Denizli, Daum’u devirdi

22 Kasım 2009

Fenerbahçe’nin dizilişi ve kadro tercihiyle oyun stratejisi arasında büyük bir uyumsuzluk vardı. Oyun merkezi bu kadar gerideyken tek santrfor Kazım ve hemen arkasında Alex’i tercih etmek Beşiktaş’ın bu iki oyuncuyu kontrol etmesini kolaylaştırdı.
Eğer strateji olarak standart bir deplasman oyunu oynayacaksanız elinizdeki daha yüzdeli ve tecrübeli bir santrforu sahaya sürmeniz, orta sahanızı da mümkün olduğunca sert ve iki yönlü kurmanız lazım. Böyle bir oyunu orta sahada Andre Santos, santrforda Kazım’la oynamak kolay değil.
Eğer Kazım’la oynayacaksanız, misal Santos yerine Özer’le oynayıp daha sıkı bir takım olmanız ve önde basmanız lazım. Ancak bu şekilde Gökhan’dan Emre’ye ve özellikle de Alex’e kadar bolca gol silahınız olur. Ve ancak böyle rakibin adam adama savunma tercihinden doğan boşluklardan yararlanabilirsiniz
Yani Kazım ve Alex’le oynayabilirsiniz, ama bu stratejiyle olmaz. Kazım, Avrupa Ligi ve Galatasaray maçında niye bu kadar övgü aldı? Rakip savunmaya yapılan presteki önemli rolüyle... Rakip savunmaya pres yapacak bir orta sahanız ve stratejiniz yoksa niye o oynuyor?
Bu temel yanlıştan Mustafa Denizli ve takımı çok iyi yararlandı. İkinci yarıda, iki golün

Yazının Devamı

Hain olmaktan korkmayın

17 Kasım 2009

2 Haziran 1985’te korkunç Heysel Katilamı’nda 39 İtalyan ve Belçikalı’nın hayatını kaybetmesi nedeniyle İngilizlerin 5 yıl uluslararası organizasyonlardan men edilmesi ve Margaret Thatcher’in takındığı tavır önemlidir. Hatta bu kararın çıkmasını bizzat istediği de söylenir, bilirsiniz.
Bu tavır dünyanın hemen her yerinde meydana gelen her büyük saha olayından sonra ilk akla gelen, hatırlatılan devrimci bir yaklaşım olarak tarihe kazındı. Bakın! Bizim gibi adamlar için Thatcher’i sevmek kolay değildir. Sıkıcı muhazafakarlığını kalpsizlik boyutlarında yaşadığını söylemek mümkündür.
Ancak bildiğimiz bir şey var ki, bugün İngiliz Ligi futbolun NBA’i olmaya bu kadar yakınsa her şey onun bu tavrıyla başladı.
Bizler bu tavrı biliriz de o gün aslında ne demişti, bunu sanıyorum unutuyoruz:
Demir Lady’nin yaklaşımı açık, sade ve kolay anlaşılırdı:
“Önce evimizdeki oyunu holiganizmden temizlememiz gerekiyor. Sonra belki yeniden yurtdışına gidebiliriz.”
“Dünyaya rezil” olduk değil. “Dünyanın neresinde böyle şeyler olmuyor ki” de değil. “Hakkımızı yiyorlar” değil, “Birkaç kendini bilmez” hiç değil.

Yazının Devamı

7 dakika ve Diyarbakır kahramanı

10 Kasım 2009

Sevgili Beşiktaşlılar’dan sezon başında yazdığım Matteo Ferrari merkezli yazılar konusunda çok fazla mesaj aldım. Özellikle ilk Wolfsburg maçından sonra. Tahmin edersiniz ki, ikincisinden sonra pek gelmedi!
“Yazdığına pişman mısın?” diye soranlar dahi var.
Bunları söyleyen herkes bu yazıları okudu mu bilmiyorum? Muhtemelen uzun gelmiştir. Birisi başlığa bakıp ‘Mehmet Demirkol Ferrari topçu değil’ dedi hi ho ha! deyince de mevzu gerçek ekseninden kaymıştır. Halbuki o yazılarda Lincoln’den Poulsen’e, tabii ki Zapo’ya, Guiza’ya vs. bir dolu oyuncunun adı geçmekteydi. Mesele onun transferi değildi. Mesele memleketin genç nüfusundan yararlanamamak, sıradan Avrupalı futbolcuların maskarası olmaktı. Hep birlikte! Ferrari de o an için en çarpıcı örnekti.

