Etibank mezatı

24 Ocak 1997

Çeteydi, tarikattı derken iki önemli konu gözlerden kaçıyor...Birincisi "devlet işgali" biçimine dönüşen kadrolaşma... İkincisi kamu varlıklarının batan geminin malları misali saçılıp savrulması...
Yeni Yüzyıl gazetesinde dün Nafiz Kaya imzasıyla çıkan küçük haber tarihe geçecek nitelikte... Okuyalım:
"Etibank'ın özelleştirilmesinde 185 milyon dolarlık en yüksek teklifi vererek iki yılda 23 trilyon lira ödemeyi taahüt eden "Doğan Kumaşçılık" Hazine Müsteşarlığı ve Maliye tarafından takibe alındı. Maliye Bakanlığı, sermayesi 150 milyar lira olan şirketin iki yılda faiziyle birlikte 23 trilyon lira ödeme yapıp yapamayacağını görmek için şirketin mali yapısını incelemeye başladı..."Komediye buyrun... Devletin bankası, tanınmamış, vergi listelerinde daha önce adına rastlanmamış, bankacılıkla ilgisiz bir firmaya 23 trilyon gibi astronomik bir fiyata satılıyor... Alıcı firmanın bu parayı ödeyip ödeyemeyeceği sonra akla geliyor... Maliye Bakanlığı sermayesinin 150 katı para ödemeyi taahhüt eden firmanın bu parayı ödeyip ödeyemeyeceğini satıştan sonra araştırmaya başlıyor... Demek ki bir bina satışında bile aranan yeterlik belgesi daha önce sorulmamış. Pes...
Sabancı'nın müdürlerinden Güngör

Yazının Devamı

Yalım dünü unuttu...

23 Ocak 1997

Sanayi Bakanı Yalım Erez, TÜSİAD'ın hazırladığı `Demokratikleşme Paketi' üzerine düşüncesini özlü bir sözle açıklıyor:
- Kendi işlerine baksınlar!.. Hatırlara Erez'in Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı olduğu günler... o günlerde Profesör Doğu Ergil'in TOBB adına hazırladığı "Doğu Raporu"... ve... ANAP'lı hükümet yetkililerinin (bugün Yalım Bey'in söylediğinin tıpatıp aynısı olan...) sözleri geliyor:
- TOBB kendi işine baksın!.. Prof. Doğu Ergil dün telefonda (sorumuz üzerine) diyor ki:
- Yalım Bey'e ülkenin geleceği açısından iki çalışmanın çok önemli olduğunu; birisinin Türkiye'nin zaafiyetini oluşturan Doğu sorunu, diğerinin de su konusu olduğunu, bunların üzerinde çalışılması gerektiğini anlatmıştım. Çok makul buldu ve TOBB Yönetim Kurulu'ndan bu araştırmaların yapılması kararını çıkarttı. O dönem tüm saldırılarda, hatta TOBB Yönetim Kurulu rahatsız olmasına rağmen beni hep destekledi...
- TÜSİAD raporunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?. - Bu rapor hükümete karşı bir eleştiri değil; iflas eden düzene karşı alternatif öneriler içeriyor. TÜSİAD bugüne dek çekingen davrandı, geç bile kaldı. Ve şimdi ilk defa işlemediği - işlemeyeceği anlaşılan sisteme karşı

Yazının Devamı

Medya hizmetinizde

22 Ocak 1997

Fatma Girik'le Hülya Koçyiğit'in sinemadaki rekabeti şimdi ekranlarda sürüyor, iki ünlü yıldız her hafta zor durumdaki yurttaşların imdadına koşmakta birbiriyle yarışıyor. Hülya Koçyiğit'in önceki akşam yayınlanan "Son Çağrı" programında kulaklara önce kucağında çocuğuyla genç bir kadının hıçkırıkları ulaşıyor. Sonra sözleri... Anlattığına göre yalnız yaşayan bu kadını tehdit eden bir hayta kendisinden 150 milyon lira avanta istiyor. Daha sonra ekrana şu sözler yansıyor:
"Genç kadın derdini anlatmak için başvurmadık kapı bırakmamış ancak kimseden yardım görmemiştir... Sonunda Hülya Koçyiğit'e başvurur..."İstanbul'un göbeğinde tehdide uğrayan bir kadının şikayeti ile ilgilenecek ne polis, ne savcı bulunamıyor demek... Ve Hülya Koçyiğit meseleye el koyuyor... Derhal beş ayrı ekip kurarak tehdidçi genci tuzağa düşürüyor ve beraberindeki polislerle birlikte onu kıskıvrak yakalıyor.
Anlayacağınız günümüzde devletin görevlerinin bir bölümü Fatma Girik, Hülya Girik gibi ünlü yıldızların omuzlarına yüklenmiş durumda... İlginç bir durum... Geçenlerde Show TV'nin Avrupa yayınında program yapan bir delikanlı Türkiye'den esinlenerek:
- Başının dertteyse bize başvurun, deyivermiş, Almanya'dan

