Bir dostumuz arkadaşını ziyaret için Ankara'da "Cherokee" marka Jeep satan mağazaya gitmiş. Gerisini şöyle anlatıyor:
- Ben oradayken şu anda DYP'de milletvekili olarak görev yapan, uzaktan tanıdığım ve geçmişini iyi bildiğim bir zat geldi. İki Cherokee Jeep için anlaşma yaptı. 160 bin dolarlık (Günümüzün parasıyla 16 milyar 200 milyon TL) çek imzaladı. Topu topu 10 dakikada işini hallettikten sonra çekti gitti. Eskiden 160 milyonu zor denkleştirirdi. Şimdi 16 milyarı 10 dakikada sayıyor.
Dostumuz şöyle devam etti:
- Siz gazeteciler saf saf yazıyorsunuz... DYP'lileri Tansu'nun yolsuzluklarına alet olmamaya çağırıyorsunuz. Onları dürüst olmaya davet ediyorsunuz. Acaba onlar çok saf olduklarından mı her türlü kepazeliğe oy veriyorlar? Yoksa büyük çoğunluğu bir biçimde avantaya ortak olup yemlendiklerinden mi?
Düşünelim bakalım..!
Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, hoşgörü vs. Pekçok Refah Partili'nin, bu arada Çalışma Bakanı Necati Çelik'in de dilinden düşürmediği, sık sık atıf yaptığı kavramlar bunlar. Peki bu kavramlara olan saygıları ne düzeyde? Bir örnek...
Türk sendikacılığının unutulmaz ismi Halil Tunç, iki yıl kadar önce, Hazine temsilciliği kontenjanından SSK Yönetim Kurulu üyeliğine atandı...4792 sayılı yasaya göre Tunç'un üç yıllık görev süresi sona ermeden görevden alınması sözkonusu değil. Yasa bunu öngörüyor ama Çalışma Bakanı Necati Çelik öyle düşünmüyor. Daha göreve geldiğinin ilk günlerinde, Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Ufuk Söylemez'e bir yazı yazarak, Halil Tunç' u Hazine temsilciliğinden geri çekmesini istiyor. Ufuk Söylemez bu isteği emir telakki ederek Çelik' in isteği doğrultusunda bir kararname hazırlatıyor ve Çankaya Köşkü'ne gönderiyor.
Demirel, hukuka aykırı bulduğu kararnameyi aynen iade ediyor.
Bir süre sonra, aynı kararname yeniden Baba' nın önüne geliyor ama sonuç yine ret oluyor.
Kararname bu günlerde 3. kez yine Baba'nın önünde...
Bakan Necati Çelik' in, yaşı kadar sendikacılık hayatı olan Halil Tunç' a bu denli takmasının sebebine gelince... Halil Tunç' un, trilyonların döndüğü SSK'da, hiçbir yasa dışı isteğe evet dememesi, olur vermemesi... Yönetim Kurulu'nun diğer kimi üyeleri Necati Çelik'in bazı atamalarına ilk günlerde "hayır" diyecek oldular. Kısa sürede memnun edilerek uyumlu hale getirildiler. Halil Tunç bunu yapmadığı için kabahatli. Çelik' in Halil Tunç'u yemek için bulduğu gerekçe "Tunç ilkokul mezunudur, o konumda bulunması yasaya aykırıdır" şeklinde... Bu konuda yasa hükmü çok açık oysa:
"SSK Yönetim Kurulu üyeleri, konusunda uzman olan kişiler arasından seçilir."
Yasada herhangi bir tahsil şartı yok. Ancak Necati Çelik için yasaların da pek önemi yok. Son örneği geçenlerde verdi. Bir süre önce görevden uzaklaştırdığı SSK Yönetim Kurulu üyesi Yücel Artantaş Danıştay'ca geri döndürüldüğü halde kararı uygulamadı. Hukuk yalnızca kendi lehine olduğu zaman geçerli.
