Büyük ödül: Güven

12 Ocak 2010

Kazım hakeme küfür ettiği için, şike yaptığı, gece dışarı çıktığı ya da trafik kazası yaptığı için kadro dışı kalmadı.
Yalan söyleyip kulübü zor durumda bıraktığı için dışarıda kaldı.
Kasımpaşa maçı akşamı Santos ve eşleri ile dışarıda olmalarına rağmen haber yayınlandığında kulüp yetkililerine “Hayır evdeydim” dedi, diyebildi.
Halbuki onun ve Santos’un fotoğraflarının çekildiğini bilmemelerine imkan yoktu. Flaşları fark etmemiş olamazlardı. Buna rağmen doğruyu söylemedi Kazım.
O doğruyu söylemeyerek ayıp etti, kabul! Ama doğruyu ondan alamayanların hiç suçu yok mu? Oyuncuyla arasında bu kadarcık dahi güven tesis edemeyenlerin!
Onunla herhangi bir yerde, İngiltere’de, Milli Takım’da ya da Fenerbahçe’de çalışmış kime sorsanız aynı cevabı alırsınız: “Zor bir çocuk”.
Ancak bu kadar da zorsa baştan Fenerbahçe’de ne işi var ki! Bu bir!

Yazının Devamı

Çok farklı

11 Ocak 2010

İstediğimiz kadar eleştirelim onlar Türkiye’ye fazla. Caner’in gösterdiği sol açık performansı beklenmeyen bir sürpriz


Çok erken eksik kalmış ve 1-0 da yenik duruma düşmüşken Orduspor’un ilk yarıda bulduğu birkaç pozisyonu heyecan verici bir durum olarak karşılamak mümkün mü?
Bana pek öyle gelmiyor. Şehrin heyecanla doldurduğu tribünler, maçın favorisi olamamanın verdiği rahatlık, oyuncuların bir büyük takım karşısında kendisini gösterme olanağını üst üste koyduğunuzda daha iyisi beklenmeli. Arada sadece 1 lig var. Ama Ordusporluların ceza sahası önündeki panik ve hamlığı farkın bundan çok daha büyük olduğunu gösteriyor.
Ordu gibi bir futbol şehrinin sezonun 3. hocasıyla çalışıyor oluşu, bir kadro istikrarı yakalayamamış olması bu acı durumu ortaya koyuyor.
Ülkede ‘Süper Lig’ seviyesindeki futbolun hemen hiç kimse için yeterli kalitede olmayışını aslında buradan görmek gerekiyor. Çünkü alttan iten de yok.

Yazının Devamı

İyi bir sınav

7 Ocak 2010

Beşiktaş’ın 2-0 yenik duruma düşene kadarki oyununu, doğrusu oynamayışını devre arası yükleme antrenmanlarının yarattığı soğumanın sonucu olarak değerlendirebiliriz. Yenik duruma düştükten sonraki uyanış önemli. Maç içinde hem de devre arası değişikliklerine ihtiyaç duymadan kendilerine gelebilmeleri bir artı.
Oyun akışkanlıklarında sorun devam etmekle birlikte özellikle hücum hattındaki oyuncuların birbirlerini anlamada, uyumda bir ilerleme kaydettiklerini söylemek lazım. Ancak yine de sürekli göbeğe dönme alışkanlıklarından tam anlamıyla kurtulmuş değiller. Özellikle Nihat’ın gol bulma hırsıyla her topu final topu olarak değerlendirme isteği buna yol açıyor. Vitesse karşısında bu takıntı onlara tehlikeli birkaç serbest vuruş dışında organize bir pozisyon getirmedi. Yani kanatları da iyi kullanacak seçeneği artıracak bir plana ihtiyaçları var gibi. Yine de bunun hazırlık ve yükleme döneminin ortasında bir maç olduğunu unutmamak gerekir. İkinci yarıda rakibi orta sahayı geçirmemeyi başarmaları güzel.

Rıdvan’dan olumlu sinyaller
Birkaç oyuncunun performanslarına bakmak gerekirse: Ramazan’ı oyun içinde değerlendirecek pek bir pozisyon olmadı. Ancak genç kalecinin kurtardığı

Yazının Devamı

2016’yı alırız, almasına da...

