<#comment>#comment>Önceleri neden elde file Migros’tan alışveriş ediyor.. Koskoca Cumhurbaşkanı’na yakışır mı? Ne bu cimrilik? Kırmızı ışıkta duruyormuş, ne lüzum var... Gibisinden eleştiriye uğruyordu. Şimdi tam tersine.. 13 milyar liraya yatak odası takımı almış... 150 milyar liraya Çankaya Köşkü’nün perdelerini yeniletmiş. Ne bu savurganlık, tartışmaları başlatıldı. Süleyman Demirel’in bıraktığı yatak odasında yaşamamak, perdeleri Migros’tan ya da Mahmutpaşa’dan almamak suç oldu...
Sabah gazetesi dün pahalı perdeleri eleştirirken, Cumhurbaşkanı Sezer’in sağladığı tasarrufların dökümünü de vermiş...
16 Mayıs 2000 tarihinde Cumhurbaşkanı olan Sezer, Çankaya Köşkü personelinde 220 kişilik indirim yaparak sayıyı 348’e düşürmüş.
2001 yılı bütçesi 2000 bütçesine göre 3 trilyon 455 milyar lira daha düşük tutulmuş. Hazineye 1.5 trilyon lira iade edilmiş.
Lojman bakımında yüzde 78, personel yolluklarında yüzde 63 tasarruf sağlamış.
Benzinde 2 yılda yarı yarıya tasarruf sağlanmış...
- İkinci yarıda ne oldu da hakem maçı üç dakika uzattı? diye sorarken kimi yöneticiler de hakem Mustafa Çulçuya imalı göndermeler yaptı. MHK Başkan Vekili Serdar Çakıra bu konuyu sorduk. Dedi ki:- Uzatma süresinin belirlenmesinde esas olan hakemin kronometresidir. Ancak FIFA, kronometre tutulmasında bazı hatalı değerlendirmeler olabileceği düşüncesiyle bir başka ölçü daha getirdi. Normal süreye her oyuncu değiştirmede "yarım", her sakatlık ve ihraçta "bir dakika" ekleniyor. G.Birliği - Fenerbahçe maçının ikinci yarısında beş oyuncu değişikliği yapıldı, bir ihraç olayı (Mustafa Doğan) yaşandı ve iki kez de sakatlık dolayısıyla (Cafer ve Johnsonun sakatlıkları) sahaya sedye girdi. Maça üç dakikadan daha fazla süre eklenmesi gerekirdi. Ancak hakem kendi kronometresini esas aldığı için (ki bu da kurallara uygundur) süreyi üç dakika olarak belirledi. ***Bu arada bir dostumuz dedi ki: "Her sezon başında kurallarla ilgili seminer düzenlenir ama yönetici ve futbolcular bu seminere rağbet etmez, dolayısıyla yeni kurallardan haberleri olmaz. Esas sorun burada... " Fenerbahçenin Gençlerbirliğinden 93üncü dakikada yediği golle maçı berabere bitirmesi olay oldu. FB Kaptanı Ogün
<#comment>#comment>Fenerbahçe’nin Gençlerbirliği’nden 93’üncü dakikada yediği golle maçı berabere bitirmesi olay oldu. FB Kaptanı Ogün maçtan sonra:
- İkinci yarıda ne oldu da hakem maçı üç dakika uzattı? diye sorarken kimi yöneticiler de hakem Mustafa Çulçu’ya imalı göndermeler yaptı. MHK Başkan Vekili Serdar Çakır’a bu konuyu sorduk. Dedi ki:
- Uzatma süresinin belirlenmesinde esas olan hakemin kronometresidir. Ancak FIFA, kronometre tutulmasında bazı hatalı değerlendirmeler olabileceği düşüncesiyle bir başka ölçü daha getirdi. Normal süreye her oyuncu değiştirmede "yarım", her sakatlık ve ihraçta "bir dakika" ekleniyor. G.Birliği - Fenerbahçe maçının ikinci yarısında beş oyuncu değişikliği yapıldı, bir ihraç olayı (Mustafa Doğan) yaşandı ve iki kez de sakatlık dolayısıyla (Cafer ve Johnson’un sakatlıkları) sahaya sedye girdi. Maça üç dakikadan daha fazla süre eklenmesi gerekirdi. Ancak hakem kendi kronometresini esas aldığı için (ki bu da kurallara uygundur) süreyi üç dakika olarak belirledi.
