Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Lafı uzatanlara ne yapmak lazım diye Farabî’ye sormuşlar, şöyle demiş:
- Uzun konuşanı kısa dinlemeli.
***
İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandi’nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü vardır. Davetten çıkınca bir gazeteci sorar:
- Kıyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?
Gandi, hiç aldırmadan cevap verir:
- Kral, ikimize de yetecek kadar giyimliydi.
***
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü olan Galile’ye hasımlarından biri:
- Üstat, demiş. Kulaklarınız bir insan için biraz büyük değil mi?
Galile:
- Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler de bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?
***
Ekrem Hakkı Ayverdi, sık sık "nasılsınız?" diye soran bir arkadaşına:
- Uzun boylu, mavi gözlü, cevabını verirmiş.
***
Bir ihtiyar, yaşlandığı için kendini yormamasını ve istirahat etmesini isteyenlere şu cevabı vermiş:
- Eğer bir yarışa katılmış olsaydınız, hedefinize yaklaştığınızda yavaşlar mıydınız?

Hiçbir şey yapmayan insan için boş zaman diye bir şey yoktur.
Blake

Sayın Ecevit BDDK gibi kurulların bağımsızlığını içine sindirememişti. Çünkü işadamlarının isteklerini yerine getirmek mümkün olmuyordu. "Sindiremiyorum" diye bağımsız kurullara karşı sert bir çıkış yaptı. Ancak İMF’den anında zılgıt ve yanında Talcit hapı gelince mecburen sindirdi.
Hüseyin Baş dostumuz dünyada sindirim sistemiyle yönetilen tek ülke olduğumuzu söylüyor bu duruma bakarak... Başbakan Ecevit’e de zarif bir ad yakıştırmış:
"Sindirella"

Okan Bayülgen televizyon programında anlattı....
Arap ülkelerinde erkekler arasında ağır küfürlerden biri "Ananı Türk televizyonunda gördüm" şeklindeymiş...
Varlık Özmenek dostumuz da televizyona "Kızlı Kutu" adını takmış.
Konya’da pavyona "Kızlı kahve" denirmiş de oradan mülhem...
"Medya kimin malı?" tartışmasına dün bir dostumuz "Mankenler" yanıtıyla yaklaştı... Sebebini sorunca söyledi: "Onlar olmasa medya iflas eder"

İstanbul Radyosu’nda görevli hanımefendi anlattı...
Sabah, nöbete yetişmek için evinin önünden geçen ilk taksiyi çeviriyor. Nefes nefese:
- Günaydın şoför bey! Radyoevine gideceğiz...Yalnız, biraz acele lütfen!
- Emredersin abla! deyip topukluyor şoför...
3 - 5 dakika geçiyor... Hanımfendi "Allah Allah, hiç bu yoldan gitmemiştik!" diye kendi kendine mırıldanırken... Taksi Harbiye yerine Tophane’ye yöneliyor... İri parke taşlarla kaplı ara sokakları yararak ve sonra bir dik yokuştan yukarı doğru tırmanarak, sabahın daha o vaktinde koca bir kalabalığın içine doğru hamle ettiği demir kapının önünde duruyor...
- Buyur abla, geldik... Geç kalmadık inşallah!..
- Maşallah iyi geldik ama.. galiba yanlış geldik!. Neresi burası?..
- Randevuevi, demedin mi abla sen!?

Fransa’nın ünlü sanatçılarından Sacha Guitry’ye sormuşlar:
- Sevmek mi önemlidir sevilmek mi?
- Sevmek...
- Neden sevmek?
- Çünkü insan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir de ondan...