Takımın standartı
Meraklısı 7 Temmuz ve 15 Temmuz tarihli Milliyet’ten bu yazıları bulup okuyabilir. Ama tamamını lütfen. “Yazılar bütündür. Cümleler bağlamı içinde değerlendirilmelidirler” temel kuralından kopmadan. (İnternetten okuyanlar için sayfa linkleri:
https://www.milliyet.com.tr/2009/07/07/spor/ ve https://www.milliyet.com.tr/2009/07/15/spor/ )
Şimdi gelelim Ferrari’yle ilgili şu andaki fikrime. Evet, İtalyan savunmacı

Yazının Devamı

Kontrol futboluna devam

9 Kasım 2009

Galatasaray artık ligin başındaki o parlak ve ihtiraslı oyunu oynamıyor belki. Ancak minimum hatayla kontrollü oynamayı öğrenmiş görünüyorlar


Belli ki, geçen hafta Antep maçı ve sonrasında olup bitenler Diyarbakırspor’da kimyayı bozmuş. Çünkü benim bildiğim hiçbir Ziya Doğan takımı normal şartlarda öne geçtiği bir maçta böyle kolay teslim olmaz. Bunun bir benzerini bu sene Fenerbahçe maçında da görmüştük. Sahaya girenler vs. maç içinde Diyarbakır’ı çok etkilemişti. Ve çok iyi başladıkları maçı anlaşılmaz şekilde kaybetmişlerdi.
Dün Galatasaray’ın bildik savunma zaaflarından golü bulduktan sonra oyun ve rakip tam Ziya Doğanlık bir hal almıştı. Ama ne savunma yapabildiler ne de kontraya çok yatkın oyuncularından bir üretim görüldü. Yılın flaş oyuncusu Sabri’nin attığı güzel golde, ne kadar boş kaldığına dikkat edin. Yerleşik savunmada böyle bir adam kaçırma az görülmüştür. Hoca Ziya Doğan olunca çok az.
Galatasaray ise Fenerbahçe maçından sonraki süreci bu maçla birlikte çok iyi atlatmış oldu. Takım artık ligin başındaki o parlak ve ihtiraslı oyunu oynamıyor belki. Ancak minimum hatayla kontrollü oynamayı öğrenmiş görünüyorlar. Bükreş deplasmanında olduğu gibi

Yazının Devamı

Hakan Arıkan’ın doğuşu

8 Kasım 2009

5’i Umut’tan gelen, 6 net gol girişiminde Hakan bugüne kadar onda görmediğimiz bir soğukkanlılıkla parladı

Oyunu şöyle özetleyebiliriz: Hakan’a 10 üzerinden 8 vereceksek, Beşiktaş’ta 4’ü hak eden iki oyuncu Ernst ve Ferrari olabilir.
Hakan Arıkan, tamamen savunmaya odaklanmış, 90. dakikaya kadar rakip kaleye sadece 2 kez gidip kaleye 1 şut atabilen takımının en iyisiydi. Ernst’in, Türkiye’de patenti Ceyhun’a ait olan olağanüstü şutuyla gelen gol dışında gönüllü bir etkisizlik içindeydi.
Ancak bu savunma öncelikli oyun Trabzonspor’un bolca pozisyona girmesini engellemedi. Arka dörtlünün hemen önüne 3 oyuncuyla yığılmalarına rağmen Trabzonspor’un doldurt boşaltvari erken ortalarından dahi pozisyon yaşadılar. Sıkı sık duvar paslarıyla delindiler. Kaptıkları topları iyi çıkaramadıkları, kaptırdıkları için de ne kontr yapabildiler, ne de baskından yırtabildiler.
5’i Umut’tan gelen, 6 net gol girişiminde Hakan bugüne kadar onda görmediğimiz bir soğukkanlılıkla parladı ve takımını ayakta tutan yegâne adam oldu.
Normal şartlarda büyük takımlar böyle bir kaleci performansıyla kendilerine gelip gelip direnç kazanırlar, ama Beşiktaş aksine rahatladıkça rahatladı ve kalecisine