Yazının Devamı

İltihap

19 Ocak 1997

İSKİ iltihabını ihanete uğrayan bir kadın, Nurdan Erbuğ patlatmıştı... Tarikat örtüsü altındaki iltiabı da ihanete uğrayan kadınlar Fadima Şahin ve Emire Kalkancı deştiler... Son olarak RP'nin Ali Kalkancı ile içli dışlı olduğu, İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ali Kalkancı'ya belediyenin gömlek ve un ihalelerini verdiği, kaçak benzin istasyonuna göz yumduğu ortaya çıktı. Dün gelen okur faksları iki ana soruda birleşiyordu:
" Acaba bu tür ikramlar ne karşılığı yapılıyor? Daha başka kimlere bu tür ikramlar sağlandı?"
Bu soruların yanıtını araştırmak tabii en başta muhalefet partilerine düşüyor. Bakalım uyanacaklar mı?

Dün gece, özel bir televizyon kanalının, "Bir lokma pasta için" altyazısı eşliğinde Diyarbakır'dan verdiği dehşet verici açlık görüntüsü Türkiye'yi ayağa kaldırdı. Diyarbakır'da, bir pastanenin vitrinini içi giderek seyreden 6 yaşındaki Oğulcan Oburcan adlı çocuğun bu duruma nasıl düştüğünün araştırılması için verilen Meclis Araştırması önergesi ise öncelikli olarak gündeme alınacak. 550 milletvekilinin imzasını taşıyan önergeyle ilgili bir basın toplantısı düzenleyen DYP Bursa milletvekili Cavit Çağlar, ekrandaki görüntünün Türkiye için utanılacak bir

Yazının Devamı

Refah dövize yatıyor...

17 Ocak 1997

700 küsur milyar Törkiş lira... Ne mi bu? Refah Partisi'nin şu an sahip olduğu nakit para miktarı...Üüüfff, repo falan bir yana, bankaya bile yatırılsa ne müthiş faiz getirir, diye sakın düşünmeyin...Zaten Refahlı'lar da düşünmüyor. Peki, ne mi yapacaklar bu kadar parayı? RP Genel Başkan Yardımcısı Rıza Ulucak' a soruyoruz, yanıtlıyor:
-Dövize çevirmeyi düşünüyoruz. Büyük ihtimalle de Dolar veya Mark'a çevireceğiz.
- Niçin döviz?
- Enflasyon malum...Biliyorsunuz biz faize karşıyız. Eh, faiz almayınca da para durduğu yerde erir tabii...Bugünkü ekonomik şartlarda en doğrusu Dolar veya Mark'a yatırmaktır.
- Vatandaşa ne önerirsiniz bu konuda?
-Hiçbir şey tavsiye etmem. Çok zenginlerin faiz korkuları falan olmadığı için repo - mepo, faiz - maiz, zaten en iyi şekilde değerlendiriyorlar paralarını... Parası olmayana ise birşey tavsiye etmenin manası yok.
Bu arada RP'lilerin ekonomi bilmediklerinden (ya da bilerek) düştükleri bir tuzağı anımsatalım...

Yazının Devamı

İlahiyat mühendisi!

