Dostluğun günü

16 Mart 2002


<#comment>Fenerbahçe taraftarı okurumuz Cem Kontacı, zarif bir öneri yapıyor:
- Sizin aracılığınızla bir çağrı yapmak istiyorum. Bence Galatasaray - Barcelona maçı bizim 50 bin kişilik Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynansın. Hem daha fazla seyirci daha büyük bir baskı aracı olur, hem kulüp daha fazla hasılat elde etmiş olur. Hepsinden de önemlisi Fenerli Galatasaraylı maça kol kola gelir... Son yıllarda iyice çığırından çıkan ve aklı başında her sporseverin lanetlediği FB - GS rekabetindeki şiddet unsurunu da bu şekilde ortadan kaldırmış oluruz. (Ne güzel ve içten dilek... Ama yönetici katında anlayış bulacak gibi görünüyor mu?)

"Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve onun kadar alçalamaz.’’


Yazının Devamı

Ruhban Okulu

15 Mart 2002


<#comment>Heybeliada Ruhban Okulu’nun öğretime açılması hakkında, yazar Aytunç Altındal bilgi notu göndermiş.. Okuyalım:
1) Devlet Ruhban Okulu’nu özel bir yasa çıkartarak kapatmadı. 1971’de Anayasa Mahkemesi 625 sayılı Özel Öğretim Kanunun’un bazı maddelerini iptal edince Türkiye’de bu kanunun kapsamına giren tüm okullar, yeni yasal düzenleme yapılması ve buna uygun eğitim verilmesi için süresiz değil, süreli olarak öğretime ara verdiler.
2) Patrik "Devletin iradesi varsa okulumuzu açsın" diyor. Okul kapalı değil ki devlet açsın. Aslında "Okulu biz açalım fakat devlet bu işe hiç karışmasın, bu okul YÖK’e veya MEB’na bağlı olmasın" demektedir Sayın Patrik... Siz bana böyle bir okul tipini dünyada gösterebilir misiniz?
3) Okulun Patrik’in isteğine göre açılabilmesi için:
a)- Patrik’in TC vatandaşı olmaklığı kaldırılmak zorundadır.
b)- TC Anayasası’nın 2. 24. 28. ve 132. maddelerinin ve bir dizi yasanın değiştirilmesi gerekir. Patrikhane ben bir okul kuracağım ama senin devletine tâbi olmayacağım diyor. Bu mümkün mü?

Yazının Devamı

Genç doktor...

14 Mart 2002


<#comment>Bugün 14 Mart Tıp Bayramı.. Doktorların bayram günü. Ama onlar hüzünlü... Sıkkın, bıkkın, mutsuz ve umutsuz... Sıkkınlık daha mesleğe adım atmadan, okul sıralarında başlıyor... Tıp fakültesi son sınıf öğrencisi Aslı, bakınız gönderdiği notta neler söylüyor:
"...27 Mart’ta yürürlüğe girecek bir mecburi hizmet yasası var gündemde.. Sanki Doğu hizmetinden kaçıyormuş gibi gösterilen doktorlar bir tarafta, Sağlık Bakanlığı bir tarafta... Bu konuda Tabip Odaları birçok açıklama yaptı, mecburi hizmetin insan haklarına aykırı bir durum olduğundan, gerekli şartlar sağlanmadan oralara gidecek doktorların hiçbir anlamı olmayacağına kadar... Son yılı ücretsiz "intern doktor" olarak üstelik harç ödeyerek çalışma... 2 sene pratisyen 2 sene uzman olarak 4 sene mecburi hizmet, erkekler için 18 ay askerliği de sayarsak sanırım vakit kalırsa "istediğimiz tarzda" yaşayabileceğiz biz de yıllar sonra... Çoğu arkadaşım şu anda ne yapacağız çaresizliği içersindeler, hiç abartmıyorum, ÖSS’ye yeniden hazırlanmayı düşünenler bile var...
Doğu’yu kalkındırmak ulusal bir politika ile olmalı; doktorlar o çerçevede yararlı olabilir. Bugünkü durumda olamazlar. Üstelik uzmanlığımızı yapmadan

Yazının Devamı

Kar fırtınası...

13 Mart 2002


<#comment>Hilmi Yavuz, edebiyattaki "Kar" fırtınasını ele almış "E" dergisinin son sayısında... Orhan Pamuk’un o kanaldan bu kanala koşarak sağladığı medyatik başarıyı alkışlıyor. Ama "roman"ın "niteliksiz okurla" buluştuğu kanısında... Yani devamlı okuyan değil, reklam kampanyalarına göre tercihler yapan okurla... Ve Octavio Paz’dan şu görüşleri aktarıyor:
- En iyi satanlar edebi eserler değil ticari eşyalardır.
- Piyasanın mantığı edebiyatın mantığı değildir.
Ve şu iddialı uyarı:
- Yayıncıların başlıca amacı en çok satanları üretmek olduğunda edebiyat ölür ve toplum çökmüş olur.