Yazının Devamı

Nihayet kontrol oyunu

6 Kasım 2009

Keita, Galatasaray’ın yarısı Sabri de onun her şeyi demiştim ilk maçtan sonra. Dün ilk 11’de Keita yoktu. Sabri’yse mükemmele yakın oyununu büyüterek sürdürdü. Bir teknik adamdan takım gelişimi beklersiniz. Ancak takımın her anlamda en problemli adamı 4 ayda bambaşka bir oyuncuya, takım en iyilerinden biri olmaya evriliyorsa bu bambaşka bir beceridir. Rijkaard’ın en önemli eserlerinden bir Sabri. Sadece bu yüzden bile fazlasıyla övülmeyi hak ediyor.
Dün Dinamo ilk maçın kötü ruh haliyle yarım sahada oynayarak maça başladı. Fazlasıyla değil, sadece defansiftiler. İlk yarıda sadece bir kez oyuncularını rakip ceza sahasında topla buluşturabildiler. Ve çerçeveyi çeken şutu maç boyunca atamadılar.
Bu hallerinde Galatasaray’ın ilk maçın sonlarına doğru oyundan düşüp rakibin maçı kurtaracak kadar şans bulmasının da etkisi olabilir. Muhtemelen önce bir durduralım ikinci yarı maçı çeviririz diye düşündüler. Ancak savunma yapmayı da beceremedikleri ortaya çıktı. Ya yumuşaktılar, ya da sertleştiklerinde kartlık. Yani korkunç bir ayarsızlık. Galatasaray girdiği pozisyonlardan yüzde yüz verimlilikle 2-0 öne geçince de işi çok erken bitti.
Burada Galatasaray’ın en övülesi yönü, nihayet

Yazının Devamı

Sistem kördövüşü

4 Kasım 2009

Başta şunu söylemek lazım: Hakan ve Ferrari’den Bobo ve Ekrem’e hatta Serdar’a ve özellikle Fink’e... Bütün oyuncuların arzularına, verdikleri kişilik mücadelesine diyecek hiçbir şey yok. Gerçekten çok fazla enerji sarf ettiler. Bunun bir final olduğunu bilerek çabaladılar. Ellerinden gelenin hepsini koydular ortaya.
Bu yüzden haklarını vermek lazım. Sonuna kadar çalıştılar. Ama diğer açıdan baktığımızda, tam da bu yüzden durum içler acısı.
Çünkü yine Manchester United maçında olduğu gibi Beşiktaş maksimumdaydı. Ve yine rakip, standart oyunuyla maçı alıp götürdü.
Bu oyuncu potansiyellerinden, kadro yapısından, yetenek durumundan kaynaklanmıyor. Bu tamamen organizasyonla alakalı!
Artık kabul edelim: Beşiktaş tamamen doğaçlama oynuyor. Kimin nereye koşacağı belli değil. Topu ayağına alanın kafasında bir şablon, bir plan yok. Top rakipteyken arka 6’lı katı bir şekilde katı kalıp rakip için zorluk yaratıyor. Ancak topa sahip olunduğunda ne yapılacağına dair hiçbir plan yok. Oyunu kurmak tamamen oyuncuların inisiyatifine bırakılmış gibi. Bu yüzden ezbere, süratli, tempolu ve rakibi eksik bırakacak hiçbir şey yapılamıyor.
Aslında bu tanım doğaçlama kavramını da biraz

Yazının Devamı

Aklımızı seveyim

3 Kasım 2009

Bir hafta geçti. Fenerbahçe puan kaybetti. Galatasaray kazandı. Ve ortalık biraz olsun sakinleşti. Şimdilik tabii... O yüzden nispeten salim kafayla geçen hafta olup bitene bakmalı:
Hafta boyunca hemen her şey tartışıldı. Basında, taraftar arasında, federasyonda, kurullarda... Cezalar verildi. Cezalar beğenilmedi. Her şey konuşuldu, ama her şey. Sonuçta sular biraz olsun duruldu. Tabii şimdilik.
Peki sonuçta ne oldu?
Bilica, Fenerbahçe ve Keita ceza aldı. Hakem Bünyamin Gezer’in üst düzey hakemliği bitti. Galatasaray isyan etti. Fenerbahçe Başkanı gülüp geçti. Peki söylesenize sonunda ne oldu?
Olayları çıkaran 2 futbolcu. Cristian Baroni daha maç başlamadan Arda’yı itiyor. Arda ona Kurtlar Vadisi jargonuyla dayılanıyor. Ve olay çıkıyor. Olayı çıkartan bu iki pehlivan... Kavga çıktıysa müsebbibi bu iki ‘delikanlı’. (Analar neler doğuruyor!)
Peki cezaları ne? Kavgayı çıkartan adamlar mahkemeye bile çağrılmıyor. Ne oldu diye sorulmuyor bile! Böyle dava olur mu?
Başka? Başka kimler bu olayları çıkaranlar? Hakemin kafasını yaran, Keita’nın gözünü çıkarmaya çalışan, Leo Franco’nun gözüne lazer tutan. En başta bu 3 kişi. Bunlar insan, bunlar birey... Bunlar o pahalı biletleri

Yazının Devamı