Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Evli bir adamla sevgilisi geceleyin otomobille şehre dönüyorlar.
Otomobili adam kullanıyor. Şehrin tapu müdürü. 37 yaşında ve evli. Ondan sekiz yaş küçük olan sevgilisi ise dul. Adamın karısının yakın arkadaşlarından biri.
Yol bir ovadan geçiyor. Yol, Afrika ülkelerinin sömürgeci devletler tarafından çizilen sınırları gibi, cetvelle çizilmişçesine düz. Düzlük sürücülere güven veriyor ve bu yüzden bu yolda çok çok kaza oluyor.
Yolun iki yanında okaliptüs ağaçları var. Otomobilin pencereleri açık olsa rüzgârın serinliği yüzlerine vuracak. Gün boyu kızgın güneşin altında kavrulan okaliptüslerin, çitlembiklerin, tarlalardaki buğday ve arpanın kokusunu alacaklar. Ama pencereler kapalı. Belki beraberlikleri içeride kalsın, uçup gitmesin diye pencereleri açmıyorlar.
10 kilometre kadar ileride, aynı şeritte, inşaat demiri yüklü bir kamyon park etmiş duruyor. İnce, yuvarlak uçlu inşaat demirleri kamyonun dışına taşmış. Demirlerin ucunda kırmızı, üçgen bir bayrak sallanıyor ama karanlıkta görülmesi mümkün değil.
Evlilik dışı ilişki evlilikten de ağır bir yüktür. Ama o anda tapu müdürünün otomobilinin içinde sadece sevişme sonrasına ait doyum, hafiflik ve kafa tutma duygusu var. Onları şehir dışındaki motelde birkaç saat üzerinde tutan beyaz çarşaflı bir yatak değil açık denizlerde pupa yelken giden bir kotraydı. Çok geçmeden bu duygularının arasına hüzün ve pişmanlık girecek. Şehrin dışındaki ilk evlerden geçmeye başladıklarında tanınma ve yakalanma korkusu onları endişelendirecek ama şu anda değil.
Tapu müdürü, sevgilisinin dizinde duran elini çekip direksiyonu kavrıyor ve gaza basıyor. Bir an önce şehre varmak istiyor artık.
Külüstür kamyon uzun zamandan beri hareketsiz.
Motoru teklemeye başlayınca şoför aracı kenara çekmiş. Şarampol dar olduğu için kamyonun yarısı asfaltta duruyor. Işıkları sönük. Şoför, yola, gecenin karanlığında tehlikeli bir biçimde park edilmiş kamyonun varlığını uyaracak bir işaret bırakmamış. Nasıl olsa koskoca kamyonu görürler, diye düşünüyor.
Motor öksürmeye başladığında güneş daha aylardır yağmur görmemiş ovayı, üzerindeki cılız ağaçları ve, gerilerde, ovaya paralel uzayıp giden tozlu dağları terk etmemişti. Sonra gölgeler uzamaya başladı. Güneş battı. Karanlık, yavaş yavaş, her şeyle beraber, tozlu kamyonu ve altında durduğu okaliptüs ağaçlarını içine aldı. Yıllardır aynı adamla sevişen bir kadının alışık ve acelesiz yavaşlığıyla. Ağustosböceklerinin şarkıları sona erdi. Serçeler sustu.
Gece ilerledikçe seyrekleşen araçlar yanından geçerken sese dönüşen birer işık parçasıydı artık.
Şoför son bir sigara daha içip uyumaya karar verdi. Tamir aracının sabah olmadan gelmeyeceğini biliyordu.
Müdür ile sevgilisi konuşmadan duruyorlar. Adamın eli tekrar kadının dizine gidiyor.
Kamyoncu okaliptüslerin kokusunu içine çekti. Aracı park ettiği zaman kamyonun ağır lastiklerinin ezdiği ağacın çan şeklindeki sert tohumlarının ve yapraklarının çıkardığı ağır ve hoş koku aklına çocukluk günlerini getirdi. Hastalandığında, annesi, odasında, boş bir margarin tenekesinde okaliptüs yaprağı kaynatırdı. Pencerelerinden çam ağaçları görünen köy evindeki odasında suyun kaynarken çıkardığı ses ve buharın taşıdığı koku gözünün önüne geldi.
Açık pencereden dışarıya tükürüp sigarasının külünü silkeledi. Annesi öleli kaç yıl olmuştu? 10? 15? Mezarını ziyaret etmeyeli...
Söndürmeden, sigarasının izmaritini pencereden dışarıya, asfaltın üzerine fırlattı.
Tapu müdürü izmaritin havada uçarken çizdiği ateş çizgiyi kamyonu gördüğü anda gördü ama artık fren basmak için çok geçti. İnşaat demirleri arabanın camını parçalayıp iki sevgiliyi ok yağmuruna tutulmuş eski zaman savaşçıları gibi delip ta arabanın arka koltuğun kadar itti. Anında öldüler.
*****
Bu kazada, kaza olmasının ötesinde, bir anlam var mı?
İnsan kendi hayatında bir anlam aradığı gibi, başkalarının hayatında da anlam arar. Ama yaşamdaki her şeyin bir anlamı var mı? Olsa bile bunun ne olduğunu bilmek mümkün mü? Bu soruya cevabım yok. Anlam, belki, hayatta değil, bakandadır. Aynı kahve fincanına bakan farklı kişilerin aynı şekilleri bambaşka görmeleri gibi.