***
Bu arada bir dostumuz dedi ki: "Her sezon başında kurallarla ilgili seminer düzenlenir ama yönetici ve futbolcular bu seminere rağbet etmez, dolayısıyla yeni
<#comment>#comment>Karikatürcüler Derneği bu yıl 100. Yaşında olan ikinci sanatçımız Cemal Nadir Güler için koyduğu "Onur Ödülü"nü Oğuz Aral’a verdi.
Oğuz Aral ödülünü alırken dedi ki:
- Bu ödül benim kuşağımdan Turhan Selçuk’a, Altan Erbulak’a, Semih Balcıoğlu’na, Yalçın Çetin’e, Mıstık’a da verilebilirdi. Biz 1950 Kuşağı çizerler karikatürü ustamız Cemal Nadir’den ve birbirimizden öğrendik. Ortak yanımız karikatürümüzün halkçı bir çizgide olmasıdır. Bu ödülü kuşağım adına alıyorum.
Birçok ünlünün katıldığı Armada Otel’deki gecede Aydın Boysan yine kırdı geçirdi. Aydın Ağabey içki içmenin ince noktalarını anlatırken şöyle dedi:
- Rakıyı yudumladıktan sonra hafifçe sallanmak gerekir ki, yemek borusunda helezon yapsın. Bu içmenin en keyifli anıdır.
Bu "tıbbi bilgi"den sonra, Aydın Ağabey zoolojiye geçti:
<#comment>#comment>Lafı uzatanlara ne yapmak lazım diye Farabî’ye sormuşlar, şöyle demiş:
- Uzun konuşanı kısa dinlemeli.
***
İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandi’nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü vardır. Davetten çıkınca bir gazeteci sorar:
- Kıyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?
Gandi, hiç aldırmadan cevap verir:
<#comment>#comment>Okurumuz Suat Uykusuz yazıyor...
... Yıllardır zaman zaman Ankara - Ulus’taki "Kurtuluş Savaşı Müzesi"ni yani Birinci Meclis binasını ziyaret eder, milli duygularımın gıdası olan oradaki manevi havayı teneffüs ederim.
Dün de yine aynı duygularla ziyaret ettim. Ancak müzeye girişte dikkatimi birden altın yaldızlı tablo çekti. Sarı zemin üzerindeki büyükçe dört köşe plakada "Kurtuluş Savaşı Müzesi" yazısının altında,
"Bu Binanın Restorasyonu Philip Morris - Sabancı Ortaklığı Tarafından Yapılmış" ibaresi okunuyordu.
Müzeye adım atar atmaz ilk karşınıza çıkan tablo bu tabloydu.
Karakterim bağımsızlıktır, diyen Atatürk’e reva mı bu?
<#comment>#comment>Bayındırlık Bakanlığı’ndaki ihale vurgunu davası Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüşülmeye başlandı. Adnan Keskin’in, dünkü Radikal’de yer alan haberinden öğreniyoruz ki, davaya iyi hazırlanmış bir yargıcın ustaca soruları karşısında sanıklar daha ilk duruşmada çözülmüşler.
Örneğin yargıçla aralarında şöyle bir soru - yanıt diyaloğu yaşanmış.
- Hangi ihaleler davet usulüyle yapılır?
- Özelliği olan işler davet usulüyle verilir efendim.
- Çorum Adliyesi inşaatının ne gibi bir özelliği var ki, ihalesi davet usulüyle yapılmış?
- Bakan takdiridir efendim.
<#comment>#comment>Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema - TV Bölümü öğrencileri mantıklı öneriler içeren bir mektup göndermişler:
1) TRT’nin haber program bölümlerine yalnızca Radyo - Televizyon - Gazetecilik bölümlerinden öğrenci alınsın.
2) İletişim liselerinde öğretmen olarak yukardaki okulların mezunları görevlendirilsin. Bunun için kendilerine gerekli formasyon verilsin.
Türkiye’de 28 iletişim fakültesi mevcut... Bu fakültelerde binlerce öğrenci okuyor, her yıl yüzlercesi mezun oluyor. Ne var ki mezunların yüzde 98’ine medya alanında iş yok... İletişim Fakültesi dekanlarıyla, medya yöneticileri, meslek kuruluşları ve TBMM’deki gazeteci kökenli milletvekilleri ortak bir çalışmaya girerse eminiz geleceğin gazeteci ve televizyoncularının önündeki pekçok engeli kaldırmak mümkün olacak... Haydi çocuklar... Siz zorlayın, büyükler kımıldasın biraz...
Fırlatıp uzağa atsanız da parçanız olan birşeyden kurtulamazsınız.