Bayındırlık Bakanlığı’ndaki ihale vurgunu davası Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüşülmeye başlandı. Adnan Keskin’in, dünkü Radikal’de yer alan haberinden öğreniyoruz ki, davaya iyi hazırlanmış bir yargıcın ustaca soruları karşısında sanıklar daha ilk duruşmada çözülmüşler.
Örneğin yargıçla aralarında şöyle bir soru - yanıt diyaloğu yaşanmış.
- Hangi ihaleler davet usulüyle yapılır?
- Özelliği olan işler davet usulüyle verilir efendim.
- Çorum Adliyesi inşaatının ne gibi bir özelliği var ki, ihalesi davet usulüyle yapılmış?
- Bakan takdiridir efendim.
- Davet usulünde kimleri davet edip etmeyeceğinizi nasıl belirlersiniz?
- Yeterliliği olan firmalar arasından seçim yapılır. Bunun kesin bir ölçüsü yoktur, son sözü bakan söyler.
Sanıkların bu ifadelerinden anlaşılıyor ki, kurulan "çarkın" bakanın bilgisi, izni ve onayı dışında yürümesi, yürütülmesi söz konusu değil. Ama duruşmada çekilen fotoğrafa bakıyoruz; dönemin Bakanı Koray Aydın sanıklar arasında değil.
Neden? Çünkü kendileri geçenlerde, TBMM’de yapılan iç pazarlıklar sonucu aklanmışlardı da ondan...
Meclis’i bu nitelikte olan bir ülkenin yolsuzluk, vurgun, hortum içinde kasıp kavrulmaması mümkün mü?
Hayatın ne kadar kısa olduğunu anlayabilmesi için insanın çok uzun yaşaması gerekir.
İstanbul’da yapılan "Forum İstanbul Hedef 2023" toplantısında IMF Avrupa Direktörü Willy Kiekens, "Her yıl yüzde 9 büyürseniz 2023’te Yunanistan’ın düzeyine ulaşırsınız" dedi. Yaşı tutanlar anımsar. 1970’lerde Türkiye’nin hedefi "1995’te İtalya’nın düzeyine ulaşmak" idi. O zamanlar Yunanistan’la hemen hemen aynı düzeylerdeydik. Bugünse Yunanistan’ın düzeyine ulaşmamız artık hayal... Ve ülkeyi hala 1970’lerin lideri yönetiyor...
Başbakan Ecevit "Kara göründü" demiş.
Deniz bitti demek istiyor olmasın!
Avrupa Birliği’ne katılma sürecinde Anayasa’yı değiştirdik... Uyum yasaları çıkartıyoruz. Adım adım AB’ye yaklaştığımızı düşünüyoruz... Fakat Almanya’nın Avrupa Parlamentosu’ndaki milletvekili Ozan Ceyhun böyle düşünenleri çok iyimser buluyor. Ve diyor ki:
- Bir yığın yasa çıkıyor ama uygulamada değişen bir şey yok. Türkiye dün ne ise bugün de o... Avrupa Türkiye’de bir değişim göremiyor...
- Misal?
- İşte Bergama köylülerinin çok demokratik bir eylem üzerine gözaltına alınması. Postaneden protesto telgrafı çeken ya da basın bildirisi okuyan insanların polisçe tartaklanması.Yapılan yasalar uygulanmazsa ne işe yarar?
Ertuğrul Özkök’ün dünkü yazısından da öğreniyoruz ki, Baba, hakkında yayımlanan haber ve yorumlardan (aleyhinde olanlardan tabii ki) fevkalade rahatsız... Ama daha büyük rahatsızlığı bunlara gönderdiği yanıtların ilgili köşelerde (yer darlığından) kısaltılarak verilmesi...
Geçenlerde kabul ettiği bir heyete bu konuda dert yanarken araya bir de fıkra sıkıştırdı. Arnavutun hamamda elbiseleri çalınmış. Hamamcı aramış taramış sadece Arnavutun palasıyla kırmızı kuşağını bulmuş. Peki öteki elbiseler... Hamamcı "ötekiler yok" diye ısrar edince şaşkın bir halde kuşağını beline dolayıp palasını kuşanan Arnavut, iki elini yana açarak takım - taklavat ortada bağırmış:
-Neee, şimdi ben hamama bööle mi geldim yani?
Baba, lafı şöyle bağladı:
-Şimdi ben de o gazeteci arkadaşlara soruyorum. Ne yani, bizim açıklama size böyle mi geldi kardeşim? Şunu geldiği gibi yayınlasanıza...
***
Baba, Ertuğrul Özkök’le konuşurken "Bu köşeler kimin malı, babanızın mı?" muhabbeti de açılmış. Baba "Bazı köşe yazarları Yakup Cemil (tetikçi) haline geldiler. Böyle durumlarda onların üzerine düzenli orduyla gitmek gerekir" deyivermiş.
Baba düzenli ordunun gücüne inanır. İki defa (12 Mart ve 12 Eylül) üzerine düzenli orduyla gelindi, ikisinde de şapkayı alıp gitti. Şimdi Özkök’ü kimi yazarlara karşı darbe yapmaya davet ediyor. Bu arada laf açılmışken meslektaşlara soralım: O köşeler kimin malı? Babanızın mı, Baba’nızın mı? TÜSİAD’ın mı, CİA’nın mı, ABD’nin mi? Falanca liderin, filanca ensesi kalının mı? Avanta rüzgarı nereden esiyorsa o tarafın mı? Yoksa okurun mu?
Okurun, diyenlere selam... Yola devam...
İstanbul Bilgi Üniversitesi Kütüphane Müdürü Serdar Katipoğlu güzel bir haber veriyor:
- İstanbul Bilgi Üniversitesi Kuştepe ve Dolapdere kütüphaneleri herkese açık. Diğer üniversitelerden gelen bilim insanları, öğrenciler, araştırmacılar ve meraklılar bu kütüphanelerde bulunan kitap, dergi, ansiklopedi, referans kaynakları ve müzik notalarını kütüphane içinde kullanabilirler. Gör - işit koleksiyonundan yararlanabilirler.