İlk ve orta dereceli okulların tatili iki hafta olarak programlanmıştı... Milli Eğitim Bakanı Sağlam: "Efendim bayram salı günü bitiyor, arada kalan üç günü de ekleyip tatili 3 haftaya çıkartalım" dedi. Tatil üç haftaya çıktı. Aslında Bakan tatile bir hafta eklemiş oldu.
Eğitimin amacı çocuklara yalnızca tarih ve coğrafya mı ezberletmektir? Elbette hayır... Eğitimin bir amacı da çocuklara zaman kavramı üzerinde titiz olmayı öğretmektir kuşkusuz. Hele "Zaman disiplini" olmayan bizimki gibi ülkelerde bu konu daha çok önem taşır. Büyüklerin "zaman" konusunda kararlı davranması sonucu çocuklar hem verilen saatlere uymaya, hem bir işi vaktinde yapmaya alıştırılır. Çocuğun okul programını zırt pırt değiştirirseniz onu daha küçükten laçka edersiniz... Yarın o toplumda hiçbir iş saatinde yapılmaz. Herkes birbirini bekletir. Hayat beklemek ve pineklemekle geçer...
Milli Eğitim Bakanı çocuklara iyilik ettiğini sanıyorsa... Yanılıyor...
Bir zamanlar DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit' in kullandığı şimdilerde TBMM Mal Varlığı Soruşturma Komisyonu'na tahsis edilen odanın önü adeta ana baba günü... Çünkü Komisyon'dan her an "karar" bekleniyor. Ancak içerden önce içeriden tartışma sesleri geliyor, ardından da komisyonun ANAP'lı üyeleri Yüksel Yalova ve Yusuf Namoğlu ile CHP'li üyesi Sabri Ergülkapıda görünüyorlar. Üçünün de suratları kıpkırmızı, adeta burunlarından soluyorlar.
-Böyle rezalet görmedik! İnsanda biraz utanma sıkılma olur canım!
Peki, ne miymiş rezalet?
"Son üç toplantıdır önerge üstüne önergeler veriyoruz. Ek bilgiler, belgeler istiyoruz...Daha soracağımız sorular var diyoruz, ama dinleyen kim? Belli ki, RP'li ve DYP'li üyeler önceden kararlarını vermişler, Çiller'i mutlaka aklayacaklar."
Lafı bir Yalova alıyor, bir Namoğlu...Söylediklerinin hiçbiri yenir yutulur şeyler değil.
"Çiller'ler, noterden villa sattık, diyorlar. Hani noter belgesi diyoruz, bize tarihsiz bir belge getiriyorlar. Amerika'daki bir bankadan 2 milyon 825 milyon dolar kredi aldık, diyorlar. Hani belgesi diye soruyoruz, ortaya belge melge çıkaramıyorlar. Onlarca şirketleri var, bize sadece üç şirketlerinin defterleri getiriliyor, bunların da sadece ikisini incelememize izin veriliyor. Sonra da Tansu Çiller ortaya çıkıyor, Komisyon bütün şirketlerimizin defterlerini incelemiş ve birşey bulamamıştır, diye demeç veriyor. Belge diye verdiklerinin çoğu da sahte...Çantalarımız sahte belge dolu...DYP'li üyelerin tutumunu anlıyoruz! Ama RP'li üyeler? Bugüne dek Komisyon'da bir teki bile konuşmadı, hatta soru bile sormadı. İndir parmak, kaldır parmak...Hele az önceki rezalet...Biz, geçen toplantılarda istediğimiz ek bilgilerin, belgelerin getirtilmesi için Komisyonun karar almasını beklerken, bir de baktık ki Başkan Naci Terzi, karar vermek üzere yarın toplanacağız, bugünkü toplantımız bitmiştir, demez mi? Oysa Sabri Ergül arkadaşımız biraz önce Çiller'lerin komisyona yeni bir sahte noter belgesi sunduklarını kanıtlamış, bunun araştırılmasını istemişti."
Noktayı koyalım izninizle...Komisyonun RP'li Başkanı Naci Terzi, bugün saat 11.00'de kararı açıklayacak.
Çiller'leri belki suçlu bulacak, belki aklayacak!
Efendim? Bunu bilmeyecek ne var, tabii ki aklayacak, mı dediniz?
