Dün maçın ilk yarısında Beşiktaş’ın karşısında Şampiyonlar Ligi standardında bir rakip vardı. Zaten ev sahibinin içine düştüğü durum da Şampiyonlar Ligi’nde evinde karşılaştığı durumla birebir aynıydı.
Son derece ağır zeminde ısrarla futbol oynamaya, pas yapmaya çalışan ve bunu akıl almaz bir şekilde başaran taraf Bursaspor’du. İtiraf edeyim başta bu çabalarına güldüm. Ama yaptılar işte. Orta sahada ısrarla rakibe basıp, ev sahibine ve son şampiyona hiç top yaptırmayıp, kendi yarı sahalarını tamamen temiz tuttular. Orta sahaları hücum hattıyla bir bütün olarak çok iyi çalıştı. Top rakipteyken büyük bir hızla daralıp, topa sahip olunca hızla açıldılar. Ivan Ergiç’in komutasında, Volkan Şen’i çok iyi bir silah olarak kullandılar. Zeminin ağırlığından kaçmayıp sahanın tamamını kullandılar.
Bu oyun için Ertuğrul Sağlam’ın zirvesi diyebiliriz. Kayseri ve İstanbul’da takımlarını belli bir standartta oynatmayı başarmıştı, ama bu sefer tüm bunların ötesine geçti. Ligin en sağlam savunmasını böyle bir zemin handikabına rağmen çok iyi bunalttılar. Sanki San Siro’nun, Allianz Arena’nın şahane zemininde gibi güvenliydiler.
Ve tüm bunların Sercan fazla inceciliğe kaçmasa hiç pozisyon görmeden durumu 3-0’a getirebilirlerdi. Rakibiyle birebir aynı bir dizilişle, oyuncu kalitesi dezavantajına rağmen bu oyunu oynayabilmeleri nedeniyle Bursa’yı ayakta alkışlamak lazım.
Ama bu oyun 47. dakikada değişmeye başladı. Sercan’ın kaçırdığı akıl almaz pozisyonla yumuşadılar. 56’da Beşiktaş’ın ilk ciddi pozisyonunda Nobre’nin golüyle üstünlüklerini kaybettiler.
İki golde de kızacakları, isyan edecekleri şeyler olabilir. Hak veriyorum. Ama bu kadar çabuk yılgınlığa kapılmaları şampiyonluğa oynayan bir takım için kabul edilmez bir hal. Bunu galibiyete rağmen söylemek lazım.
İtirazım var
Ve tabii eğer bir sakatlık ya da aşırı yorgunluk yoksa Volkan’ın çıkarılmasına da itirazım var. Ömer’in oyun alınmasındaki sağlam ‘rest’ ne kadar takdire şayansa Volkan’ın çıkması da rakibin elini güçlendiren bir hamleydi. Bu eleştiriyi övgüyü artırmak için yapıyorum aslında. Çünkü bu kötü ruh halinden harika bir geri dönüşle çıkmayı başardılar. Oyunu bu zor duruma getiren de onlardır. Oradan geri dönüp bu galibiyeti efsanevi yapan da.
Son olarak: Hakem hata yapar. İkinci golde İbrahim Toraman’ın penaltıyı yedirmesinde olduğu gibi. Hakemi bunlar için, ofsaytlar, kart tercihleri, topun çizgiyi geçip geçmemesi tartışmaları için suçlayamazsınız. Ama Beşiktaş’ın ilk golü öncesindeki su gölü balesi hareketleri için hakeme ne demeli? Vallahi bilemiyorum... Bursa’nın aleyhine olan bu hata, kural hatası olarak değerilendirilip maç tekrar edilirse, hakem bunu nasıl anlatacak.
Kontrollü oyun düşük tempo
Lille kendi liginin en golcü, kupanın da ikinci en golcü takımı. Süratli hücum ediyorlar. Lyon’u, Bordeaux’yu 4’er gol atarak geçtiler. Oyunun yönünü çok hızlı değiştirerek rakip savunmaları sersemletmeleri en önemli güçleri. Oyuna hâkim değilken de skoru değiştirebiliyorlar. Fenerbahçe’nin kontrollü oyunu karşısında bu özelliklerini ne derece sahaya koyabilecekleri turun hangi tarafa döneceğini gösterecektir. Bu eşleşmede psikolojik üstünlüğün Fenerbahçe’den yana olduğunu düşünüyorum. Yeter ki tempoyu düşük tutabilsinler. Bunu başaramazlarsa zor bir rakip.
Atletico şahane bir kadroya sahip ama sanki hücum savunma dengelerinde bir sorun var. Quique Sanchez Flores göreve gelir gelmez çok eleştirilmeye başlandı. Kulübün istikrasız yapısı içinde bir ilerleme sağlayabilime şansı ne? Bunu zaman gösterecek. Eğer haftaya oynasalardı Galatasaray şanslı derdim. Ancak 2 ay uzun bir süre ve toparlanırlarsa ellerindeki hücum gücü çok baş ağrıtır. Galatasaray savunma anlayışını tamir etmeli.