Yazının Devamı

Biz neredeyiz

12 Mart 2002


<#comment>Güneydoğu’da yeni bir "kampanya" başladı. Diyarbakır Jandarma Komutanlığı 600 kürtçe isme dava açılması için savcılığa başvurdu.
Biz devlet olarak böyle uygulamalara 15 yıl önce karşıydık.
Todor Jivkov döneminde Bulgaristan’da yaşayan Türklerin isimleri zorla değiştirilip Bulgar isimleri veriliyordu. O zamanlar müthiş bir insan hakları kampanyası yürütülmüştü.
Aziz Nesin de "Bulgaristan’da Türkler, Türkiye’de Kürtler" kitabıyla bu kampanyaya katılmıştı. Üstad DGM’de yargılandı, beraat etti.
Aradan 15 yıl geçti. Bulgaristan’da Türkler hükümete temsilci veriyorlar. Biz ise aynı yerde saymaya devam ediyoruz.
***

Yazının Devamı

Seri ilanlar...

10 Mart 2002


<#comment>2002, S 500 L, turbo dizel, airbag, klima, otomatik, steptronik, ABS, sunroof, kalkedon mavi Mersedes aldık, günlerdir Suruç’un içinde turalayıp duruyoruz, hâlâ bir yavru araklayamadık. Yarın yine turalıyoruz. İlgi duyan bacıların meydana uğraması...
Abdülgaffar Tekfar

TELEFONA BAKACAK BAYAN, diye ilan verdik, tamam ama nezaket gösterip, aynı zamanda yüzüne de bakılabilecek bayan diye ayrıca not düşmediysek hata mı ettik bacım?
Organizatör Şahin

Yazının Devamı

Bozuk saat

9 Mart 2002


<#comment>Dr. Sadık Özen’in anılarını "Doktorluk Dediğin, iki tık tık" adlı kitapta toplamış... Doktor Özen, öğrencilik yıllarında bir arkadaşıyla birlikte gittiği Ankara Otübüs terminalinde ana saatin bozuk olduğunu görüyor. Müdüre çıkıp tamirattan söz ediyor. Yanıt:
"Bu saati Çimento Sanayii koydu, aylardır bozuk, gelip onarmıyorlar"
İki arkadaş birkaç gün sonra Türkiye Çimento Genel Müdürü’nün makamına ulaşmışlar. Durumu aktarmışlar:
- Siz saat tamircisi misiniz? diye sormuş müdür.
Tıp talebesi olduklarını öğrenince çok memnun olmuş. Onları kutlamış. Saatin onarımı için emir vermiş. Ünlü sözdür: "Büyük meseleler üzerinde boşuna konuşup duracağımıza etrafımızdaki küçük sorunları halletsek... Büyük sorunlar çoktan çözülürdü..."

Yazının Devamı

Eğer soysaydım

8 Mart 2002


<#comment>CHP Bilim Yönetim Kültür Platformu önceki gün Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde "Kriz İşsizleri Yol Arıyor" adlı bir toplantı yaptı. Ahmet Güryüz Ketenci’in yönettiği toplantıda konuşan TGS Başkanı Şükran Soner şöyle dedi:
- Türkiye’de sadece 500 bin sendikalı işçi kalmıştır. Batı ülkelerinde bizden çok daha az sayıda işsize iş bulabilmek için bütün siyasi partiler seferber olmuşlardı. Seçim propagandalarını bu eksen üzerine oturttular. Biz0de işsizlik için ‘kamu sorumluluğu’ teleffuz dahi edilmiyor.
İşsiz banka emekçisi İzzet Saatçi, bir "Türkiye Klasiği" anıtı gibiydi:
- Tahsildar olarak çalıştım. Milyarlar taşıdım. Anlımızın akıyla işimizi yaptım. Şimdi sürünüyorum. Eğer bir kez bankama ihanet etseydim, çoluk çocuğum bugün rafah içinde olurdu!
İTÜ’den Prof. Dr. Münir Ekonomi emekçi örgütlerine bir çuvaldız ikram etti:
-Sendikalar Kanunu’nun 33. maddesi ‘işsizlik durumlarına karşı önlem olarak yardım sandıklarının kurulmasına izin verir’ diyor. Ama 1963’ten bugüne kadar hiçbir sendika bunu yapmadı.

Yazının Devamı