5 Ocak 2010

Geçen hafta yazdığım yazıya hiç olmadığı kadar büyük bir destek geldi. Ülke için sevindim. Tabii eleştiriler de oldu. Akla yakın olanları cevaplamam lazım. Buyrun:
1- Birçok dalda bir dolu şampiyona hep İstanbul’da yapılıyor. Ona neden ses çıkarmıyorsun da, Euro 2016 batıda olunca muhalefet ediyorsun?
- Ben kendimi bir futbol yazarı olarak sınıflandırıyorum. Spor yazarı değilim. Zaman zaman başka alanlarda yazdığımda, “Dayanamadım. Sınırı bu seferlik aşıyorum” notunu hep koymaya çalışırım. 13 yıllık kısa gazeteciliğim süresince hem kendi gazetemden, hem de başka büyük gazetelerden sadece spor değil, yaşam ve siyaset yazmam için çok iyi teklifler aldım. Ama reddettim. Yapamaz mıydım? Ülke şartlarında yapardım. Siyaset bilimi eğitimi aldım. Yakın tarih ve coğrafya özel ilgi alanımdır. Sinemadan, yemekten keyif alırım. Ülkedeki yazı kalitesi ortalamasına bakarsanız, yazardım. Ama uzmanlaşmak başka bir şeydir. Odaklanmayı gerektirir.
Ben futbolda uzmanlaşmak, bu alana odaklanmak ve bunu yazmak istedim. Gelecek planlarım da bu doğrultuda. Başka türlü düşünene saygı duyarım. Ama benim tercihim bu.
Bugün bu duruma itiraz etmemin sebebi de kendimi uzmanlaştırmaya çalıştığım alanda

Yazının Devamı

Bu harita hangi ülkenin

29 Aralık 2009

3 Eylül’de yazmış, uyarmaya çalıştım. 3 ay geçti hazırlıklar tamamlandı. Lansman yapıldı. Ve akıl almaz şekilde kimsenin umursamadığı ortaya çıktı. Bu ülkenin halkına, yöneticisine, bakanına, başkanına, kimseye dokunmadı. Kimse rahatsız olmadı. Kimse önemsemedi. Aynı gün arayıp sonra da yazısında bahseden Yılmaz Özdil dışında. Ve tabii Diyarbakırlılar...
O gün bu haritada Trabzon da vardı. Bugün Türkiye’nin tek şampiyon şehri, ülkenin tek gerçek futbol şehri, kulübün şehri geçtiği tek vilayet de haritada yok. Onlar da artık Türkiye’nin dışında. Şimdi de Diyarbakırlıların yanına Trabzonlular da eklendi. İki şehir aynı mağduriyeti yaşıyor.
Bugün durum şu:
2016 eğer bize verilirse Orta ve Batı Anadolu’ya verilmiş olacak. Doğu ve Güney Doğu’ya değil.
2016 eğer bize verilirse Ege ve Akdeniz’e verilecek, Karadeniz’e değil.
Şu haritaya bir baksanıza...
Bu haritayı bir Fransız gazetesi yapsa... Ülkemizi bölüyorlar diye ortalığı yıkarız.

Yazının Devamı

Carlos’tan sonra

22 Aralık 2009

Dünya tarihinin bir numaralı sol beki Türkiye’deydi. Bunun göreceli bir seçim olduğunu düşünebilirsiniz, ama değil. Futbolla ilgili kime sorsanız, onu kendi sıralamasında ilk 3’e koyacaktır. Onu yok sayacak bir kişi dahi bulmak mümkün olmaz. Bu mevki için başka hiçbir oyuncu bu durumda değil. Bu yüzden o toplamda bir numaradır.
Roberto Carlos’un, Türkiye’deki performansı bir numaranın performansı değildi belki. Öte yandan geldiği sene kulüp ve ülke tarihinin en büyük başarısını yakalayıp, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale kalması da bir tesadüf olamaz. Büyük futbolcular futbolları kadar büyük düşünüp, büyük davranabilenler ve bu yolda lokomotif olabilenlerdir. Bu açıdan Carlos belki de büyük futbolcu olduğunun altını asıl Fenerbahçe’de çizdi diyebiliriz. Yolu açık olsun.
Bütün bu övgülerden sonra gidişinin Fenerbahçe için Türkiye sahnesinde bir avantaj olacağını söylemem garip gelebilir. Fakat onsuz daha dirençli ve Türkiye Ligi şartlarına uygun daha kuvvetli bir takım olacaklar. Brezilya Milli Takımı’nın solbekini kullanabilecekler. Daha genç takım olacaklar. Ligin tempolu ve sert oyununda Fenerbahçe’nin ikinci bir Alex’i hem de savunmasında taşıması zordu. Onun oynaması

