<#comment>#comment>Ermeni asıllı ABD vatandaşı Victor Bedoyan, Van'da yedi yıldır halı ticareti yapıyormuş. 1 milyon dolar harcayarak Oğlu Vartan'ın adıyla bir de otel açmaya kalkışınca işler karışmış. Vartan'ın Ermenicede zafer anlamına geldiği keşfedilmiş. Ve Turizm Bakanı otelin işletme ruhsatını iptal etmiş. Milliyet'te okudunuz... Şirince'de Sevan ve Müjde Nişanyan çiftinin 10 yıldır restore ettikleri ve pansiyon haline getirdikleri 6 eski Rum evini yetkililer kaçak inşaat gerekçesiyle yıkmaya kalkışmışlar. Şimdilik Ecevit durdurmuş yıkımı...
Kanal 7 televizyonunda önceki akşam "İskele Sancak" programında açık açık şeriatçılığı savunan bir konuşmacı, azınlıkların yaşamadığı yörelerdeki klise, sinagog benzeri yapıların onarılmasını eleştiriyordu. Bu arada Fener - Balat'daki eski tarihi evlerin restorasyon projesi de "Ortodoks devleti kuruluyor" hezeyanı ile engelleniyormuş.
Fener Balat Derneği'nin imam hatip okulu mezunu Başkanı bu cehaletin karşısında isyanları oynuyordu önceki akşam.
Din tüccarları şov uğruna Türkiye'deki müslümanlığa "yarı Taliban" görünümü veriyor; dini, ülkeyi ve halkı küçük düşürüyorlar. Geri kalanlar da seyrediyor.
Yeni RTÜK
<#comment>#comment>iktidardakiler kötü.. Muhalefettekiler anlayışsız... Bürokrat yetersiz... Siyasetçi hırsız... Bunlar böyle .. Peki madalyonun öteki yüzünde ne var?
Okurumuz Hüseyin Savcı yazıyor:" Üç kuruş çıkar uğruna çapsız politikacıyı seçen, Belediyeye, polise, tapucuya kısacası önüne gelen her kamu görevlisine rüşvet veren, her meydanı doldurup, her politikacıya yalakalık yapan,kendi çıkarını korumak dışında hiçbir ilkesi olmayan, yarını değil, sadece bu günü düşünen.. İlkesiz, amaçsız, omurgasız, unutkan halk..
işler sarpa sarınca, her suçlu gibi, aynada kendine bakacağına..
Suçu aynı kendisine benzeyen politikacıya atıyor.
Bir Allah'ın kulu gazeteci, radyocu, yorumcu çıkıp da halka "Ne ağlaşıyorsun kardeşim, seçen sensin... Her meydanda yalakalık yapan sensin... Rüşveti, yolsuzluğu hırsızlığı sırf kendi çıkarın için alkışlayan sensin" demiyor.
Sonuç olarak halk düzgün olmadıkça ne kamu görevlisi düzgün olur.. Ne de politikacı.. Gerisi bir sürü laf.
<#comment>#comment>Olay, aylar önce yaşanmış...Biz, dün bir DSP'li milletvekilinden dinledik.
"Çoğu DSP'li, bir grup milletvekili kuliste oturmuş, sohbet ediyorduk. Yanımıza ANAP İstanbul milletvekili Yılmaz Karakoyunlu geldi. Bir şeye canının sıkıldığı her halinden belliydi, sorduk anlattı.
Birgün önce Genel Başkanı Mesut Yılmaz' a gitmiş, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan' dan şikayetini anlatmış. Bırakın öteki partilerin milletvekillerini, kendi partisinin milletvekillerini bile dinlemiyor, aktardığımız hiçbir sorunla, hiçbir taleple ilgilenmiyor, lütfen kendisini uyarır mısınız, demiş. Mesut Yılmaz' ın yanıtı aynen şu olmuş:
-Bunu bana niye söylüyorsun ki? O bizim değil, DSP'nin Bakanı...Onunla ilgili bir şikayetin varsa git Bülent Ecevit' e anlat, o çözsün. "
***
Mesut Yılmaz'ın nasıl olupta Saadettin Tantan'ı İç İşleri Bakanı yaptığına kimse pek akıl erdirememişti. Yukarıdaki diolog, Tantan'ın kimler etkisiyle bakan yapıldığını iyi anlatıyor.
<#comment>#comment>İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın görevden alınması ve izleyen uygulamalar Ankara'da günün konusu olurken... Son bir yıl içinde zirvede değişen görüntüler de bir dönüm noktasında olup olmadığımızı sorgulama ihtiyacı uyandırıyor.
Cumhurbaşkanı Sezer sert tartışmaların ardından kabuğuna çekilmiş, Zekeriya Temizel kendince sebepler yüzünden istifa etmiş, Yüksel, Şalk gibi ünlü yargıçlar soruşturmaya uğramış, Jandarma "Beyaz Enerji" operasyonundan çekilmiştir. Bu gelişmeni son ayağı Tantan'dır...
Bir ülkede "denetim birimleri ve yargı organları" ancak siyasette temiz toplum yönünde bir irade varsa yolsuzlukların üstüne giderler. Yukarıda o yönde bir niyet görünmüyorsa alt katlar pek istekli davranmaz.
Önemli olan görevlerdeki isim değişikliklerinden çok siyasi iktidarın yolsuzlukla ilgili niyet beyanıdır. Soru işaretlerinin yoğunlaştığı nokta da burasıdır... Vurgunla, talanla, hortumla savaş sürüyor mu? Bitti mi?
