Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Olay, aylar önce yaşanmış...Biz, dün bir DSP'li milletvekilinden dinledik.
"Çoğu DSP'li, bir grup milletvekili kuliste oturmuş, sohbet ediyorduk. Yanımıza ANAP İstanbul milletvekili Yılmaz Karakoyunlu geldi. Bir şeye canının sıkıldığı her halinden belliydi, sorduk anlattı.
Birgün önce Genel Başkanı Mesut Yılmaz' a gitmiş, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan' dan şikayetini anlatmış. Bırakın öteki partilerin milletvekillerini, kendi partisinin milletvekillerini bile dinlemiyor, aktardığımız hiçbir sorunla, hiçbir taleple ilgilenmiyor, lütfen kendisini uyarır mısınız, demiş. Mesut Yılmaz' ın yanıtı aynen şu olmuş:
-Bunu bana niye söylüyorsun ki? O bizim değil, DSP'nin Bakanı...Onunla ilgili bir şikayetin varsa git Bülent Ecevit' e anlat, o çözsün. "
***
Mesut Yılmaz'ın nasıl olupta Saadettin Tantan'ı İç İşleri Bakanı yaptığına kimse pek akıl erdirememişti. Yukarıdaki diolog, Tantan'ın kimler etkisiyle bakan yapıldığını iyi anlatıyor.

Laforizma...Ülkede dolandırıcı, hortumcu, soyguncu sayısı o kadar arttı ki, bazı liderler onların oy potansiyeline uygun davranır oldular!..Cihan Demirci


Ankara’da Tunalı Hilmi’den Gaziosmanpaşa’ya çıkan caddede sola dönüş yasaklanmış, altına şu küçük ibare yerleştirilmişti:
"Hilton Oteli’nin müşterileri hariç."
Yani "Hilton Oteli’nin barına gidiyorum" diyen sola dönebiliyor, Hilton’un yanı başında ikamet eden vatandaş taa ilerden dolaşıyordu.
Şikâyetler üzerine tabela değiştirilmiş.
Son şekli şöyleymiş: "Bölge sakinleri hariç..."
Artık ikametgâh senedini gösteren sola dönebilecek.

Ünlü Dış Politika Yazarı Thomas Friedman'ın geçen hafta Bilgi üniversitesinde verdiği konferansta öğrenciler akıllı sorular sordular. Aysuda Kılemen adlı öğrencinin sözlerini Friedman da çok beğenmiş olmalı ki aynen yazısına almış. Bakınız ne diyor Aysuda:
- IMF'nin yaptıklarını gerçekten takdir ediyorum. Ama biliyorum ki bunu benim şahsım için yapmıyorlar. Gelecekte muhtemelen benim beğenmediğim şeyler de yapacaklar ve benim o zaman herhangi bir söz hakkım olmayacak. Şu anda kendimi güçsüz hissediyorum çünkü bir vatandaş olarak söz hakkım uluslararası teknokratların eline geçmiş durumdadır...

Bir umutsuz bir umutlu mektup... Okurumuz Salih Keskin, temiz toplum mücadelesinin simgesi olan kişilerin birer birer saf dışı edildiği süreçte ilgili olarak diyor ki:
- Türkiye'de vurgunla, talanla, hortumla savaş bitti, bu savaşı yapanlarla savaş başladı...
Doğru... Ama umutsuzluk vesilesi mi?
Diğer okurumuz Müjdat Güler ABD'den yazdığı mektupta şöyle diyor:
- Yolsuzlukla mücadele tek bir partinin, bir liderin veya bir bakanın konusu değildir.
Bu mücadele işi adamının, esnafın, öğretmenin, yargıcın, polisin, ezcümle tüm kurumların ve halkın uzun soluklu mücadelesidir...
Suçlu takibinin direkt olarak suça işaret etmiş siyasetti, bürokrat hakimiyetinde yürütüldüğü bizimki gibi bir ülkede yolsuzluk mücadelesi tek bir kişiyle yapılamaz.
Yargı bağımsız hale getirilmez, siyasi partiler saydamlaştırılmaz, kara para siyasete hakim olur ve Meclis'te dürüstler azınlıkta kalırsa zaten bundan daha büyük başarı elde edilemezdi.
Saydam milletvekili ve saydam delegenin oluşturduğu halkın denetlediği saydam siyasi parti iktidar olmadan ancak böyle bir kaç sinek yakalarsın, bu sinekler karşı partilerin adamı olduğunda sana kimse bir şey demez, tam köklü bir temizliğe bağlayıp, bataklığa gittiğinde işte sistem seni öğütür.
Bu savaş "hırsızlarla - dürüstlerin" savaşıdır.
Sayın inönü'nün dediği gibi "Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmazsa" çözümlere ulaşmak mümkün değildir.
şimdi birileri çıkıp "böle gelmiş böyle gider" teraneleriyle dürüstlerin moralini kurmaya çalışacaktır. Aldanmamalıdır. Dürüstler her zaman çoğunlukta, silikler azınlıktadır.
Çözüm dürüstlerin de silikler kadar iyi örgütlenerek bugün kara paranın elinde olan siyasi egemenliği devralmasındadır.