16 Ocak 1997

RP milletvekili Şevki Yılmaz'ın TV'de Türkan Saylan'la "tartışırken" takındığı saldırgan ve nezaketsiz tavıra eleştiriler sürerken... Emekli tarih öğretmeni okurumuz Şenay Göker de kendi "uzmanlık" alanıyla ilgili ilginç bir anımsatma yapıyor:
"Şevki Yılmaz, program sırasında bir ara `Ben bu işi bilirim!' anlamında, dedi ki: - Elektronik mühendisi değil, ilahiyat mühendisiyim!..
Ve engin bilgisini! konuşturarak Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi'nden dönüş esnasında yaşanmış meşhur `çamur' olayını anlatmaya koyuldu:
- Yavuz Selim'in kaftanına, önünde yol almakta olan büyük alim - Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi'nin atının ayağından çamur sıçramış...
Şeyhülislam'ın bu yüzden `ceza' görmeyi beklerken Yavuz Selim tarafından, `Alimin sıçrattığı çamur kaftanımızın süsü olur!' diye övülmesi olayı gerçekten de ilginç ve çok anlatılan bir öyküdür. Lise tarih kitaplarında da yer verilir olaya... Ancak.. `küçük' bir farkla!.. Kendisine `İlahiyat Profesörü' diyen Şevki Yılmaz'ın programda (peşpeşe iki defa söylediği gibi...) atın üzerindeki o meşhur Şeyhülislam, Zembilli Ali Efendi değil.. İbni Kemal'dir. `İlahiyat Mühendisi' bu zat, `en iyi' bildiği, hatta tek bildiği (!) konuda konuşurken

Yazının Devamı

Tatil

15 Ocak 1997

İlk ve orta dereceli okulların tatili iki hafta olarak programlanmıştı... Milli Eğitim Bakanı Sağlam: "Efendim bayram salı günü bitiyor, arada kalan üç günü de ekleyip tatili 3 haftaya çıkartalım" dedi. Tatil üç haftaya çıktı. Aslında Bakan tatile bir hafta eklemiş oldu.
Eğitimin amacı çocuklara yalnızca tarih ve coğrafya mı ezberletmektir? Elbette hayır... Eğitimin bir amacı da çocuklara zaman kavramı üzerinde titiz olmayı öğretmektir kuşkusuz. Hele "Zaman disiplini" olmayan bizimki gibi ülkelerde bu konu daha çok önem taşır. Büyüklerin "zaman" konusunda kararlı davranması sonucu çocuklar hem verilen saatlere uymaya, hem bir işi vaktinde yapmaya alıştırılır. Çocuğun okul programını zırt pırt değiştirirseniz onu daha küçükten laçka edersiniz... Yarın o toplumda hiçbir iş saatinde yapılmaz. Herkes birbirini bekletir. Hayat beklemek ve pineklemekle geçer...
Milli Eğitim Bakanı çocuklara iyilik ettiğini sanıyorsa... Yanılıyor...

Bir zamanlar DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit' in kullandığı şimdilerde TBMM Mal Varlığı Soruşturma Komisyonu'na tahsis edilen odanın önü adeta ana baba günü... Çünkü Komisyon'dan her an "karar" bekleniyor. Ancak içerden önce içeriden tartışma sesleri geliyor,

Yazının Devamı

Düşünelim

14 Ocak 1997

Bir dostumuz arkadaşını ziyaret için Ankara'da "Cherokee" marka Jeep satan mağazaya gitmiş. Gerisini şöyle anlatıyor:
- Ben oradayken şu anda DYP'de milletvekili olarak görev yapan, uzaktan tanıdığım ve geçmişini iyi bildiğim bir zat geldi. İki Cherokee Jeep için anlaşma yaptı. 160 bin dolarlık (Günümüzün parasıyla 16 milyar 200 milyon TL) çek imzaladı. Topu topu 10 dakikada işini hallettikten sonra çekti gitti. Eskiden 160 milyonu zor denkleştirirdi. Şimdi 16 milyarı 10 dakikada sayıyor.
Dostumuz şöyle devam etti:
- Siz gazeteciler saf saf yazıyorsunuz... DYP'lileri Tansu'nun yolsuzluklarına alet olmamaya çağırıyorsunuz. Onları dürüst olmaya davet ediyorsunuz. Acaba onlar çok saf olduklarından mı her türlü kepazeliğe oy veriyorlar? Yoksa büyük çoğunluğu bir biçimde avantaya ortak olup yemlendiklerinden mi?Düşünelim bakalım..!Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, hoşgörü vs. Pekçok Refah Partili'nin, bu arada Çalışma Bakanı Necati Çelik'in de dilinden düşürmediği, sık sık atıf yaptığı kavramlar bunlar. Peki bu kavramlara olan saygıları ne düzeyde? Bir örnek...
Türk sendikacılığının unutulmaz ismi Halil Tunç, iki yıl kadar önce, Hazine temsilciliği kontenjanından SSK Yönetim

Yazının Devamı