Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


2002, S 500 L, turbo dizel, airbag, klima, otomatik, steptronik, ABS, sunroof, kalkedon mavi Mersedes aldık, günlerdir Suruç’un içinde turalayıp duruyoruz, hâlâ bir yavru araklayamadık. Yarın yine turalıyoruz. İlgi duyan bacıların meydana uğraması...
Abdülgaffar Tekfar

TELEFONA BAKACAK BAYAN, diye ilan verdik, tamam ama nezaket gösterip, aynı zamanda yüzüne de bakılabilecek bayan diye ayrıca not düşmediysek hata mı ettik bacım?
Organizatör Şahin

DİKSİYONU iyi olan eleman arıyoruz kardeşim, direksiyonu iyi olan değil. Ne mi fark eder! Allah Allaahhh, çattık belaya yahu.
Recai Dilbaz

QUICK, Easy, English, Conversation, Business, 120 USD, 27 Hours, şeklindeki ilanınız için arıyorum abi.. Ne iş olsa yaparım.
Vasıf Vasıfsız

MATBAACIDAN, GTO - 56x86, numaratörlü, sürekli formlu, polar dijital matbaa makinesi çaldım, şimdi ne satabiliyorum, ne atabiliyorum. Anasını satayım ben böyle işin.
Gece işçisi İsmet

YALNIZLIKTAN bunalıyorum. Her türlü heyet gabul edilir, dert dinlenir. Bilumum toplantılara gonuşmacı olarak gidilir, fikir serdedilir. 9.

Sahip olduklarına sevinen, sahip olmadıklarına üzülmeyen kişiler akıllıdır.
Epiktetos

Aydın Boysan "Yüzler ve Yürekler" adlı kitabında birlikte çıktığımız Letonya - Rusya gezisinden söz ediyor. O gezinin ilk durağı olan Letonya’da tesadüfler bizi iki İngiliz hanımla tanıştırmıştı; İngrid ve Julie.. "Duvar"ın yıkılmasını izleyen yıllardı. Galiba 1992... Letonya’da turist pek azdı. Ülke tenhaydı. Eski komünist liderlerin sayfiye yeri olan Jurmela’yı gezdik hep birlikte. Ormanların arasından akıp giden çamur renkli bir nehrin kıyısında İngrid ayakta durdu. Nehrin ufuklara doğru uzanıp giden kıvrımlarına çakıldı kaldı gözleri. İngilizlere pek benzemeyen hüzünlü bir tavrı vardı. Dönüşte bir kahvehanede sohbet ederken aslen Letonyalı olduğunu söyledi, sonra öyküsünü anlattı...
1944 yılında Ruslar muhalif Letonyalı aydınları aileleriyle birlikte Sibirya’ya sürgüne göndermeye başlamıştı. İngrid o zaman henüz 4 yaşındaydı. Babanın ailesini Sibirya’ya gitmekten kurtarması için tek çaresi vardı; intihar... O takdirde çocuğu ve eşi Sibirya’ya gitmekten kurtulacaktı.
İngrid’in babası işte o yüzden intihar etmişti.
Annesi küçücük kızını alıp İngiltere’ye göçmüş, hizmetçilik yaparak, dikiş dikerek onu büyütmüş, kısa süre önce de bu dünyadan göçüp gitmişti. İngrid şimdi ilk kez anavatanına akrabalarını görmeye geliyordu. Çantasından babasının cenaze töreni resimlerini çıkartıp gösterdi. Tertemiz giyimli, asil duruşlu üzgün insanlar... Ve bir vesikalık fotoğrafta alabildiğine yakışıklı bir adam; Baba... Kızını Sibirya’dan kurtarmış ama ömür boyu sürecek acı ve hüzünlerden kurtaramamıştı. O gezide bizi en derinden etkileyen İngrid’in öyküsü oldu. Geziden sonra birkaç yıl yazıştık. Sonra izlerini kaybettik. Hayatın yarattığı acı öykülerin sayısız olduğuna inandık.

Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir gün bile çalışmış olmazsın.



AB konusunda havayı koklamak üzere Türkiye’ye gelen Avrupalı bir gözlemci, her kafadan bir ses çıktığını görünce:
- Ohooo... demiş. Siz hayatta Avrupa Birliği’ne giremezsiniz.
- Niye ki?
- Çünkü siz kendi aranızda bütünleşinceye kadar, AB dağılır!
***
Ahmet Mete Işıkara , Kuzey Anadolu Fay Hattı’nı sırtlamış gidiyormuş.
- Hayrola Deprem Dede, demişler, nereye götürüyorsun onu?
Işıkara :
- Ankara’nın altına döşeyeceğim, demiş.
- Neden?
- Belki o zaman depreme karşı bu kadar duyarsız davranmazlar!