Yazının Devamı

Mükemmel ilk yarı

20 Aralık 2009

İlk yarıdaki savunma - orta saha koordinasyonu açısından Galatasaray belki de ilk yarının en iyi futbolunu oynadı.
Uzun süredir ligde oynadığı maçlarda rakibi bu kadar kendi sahasına hapseden, savunmada açık vermeyen bir on bir görmemiştik. Bunda Gençlerbirliği’nin eksikleri ve bundan kaynaklanan tedbirlerin de payı olabilir. Mesela, ligin en süratli hücum elemanlarından Djite’nin Galatasaray’ın bilinen savunma zaaflarını zorlamak amacıyla sahaya sürülmemesinin sebebini anlayabilmiş değiliz.
Ancak ne olursa olsun sezon başındaki top çevirme süratine yaklaşamasalar da Galatasaray kontrollü, topa sürekli sahip olan ve arayan bir takımdı. Mükemmel partneri Sabri yokken Keita’yı ilk kez bu kadar etkili gördük. Mustafa Sarp - Mehmet Topal ikilisinin hücuma yakın duruşları Gençlerbirliği’nin orada top yapmasını engelledi.
Sonuç olarak sürekli ceza sahası çevresinde olan, pozisyon arayan ve bulan ev sahibiydi. Açık söylemek gerekirse golü de buldular. Benim katılmadığım bir elle oynama yorumuyla bu sayı iptal edildi. Orada Arda’nın bırakın elle oynamayı kolunu saklamaya çalıştığını düşünüyorum. Ancak hakemin kararına da saygı duymak lazım. Bu iptale rağmen Galatasaray iki kanadı da

Yazının Devamı

Bursa ne istediyse

19 Aralık 2009

Dün maçın ilk yarısında Beşiktaş’ın karşısında Şampiyonlar Ligi standardında bir rakip vardı. Zaten ev sahibinin içine düştüğü durum da Şampiyonlar Ligi’nde evinde karşılaştığı durumla birebir aynıydı.
Son derece ağır zeminde ısrarla futbol oynamaya, pas yapmaya çalışan ve bunu akıl almaz bir şekilde başaran taraf Bursaspor’du. İtiraf edeyim başta bu çabalarına güldüm. Ama yaptılar işte. Orta sahada ısrarla rakibe basıp, ev sahibine ve son şampiyona hiç top yaptırmayıp, kendi yarı sahalarını tamamen temiz tuttular. Orta sahaları hücum hattıyla bir bütün olarak çok iyi çalıştı. Top rakipteyken büyük bir hızla daralıp, topa sahip olunca hızla açıldılar. Ivan Ergiç’in komutasında, Volkan Şen’i çok iyi bir silah olarak kullandılar. Zeminin ağırlığından kaçmayıp sahanın tamamını kullandılar.
Bu oyun için Ertuğrul Sağlam’ın zirvesi diyebiliriz. Kayseri ve İstanbul’da takımlarını belli bir standartta oynatmayı başarmıştı, ama bu sefer tüm bunların ötesine geçti. Ligin en sağlam savunmasını böyle bir zemin handikabına rağmen çok iyi bunalttılar. Sanki San Siro’nun, Allianz Arena’nın şahane zemininde gibi güvenliydiler.
Ve tüm bunların Sercan fazla inceciliğe kaçmasa hiç pozisyon

Yazının Devamı