yürek parçalayan resimleri.
Eğri oturup doğru konuşabilir miyiz? En büyük asker bizim asker, hain saldırı, bebek katili beşiğinden kalkıp etrafa daha yansız ve soğukkanlı bakabilir miyiz?
Siz isterseniz bakmayın.
Ben, isteseniz de istemeseniz de, sizin yerinize, mayın saldırısında ölenlerin ve öleceklerin yerine, bakacağım.
Ve sorumu, hiç kıvırmadan soracağım:
Bu askerler neden öldü?
Evli bir adamla sevgilisi geceleyin otomobille şehre dönüyorlar.
Otomobili adam kullanıyor. Şehrin tapu müdürü. 37 yaşında ve evli. Ondan sekiz yaş küçük olan sevgilisi ise dul. Adamın karısının yakın arkadaşlarından biri.
Yol bir ovadan geçiyor. Yol, Afrika ülkelerinin sömürgeci devletler tarafından çizilen sınırları gibi, cetvelle çizilmişçesine düz. Düzlük sürücülere güven veriyor ve bu yüzden bu yolda çok çok kaza oluyor.
Yolun iki yanında okaliptüs ağaçları var. Otomobilin pencereleri açık olsa rüzgârın serinliği yüzlerine vuracak. Gün boyu kızgın güneşin altında kavrulan okaliptüslerin, çitlembiklerin, tarlalardaki buğday ve arpanın kokusunu alacaklar. Ama pencereler kapalı. Belki beraberlikleri içeride kalsın, uçup gitmesin diye pencereleri açmıyorlar.
10 kilometre kadar ileride, aynı şeritte, inşaat demiri yüklü bir kamyon park etmiş duruyor. İnce, yuvarlak uçlu inşaat demirleri kamyonun dışına taşmış. Demirlerin ucunda kırmızı,
Ve Anayasa Mahkemesi AKP’nin kapatılmamasına karar verilmiştir, dedi. Ve öyle oldu.
Ve Erdoğan bütün Türkiye’yi kucaklamaya devam edeceğini söyledi.
Ve Gül, herkesin, hepimizin özeleştiriye ve empatiye ihtiyacı var, dedi.
Ve Baykal bu ciddi bir krizdir, dedi.
Ve Bahçeli AKP ve Erdoğan gereken dersleri çıkarmalıdır, dedi.
Ve AB kararı memnuniyetle not ettik, dedi.
Ve ABD bu hükümetle çalışmaya devam edeceğiz, dedi.
Dizimin dibinden ayrılmayan okurlarım hatırlayacaktır. Geçen hafta Siemens’in ihale sonuçlarını lehine çevirmek için 2 milyar dolar civarında rüşvet ödediği konusunda üç yazı yazdım.
Bu konuda Siemens’ten bir mektup aldım. “Siemens 2 milyar dolar rüşvet ödediğini itiraf etmedi” diyor mektup. “Bu doğru değildir.”
Doğru olan şu imiş: Bağımsız inceleme yapan bir Amerikan hukuk firması 1.3 milyar euro’luk “şüpheli ödeme” tespit etmiş. İnceleme devam ediyormuş.
Aslında yazımda “itiraf” kelimesini “kabul etmek” anlamında kullanmıştım. Yoksa Siemens’in, Münih’te bir karakolda tırnakları sökülürken “Durun, durun, itiraf ediyorum, 2 milyar dolar rüşvet ödedim!” şeklinde gerçekleri ortaya döktüğü gibi bir şey yoktu aklında.
Geçerken, bir şeyin altını çizmekte yarar var: Bizde rutin uygulama, ortaya çıkan yolsuzluk olaylarının üstünü kapatmaktır. Almanya’da bunun tam tersi olmakta. Bazı gazeteler konuyu didik didik ediyor.
Birkaç yüz taşın yapıştırılmasıyla meydana gelen, alt kısmında büyük, yuvarlak bir delik olan bir küre.
Kürenin tepesinde yedi-sekiz sivri uç var. Uçlardan her biri alttan başlayarak yukarı doğru ufalan taşlardan inşa edildi.
Yapının en göze çarpan ayrıntısı, deliği çevreleyen yaka. Küçük bir taca benzeyen bu pliseli yaka ayrıştırılması imkânsız küçük taşların birbirine yapıştırılmasıyla oluştu.
Bu küre bir ev - çapı bir milimetrenin 150 binde biri olan bir konut.
Cümlenin sonunda yer alan noktadan ufak olan bu yapı bir tür amip olan Difflugia coronata’nın portatif konutudur.
Amip en küçük yaratıklardan biridir. Tek bir hücreden ibarettir. Ama bu hücre bir canlının ihtiyacı olan her şeyi yapması için ona yetiyor. Besleniyor, dışkı çıkarıyor, hareket ediyor, çoğalıyor.
Amip hareket ederken altında kalan minik besin zerrelerini içine alır, sindirir ve artığını dışarı atar.
Türkiye gibi ülkelerde rüşvet vermeden büyük ihale kazanmanın neredeyse imkânsız olduğunu dünyada bilmeyen yoktur.
Çok eski değil. 15 yıl öncesine kadar, birçok endüstrileşmiş ülkede rüşvet vergiden düşürülebiliyordu.
Evet, yanlış okumadınız. Amerikan, Alman firmaları denizaşırı ülkelerde rüşvet veriyor ve bunları masraf olarak gösterebiliyordu.
Zamanla rüşvet ve yolsuzluğun kalkınmakta olan ülkelerin en büyük sorunlarından biri olduğu anlaşıldı. Demokratikleşmenin, hukukun üstünlüğünün önünde duran en büyük engellerinden biri olduğu kabul edilmeye başlandı.
Anlaşıldı derken, rüşvet veren ülkelerde anlaşıldı demek istiyorum.
Bizde her gün politika konusunda ahkâm kesen, cehennem ateşi saçan köşe yazarlarının hemen hemen hiçbiri politikanın büyük bir soygunun fon müziğinden başka bir şey olmadığının farkında değil.
Yolsuzluk hortumu
Dünyanın ünlü şirketlerinden Alman Siemens denizaşırı ülkelerde ihaleler almak amacıyla 2 milyar dolar rüşvet dağıttığını itiraf etti.
Rüşvet olayı hem Siemens bünyesinde hem de Alman savcılar tarafından araştırılıyor.
Güvenilir kaynaklardan aldığım bilgiye göre, savcıların hazırladığı belgelerde Türkiye’nin de adı geçiyor. Ama ne bağlamda olduğunu, hangi şahısların ve şirketlerin adının geçtiğini henüz öğrenemedim. Bu belgelere gelecek hafta ulaşmayı umuyorum.
İhale almak için rüşvet dağıttıysa, Siemens’in Türkiye’de rüşvet vermiş olması muhtemeldir.
Almanya yardıma hazır
Siemens, Osmanlı zamanından beri ülkemizde faaliyet göstermekte. Birkaç sene önce Türkiye temsilcisi bana “ihtilal ve ekonomik kriz zamanları dahil” Türkiye’de Siemens’in hiç zarar etmediğini söylemişti.