Herhalde kamuoyunun, yargının ve bürokrasinin bu merakını giderici kimi açıklamalar ve jestler yapacaktır Hükümet...
Mevcut Hükümet ve hatta Türkiye son şanslarından birini kullanıyor... Yolsuzluklarla mücadele gündemin en önemli
<#comment>#comment>Tütün yasası da daha önceki acil yasalar gibi "Efendim İMF böyle istedi" zorlaması ile şekilleniyor.
Acaba İMF veya Dünya Bankası bir yasayı kelime kelime dayatır mı?
Uzun yıllar devlet hizmetinde bulunmuş dostumuz:
- İMF tütün açığının bütçeden finanse edilmemesiyle ilgilenir, diyor, siz bir biçimde bunu çözümlerseniz gerisine İMF karışmaz...
Genel kanı ise:
- Tütün tasarısı "İMF böyle istiyor" adı altında Philip Morris, JTİ, BAT gibi yabancı tekellerin istekleri doğrultusunda şekilleniyor...
<#comment>#comment>Bir avuç siyasetçi, işadamı ve bürokratın işbirliği yaparak devleti nasıl soydukları, geçtiğimiz Pazar akşamı Flash TV'de yayınlanan "Flash Gündem" adlı programın ana konusuydu. Feyhan Şaylıman' ın yönettiği programa katılan FP Aksaray milletvekili Ramazan Toprak , bu soyguna ilişkin bir örneği şöyle anlattı.
"Son 10 yılda bazı işadamları özel banka kurmaları için yoğun bir şekilde teşvik edildi. Neden? Çünkü siyasetçi ve bürokratlar bu girişimlerden kendilerine de birşeler düşeceği umudundaydı. İşte bu şekilde kurdurulan bankalardan biri, geçenlerde devlet bankası olan Vakıfbank'a başvurdu ve yüzde 70 faizle 14 trilyon lira kredi aldı. Parayı çektiği gün gün Hazine'ye gitti, o parayla, yüzde 130 faizle, vergisi - mergisi olmayan Hazine bonosu satın aldı. Böylece devletin parasını devlete satarak bir işlemle 10 trilyonun üzerinde para kazandı. Bunun gibi pek çok olay biliyorum, zamanı gelince hepsini tek tek, isim isim açıklayacağım. "
Bu yöntemle en çok soyulan kamu bankalarının başında gelen Vakıfbank'ın bugünkü durumu mu? Geçtiğimiz günlerde personeline yayınladığı bir genelde, "Maaşlarınızı ödemekte güçlük çekiyoruz, o nedenle sizleri iki ay ücretsiz izne
<#comment>#comment>Bu haftanın bilmecesini okurumuz Güner Şenan taaa Cakarta'dan yollamış... Cevabı da birlikte...
... Tatilini geçirmek üzere dağ köyüne giden bir adam köy yakınında bulunan tarihi harabeleri gezmek istemiş. Köylülere yolu sorduğunda "Biz bilmiyoruz ama ileride yol ikiye ayrılıyor... biri harabelere diğeri ise bataklığa gidiyor... yol ayrımındaki evde ikiz kardeş yaşıyor ve onlar yolu biliyor, ama biri devamlı yalan, diğeri de devamlı doğruyu söyler, ikiz oldukları için hangisinin yalancı, hangisinin doğrucu olduğunu bilmiyoruz" demişler.
Adam gülümseyerek yol ayrımındaki eve gitmiş, kapıyı çalmış, çıkan kişiye harabelere giden yol ile ilgili bir soru sormuş ve aldığı cevabı değerlendirip harabeleri bulmuş.
Soru:
1. Adam kapıya çıkan kişiye nasıl bir soru sormuş?
2. Harabelere giden yolu nasıl bulmuş?
<#comment>#comment>Türkiye Avrupa'ya nasıl bakıyor? Türkiye Avrupa'dan nasıl görünüyor?.. Sorularının yanıtını, uzun yıllar Avrupa'da yaşayan gazeteci arkadaşımız Ahmet Sever, Ankara Gazi iletişim Fakültesi'ndeki panelde aktardı:
- Milletvekillerimiz ne zaman yurtdışına çıksa "Acaba bize nereden saldırıcaklar, Türkiye aleyhine yine ne tür bir girişim olacak?" telaşıyla sürekli tetikte bekliyorlar. Gardlarını buna göre alıyorlar. Bulundukları yerde "Türkiye dışında" başka hangi konular tartışılıyor, gündem nedir, ilgilenmiyorlar. İlgilenemiyorlar. Böyle olunca da Avrupa'nın gerçek gündemine bir türlü dahil olamıyoruz... Şu ara Avrupa'da mesela Avrupa Birliği'nin geleceğine dair çok yoğun tartışmalar var: Almanya Başbakanı Schröder ortaya federasyon önerisi attı, Fransa Başbakanı Jospin karşı çıktı. Hararetle tartışıyorlar.. Peki, AB üyeliğine aday olmamıza rağmen bizim ülkemizde bu konuda fikir üreten bir Allahın kulunu gördünüz mü?. Halbuki bu gelişmelerin aday ülkelere de doğrudan yansıması olacak. Öyle olduğu için de tüm aday ülkelerde, Türkiye hariç tabii, konu yakından takip ediliyor ve yoğun olarak tartışılıyor.
Ahmet Sever 'in sözleri üzerinde dikkatle durmalıyız...