Gelelim Halil Tunç olayının bir başka yanına... Olayın bir acı yanı da Halil Tunç'un direnişine ne yıllarca başkanlığını yaptığı Türk-İş'ten, ne de diğer konfederasyonlardan en ufak bir destek gelmemesi...Bütün bu işçi örgütlerinin olayı adeta tribünlerden seyreder gibi seyretmeleri...
Kanal D haberlerinde geçen hafta sonunda "Şehir anneleri" adı verilen cemaate mensup iki siyah çarşaflı hanım ile bir sakallı genç tartışıyor... Hanımlar bir süre İsmail Ağa camii imamı ve cemaat lideri Mahmut Hoca'nın açtığı kurslara devam etmiş, sonra ayrılmışlar. Tartışmada hanımların iddialarına Mahmut Hoca'nın yeğeni Saadettin Ustaoğlu yanıt veriyor. Hanımlar bir ara diyor ki:
- Biz oraya namaz, niyaz, dua öğrenmeye gittik. Siz bize sabah akşam şeriat devletini anlattınız... Şeriatı getireceğiz dediniz durdunuz...
Mahmut Hoca adına orada bulunan yeğeni Saadettin Ustaoğlu'nun bu sözler karşısında ne diyeceğini merak ediyoruz. Herhalde genç hanımlara "yalan söylüyorsunuz" diye çıkışacak... Hayır... Tam tersine:
- Bugün Refah Partisinin tabanı dahil pekçok kişi şeriat devleti istiyor, diyor genç adam... "Bundan daha normal ne var?" demeye getiriyor.
Kanal D'de programı yöneten genç arkadaş yukardaki sözlerde bir gariplik görmemiş olmalı ki, fazladan soru sormaya gerek duymuyor!
Kanal D'si, Show'u, ATV'si, Star'ıyla cümle televizyonlar dikkatlerini günlerdir "imam nikahının ülkemizde usulüne uygun yapılıp yapılmadığına" yönelttiklerinden "laik cumhuriyetin geleceğine" ilişkin önemsiz gelişmelere dikkat ve vakit ayıramıyorlar..!
Ertesi gün masamızda kimi okurların fakslarını buluyoruz...
- Kanal D'de sarfedilen sözler yasalar ve Anayasa'ya aykırı değil mi, diyor okurlar özetle, acaba savcılar bu programları izlemiyor mu?
Galiba savcıların bağlı olduğu bakanlığın ve RP yöneticilerinin aynı tarikat çevresinden olduğunu bilmiyorlar!
Bu gelişmeler İsmail Ağa Camii ve Mahmut Hoca'ya olan ilgimizi çoğaltıyor. Arkadaşımız Nevzat Basım geçenlerde Radikal'de bu konuyu izleyen bir dizi yayınlamıştı. O diziyi tekrar okuyoruz. Şu sözler dikkatimizi çekiyor:
"... Mahmut Hoca da dahil tüm yardımcıları devletin camilerinde kadrolu imam olarak görev yapıyor. Yani Diyanet'in resmi politikalarının aksine bir yaşam biçimini savunan cemaatin ileri gelenleri Diyanette kadrolu görev yapıyor...."
Yani manzara o ki... Laiklerin verdiği vergiler, Diyanet maaşlarıyla laik düzenin ortadan kaldırılmasını finanse ediyor. Bu da eskisinden farklı olarak artık gizlenmiyor. TV ekranlarından açık açık ilan ediliyor.
Hafta sonunda ekranlar ve gazete sütunlarını Erbakan'ın tarikat ve cemaat önde gelenlerine verdiği iftar süslüyor. Gazetelerde Mahmut Hoca'nın iftarda yaptığı konuşmanın Erbakan'ın gözlerini yaşarttığı okunuyor. Göz yaşarmayacak gibi değil... Yalnızca Mahmut Hoca'nın konuşmasına değil... Laik Cumhuriyetin geleceğine de...