Dünya sona ermiş uygarlıkların kalıntılarıyla doludur. Türkiye’de birçok ülkeden daha fazla var bunlardan. Ülkemiz, Ani’den Efes’e, bir zamanlar içinde insanların yaşadığı, zengin ve mutlu olduğu, güçlü hükümdarlara merkez olmuş, nam salmış antik kentlerle doludur.
Bu kentler, zamanına göre, İstanbul kadar görkemli, kalabalık ve mağrurdular. Oralarda yaşayanlar şehirlerinin bir gün gelip yok olacağını akıllarından bile geçirmemişlerdir.
Buralarda dolaşırken (eğer dolaştınızsa) hiç düşündünüz mü, neden terk edildiler diye? Bir gün son askerler surlardan indi. Tapınaklar boşaltıldı. Dükkânlar, evler arkada bırakıldı. Limanlara gemiler, çarşılara kervanlar uğramaz oldu.
Kendilerini ebedi sanan birçok kent insansız birer yıkıntı haline geldi.
Toprak kısıtlı bir kaynaktır
İnsan ürünü yapılar inanamayacağınız kadar kısa ömürlüdür. Alan Wiseman’ın Bizsiz Dünya adlı kitabına göre, insanlar yok olsa New York metrosunu iki günde sular basar. Panama kanalı yirmi yılda tıkanır, Güney ve Kuzey Amerika bitişik bir kara parçası haline gelir. Barajların balçıkla dolması, taşması ve çökmesi için 300 yıl kâfidir.
Uygarlıkların en büyük yok olma nedenlerinden biri kötü kullanım, ağaçsızlaştırma veya iklim değişikliği nedeniyle toprağın tükenmesidir. Easter Adaları’nda toprak az ürün vermeye başlayınca insanlar birbirlerini yemeye başladı.
Toprak, petrol gibi, kısıtlı bir kaynaktır ve petrol gibi tükeniyor.
Uygarlığın üzerine kurulu olduğu toprak yüz binlerce yıllık bir süreç içinde meydana gelmiş, ince bir tabakadır. Bu tabaka her yerde aşınma, tuzlanma, bilinçsiz gübre ve tarım ilacı kullanma ve ağaçsızlaşma dolayısıyla yok oluyor.
Kuş beyinli politikalar sonunda Türkiye çölleşiyor. Nehirler kirlendi ve kurumaya yüz tuttu. Sulak alanlar kavruldu. Göller kurudu. Ovalar verimliliğini kaybetti. Meralar kahverengileşiyor. Yeraltı suları kayboluyor. Plastiksiz, saf bir metrekare su kalmadı denizlerde.
Hesabı tutulmayan bir göç var
Hemen her yörede köylerden kasabalara, kasabalardan kentlere, hesabı tutulmayan bir göç var.
Toprağın sesi yok. Ergenekon ve Anayasa Mahkemesi’nde görülen AKP davası kadar gürültü çıkarmıyor.
Ama önemli ile önemsizi ayırt eden gürültü değildir. Ve hayat gazete sütunlarıyla ölçülmez.
Bundan on sene sonra kimse Ergenekon’un ne olduğunu hatırlamayacak bile. Bugün moda olan tesettür, eninde sonunda, fes, mini etek nereye gittiyse oraya gidecek. AKP’nin Demokrat Parti’den uzun ömürlü olacağını kim garanti edebilir?
Ama açlık unutulmaz.
Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir,
Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.
Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan,
Mevsimler soğumuş, sular azalmış,
Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil.*
* Fazıl Hüsnü Dağlarca