Nerden bildiniz?
Elimize tutuşturulan kartvizitteki çarpıcı fotoğrafa bakınca ilk sorumuz şu oluyor:
- Kim bu adam?
Merakımızı fotoğrafın hemen yanındaki satırlar gideriyor. Adı Aşır Erenler imiş.. Mesleği ve hukuki statüsüyle ile ilgili bilgiler ise şöyle sıralanıyor:
" Sayın Ataköy 9 - 10 Kısım sakinleri,
Her sene davulunuzu çalmakta olan ben Aşır Erenler, Ramazan hakkınızı korsan davulculara lütfen vermeyiniz.
Kim gelirse gelsin lütfen Kaymakamlık veya Muhtarlık belgesini isteyiniz ve resimdeki şahsın kimliğini kontrol ediniz.
Diger şahısları karakola şikayet ediniz.
Davulsuz gelenlere lütfen bahşiş vermeyiniz."
Bu titiz davul emekçisi görüldüğü gibi davul çalarak rahatsız ettiği pardon hizmet verdiği vatandaşlara önemli görevler de yüklüyor. Eğer yabancı davulcu görürseniz belgesini isteyecek, kimliğini kontrol edecek, bütün bunlara rağmen davul çalmakta ısrar ederse Aşır Erenler'in hakkını korumak adına kendisini karakola şikayet edeceksiniz. Aşır Erenler'in hakkını aşıran yabancı davulcu kolay lokma çıkmayabilir. O takdirde zor kullanacak, davulcuyu zorla karakola sürükleyecek, gereğinde kafanıza davul tokmağı yemeyi göze alacaksınız.... Ama yılmayacaksınız. Aşır Erenler'den başka davulcu tanımayacak, kafanızı yalnızca Aşır'ın şişirmesine izin vereceksiniz. Nasıl olsa birisi şişirecek. Bırakın bu işi Aşır yapsın. Bahşişi o kapsın. (Bir reklam izlediniz)
İnterstar'ın Ankara stüdyosunda RP milletvekili Şevki Yılmaz , İstanbul stüdyosunda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Profesör Türkan Saylan oturuyor. Haber spikeri ve yönetici Gülgun Feyman amaçlarının tarafları kapıştırmak değil bir görüş alışverişi sağlamak olduğunu bildiriyor. Ancak konuşmaların başlamasıyla tartışma da başlıyor. Şevki Yılmaz kin ve öfke yüklü bir yüz ifadesiyle İstanbul stüdyosundaki Profesör Türkan Saylan'a bağırıyor:
- Önce karşındakini dinlemeyi öğren... Sen bir de çağdaş olacaksın... Şu haline bak...
Şevki Yılmaz sanki kırk yıllık kahvehane arkadaşıyla konuşuyor. Türkan Saylan'ın ise karşısındakine bakıp terbiyesini bozacak, onun düzeyine inecek hali yok... Sakin bir sesle, hanımefendi tavrını bozmadan bir şeyler söylemeye gayret ediyor. Karşı taraf oralı değil. Bağırıp çağırarak senli benli konuşmayı sürdürüyor.
İşin en ayıp tarafı... Konuşmanın başında tarafları kapıştırmak gibi bir amaçları olmadığını söyleyen Gülgun Feyman'ın hiç sesinin çıkmaması... Her türlü nezaketsizliğe, kural dışılığa izin vermesi. Böylece meydanı sesi daha yüksek çıkan Şevki Yılmaz'a bırakması... Neyse ki Türkan Saylan da hanımefendi haliyle kendini dinletmeyi biliyor.
***
Aynı duruma şu günlerde diğer kanallarda da rastlanıyor... Örneğin programa telefonla katılan bir konuk konuşurken ağzını bozuyor, terbiye dışına çıkıyor. Edepsizleşerek, küfür ederek kendini haklı göstermeye çalışıyor. Yöneticiye bakıyorsunuz. Hiç oralı değil. Belli ki ekranda sesler yükselince reytingin arttığını düşünüp duruma seviniyor. Bu arada taraflardan biri haklı olduğu halde haksız duruma düşürülmüş. Daha edepsiz olan haklı görünmüş. Umurunda değil... Doğrusu televizyon seyircisi bunları haketmiyor. Ayıp oluyor...