Böyle çalışkan Meclis hiç görülmedi. Gece gündüz çalışıyor maşallah. Durmadan yasa çıkarıyor. Çıkarıyor da... Ne çıkarıyor? Havadan para kazanma erbabını rahatlatan... Fakir fukarayı biraz daha cendereye sokan tasalar, pardon yasalar. Bu arada bir de “Çetelerle Mücadeleö Yasası çıkarıldı ki... Evlere şenlik... Devlet kuşkulu gördüğü herkesi dinleyecek. Bilgisayarlardaki özel mektuplaşmaları izleyecek. Çetelerle ilgili haberler yüzünden gazetecilere 4 yıla kadar hapis cezası verebilecek. Her türlü örgütlenmeyi izlemek imkanı veren bu yasa iki küçük (!) unsuru kapsam dışı bırakmış... 1) Çek - senet tahsilatı... 2) Devlet içinde Susurluk tipi örgütlenme... İyi mi? Acaba Meclis biraz daha yavaş çalışsa daha iyi olmaz mı? Çünkü bu karambolde yasadan çok yarına dönük sorun üretiliyor gibi geliyor bize...
Bekir Coşkun kısa ve net bir anlatımla hem konuyu hem okuyucuyu kalbinden yakalıyor... Dünkü yazısında şöyle diyor:
"...Bu güzel ülkeyi seven herkes "Tahkim Yasası"na karşı çıkmalı...
Tahkim Yasası; ulusal varlıkları yağmalamanın, uluslararası yeni boyutudur...
Tahkim; yabancı sermaye ile fingirdeşmeye başlayan yerli sermayenin, Türk hukukunu devre dışı bırakma oyunudur..
Tahkim, enayi yöneticiler açısından; yabancı sermayeyi çekmek için, cumhuriyet hukukuna bir şamardır...
Tahkim; anlaşmazlıklarda yabancı hakeme gidecek kadar, bu ülkeye ve bu ülkenin yasalarına saygısızlıktır...
Galatasaray ile Fenerbahçe'nin son maçında 22 oyuncu birbirine girdi. Televizyon izleyen herkes kimin kime vurduğunu net biçimde gördü. Ama olayı bir kişi net görememiş: Maçın gözlemcisi... Gözlemci bütün olayların müsebbibi olarak bir tek Galatasaraylı Fatih'i görmüş ve raporuna onun adını yazmış. Fatih şimdi bu gözlemci raporu üzerine cezalandırılacak.
Gözlemcinin böylesine rastlayınca geçmişte Erman Toroğlu'nun anlattığı bir olayı anımsadık. Onun ağzından nakledelim:
"Bir akşam, ünlü bir maç gözlemcisi ağabeyimizle yemek yiyoruz. Yaşı 70'e yaklaşmış ağabeyimizin önündeki küçük tabaklardan birinde soyulup dilimlenmiş bir turp parçası var. Baktım, ağabeyimiz elindeki çatalla turptan parça koparmaya çalışıyor. Ama başaramıyor. Sonunda baktı ki olmuyor, bana döndü;
- Yahu Ermancığım, dedi, bu peynir de amma sertmiş, çatalı bastırıyorum, bastırıyorum bir türlü kesilmiyor..."Önündeki turpu peynir diye gören adamın maç gözlemcisi yapılması ne ilk ne de son anlaşılan... Bu arada Galatasaray'ın başına çorap örme teşebbüsleri karşısında kulüp yöneticilerinin suskunluğu dikkat çekici. Hasan Şaş'a 6 ay ceza
Devlet hazinesini yıllar yılı yandaşlarına peşkeş çektiler... Devlet kuruluşlarını yok pahasına satıp savurdular. Bankaların soyulmasına seyirci kaldılar. İşçinin, memurun biriken fonlarını sıfır faizle erittiler. Sonunda deniz bitti. Şimdi "reform" adı altında emekçinin son haklarını okka altı etme çabasındalar. "Sosyal Güvenlik Reformu" adı altında çalışanların emeklilik hakkı çalınıyor. Bu süreçte... Üzerinde pek durulmayan bir noktaya da Avukat Emcet Olcaytu dikkat çekiyor:
- TBMM'ye sevkedilen tasarıda emeklilik yaşı 58 - 60 ve prim ödeme gün sayısı da 8300 gün olarak kabul ediliyor. Buna göre... 18 yaşında sigortalı olan bir kişi, 22 yıl 9 ay (8300 gün) prim ödeyip ortalama 42 - 43 yaşında emekliliğe hak kazanacak... Ama kadın 58 yaşına kadar (15 - 16 yıl), erkek ise 60 yaşına kadar (17 - 18 yıl) emekli maaşı alamayacak... Bunun nedeni halen uygulanan emeklilik prosedüründe mevcut "kadınlar 20, erkekler 25 yıldan beri sigortalı ise en az beşbin gün prim ödemiş olmaları halinde emekli olabilirler" hükmüne benzer bir sürenin yeni tasarıda bulunmamasıdır. Nedense işçi temsilcileri de dahil olmak üzere bu nokta üzerinde duran hiç kimse yok. Bu
Dikmen'den Sökmen:
Rüyamda Başbakan Ecevit'in koruma görevlisiyim. Bülent Bey nerede, ben orada...
Ülkenin içinde bulunduğu şartlar çerçevesinde son derece yoğun bir tempoda çalışan Başbakan, güne Hüsamettin Özkan'la görüşerek başlıyor...
Ayaküstü yapılan bu görüşmede Hüsamettin Bey'in vurguladığı ilk konu emekli yaşı...
- Emekli yaşını 60'ın altına düşürmemiz kesinlikle mümkün değil Sayın Başbakanım, diyor Özkan ve ekliyor, efendim neymiş, kimse 60 yaşına kadar çalışmıyormuş... Hıh... Bunu söyleyenlere sizi ve Sayın Demirel'i örnek göstermek lazım... Bakın, ikiniz de maşallah yetmişinizi geçtiniz ama hala harıl harıl çalışıyorsunuz...Bu sözler Ecevit'in hoşuna gidiyor. Özkan'ın sırtını sıvazlayarak:
- Çok doğru söyledin Sayın Hüsamettincim, diyor, bizi baz olarak alırsak emekli yaşını yetmişe, hatta seksene çıkarmamız gerekir...Başbakan'la Özkan'ın ayakta ele aldıkları ikinci konu vergi meselesi...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 1999 yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'ne Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Fikret İlkiz ile birlikte bizi, kurum olarak AP ajansını, yerel basın organı olarak Bartın gazetesini layık gördü.
Ciddiyetine inandığımız saygın bir kuruluş tarafından ödüllendirilmek bizi mutlu etti. Gururlandırdı. Ödülün kara kaşımıza değil yıllardır savunmaya çalıştığımız haktan, hukuktan, emekten yana bir çizgiye verildiğini düşünmek mutluluğumuzu arttırdı.
Adayları belirleyen Sayın Nail Güreli başkanlığındaki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu ile seçimi gerçekleştiren Sayın Nezih Demirkent başkanlığındaki Seçici Kurul'a çok teşekkür ediyoruz.
Şahsımıza teslim edilen ödül, aslında bizim kadar yıllardır bu sütuna katkıda bulunan arkadaşlarımıza ve okurlarımıza da verilmiştir. Bizim yolumuzu çizen okurlarımızdır. Her birine yürekten teşekkür ediyoruz.
Ödülle ilgili olarak faks, telefon ve e - mail notu göndererek kutlayan dostlara aynı sıcak duyguları iletiyoruz.
Bize mutluluk verdiniz. Aynı zamanda daha çok sorumluluk da...