3 Eylül’de yazmış, uyarmaya çalıştım. 3 ay geçti hazırlıklar tamamlandı. Lansman yapıldı. Ve akıl almaz şekilde kimsenin umursamadığı ortaya çıktı. Bu ülkenin halkına, yöneticisine, bakanına, başkanına, kimseye dokunmadı. Kimse rahatsız olmadı. Kimse önemsemedi. Aynı gün arayıp sonra da yazısında bahseden Yılmaz Özdil dışında. Ve tabii Diyarbakırlılar...
O gün bu haritada Trabzon da vardı. Bugün Türkiye’nin tek şampiyon şehri, ülkenin tek gerçek futbol şehri, kulübün şehri geçtiği tek vilayet de haritada yok. Onlar da artık Türkiye’nin dışında. Şimdi de Diyarbakırlıların yanına Trabzonlular da eklendi. İki şehir aynı mağduriyeti yaşıyor.
Bugün durum şu:
2016 eğer bize verilirse Orta ve Batı Anadolu’ya verilmiş olacak. Doğu ve Güney Doğu’ya değil.
2016 eğer bize verilirse Ege ve Akdeniz’e verilecek, Karadeniz’e değil.
Şu haritaya bir baksanıza...
Bu haritayı bir Fransız gazetesi yapsa... Ülkemizi bölüyorlar diye ortalığı yıkarız.
Bu haritayı Yunanlılar yapsa Pontusculuk yapıyorlar der, nota veririz.
Açıkça söyleyeyim. Ben bu adaylığı desteklemiyorum. Birisi bana sorarsa bu organizasyonun alınmaması için elimden geleni de yaparım. Rakibiniz sadece İtalya ve Fransa değil. Ben de rakibinizim.
Kendimizden kaçıyoruz
Bırakalım bu işleri
Şimdi UEFA istemiyor diyebilirler. Yalan...
Şartlara uymuyor diyebilirler. Bu da yalan. Uymuyorsa da 6 senede o şartlara uyarsın.
Söyleyin, Trabzon’daki otel sayısı Guimares’tekinden daha mı az? Leipzig Diyarbakır’dan daha mı yakın? Sadece uçakla gidiliyor, alternatif yok diyecekler... Japonya’nın Kuzey’indeki adada yer alan Sapporo Stadı’na nasıl gittik?
Kore’nin Güneyi’ndeki Jeju Adası’na aynı Dünya Kupası’nda nasıl gidildi?
4 büyük organizasyona gittim. Hepsinde de organizasyon ülkenin her yerine, mümkün olduğunca her yerine yayılmıştı.
En doğudan en batıya, en kuzeyden en güneye kadar... Mümkün olabildiğince her yere. Çünkü zaten esas amaç budur. Ülkeyi top yekün harekete geçirmek. Ama biz toplam toprağın yarısından azına sığmaya çalışıyor, kendimizden kaçıyoruz.
Bu ayıptır. Bu suçtur. Ve buna ses çıkarmayan herkes de bu ayıba, bu suça ortaktır.
Normal bir ülkede Gökçeada’ya stat yapıp orada maç oynatmaya çalışırlar. Sadece Ege aynı zamanda bir Türk denizidir demek için. Ama nerede!
Eğer Diyarbakır ve Trabzon bu organizasyona uygun değilse. Bunu Cumhuriyetin 86’ıncı yılında gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorsan, hedefin, bu şehirleri 6 sene içinde hazır hale getirecek planlamayı ve çalışmayı yapmak olmalıdır.
Yok hayır böyle bir çabaya girişemem diyorsan da, yapılması gereken şey onları dışarıda bırakmak değil, aday olmamaktır.
Ne zaman uygun olurlar, sen de o zaman aday olursun.
Yoksa! Eğer sen bu adaylığa Diyarbakır’ı almıyorsan, Diyarbakır’la ilgili söyleyecek bir şeyin kalmaz. Ve bu, bu ülkenin kendi kalesine attığı en kritik gol olur.
Pes diyorum!
Tekrar ediyorum. Bu harita benim ülkemin haritası değil.
Bunu eğer dert etmiyor ve “ne olacak canım şartlar işte, UEFA öyle istiyor” vs., diyorsanız, ben de size ancak “pes!” derim, “yuh” derim...
Not: Bu yazıyı yazarken gazeteden sevgili editör arkadaşım Levent Kalkan arayıp Fenerbahçe’nin konuyla ilgili bir açıklama yaptığını söyledi. Okudum.... Siz de muhtemelen Fenerbahçe böyle bir açıklama yaptığı için bugün gazetelerde bu konuyla ilgili bol bol haber ve yorum okuyacaksınız.
Kendi adıma şunu söyleyebilirim: İyi ki Fenerbahçe Stadı dışarıda kalmış!
En azından bu sayede, Fenerbahçe isyan edince belki konu tartışılır. Yoksa Trabzon’un, Diyarbakır’ın feryadını duyan olmayacaktı.
Teknik adamlarımız arasında en entelektüellerinden birinin Tolunay Kafkas olduğu konusunda büyük çoğunluk hemfikirdir herhalde.
Onun söylediği, “Yerli antrenör yabancı antrenör yoktur”
Aynı fikirdeyim, takip edenler bilir. “Ehliyetin milliyeti olmaz”.
Yerlilik yabancılık karmaşık bir konudur. Ehil olmak ise çok nettir.
Nihat Kahveci futbol anlamında yerli değil, İspanyoldur. Ama misal Mehmet Aurelio yerlidir.
Muhsin Ertuğral yabancıdır, Daum ise yerli...
Dolayısıyla Milli Takım antrenörü seçiminde yerli ya da yabancı gibi ayrım yapılmaz.
Şartlara uygun nitelikler önemlidir.
Ama eğer birçok kişinin yaptığı gibi işi milliyete dökerseniz sadece çuvallamakla kalmaz, tehlikeli sulara da girersiniz. Şovenizm gibi.
Bu ülkenin milli takım hocası çıkaracak bir havuzu var ve bence de gün itibarıyla hoca bu havuzdan seçilmeli. Ama 5 hoca sayarsınız 6’ıncısı zor çıkar. Eğer “kim olursa olsun, yerli olsun” noktasına gelirseniz, bunun kafatası ölçmekten farkı yoktur.
Misal bir numaralı seçim şartı bu olabilir.
“İlle de yerli olsun” diyen hocaları hemen aday listesinden silebilirsiniz. Çünkü hocalığı kral, taktisyenliği genelkurmay başkanı seviyesinde olsa da hayat görüşü anlamında sıfırdır. Ondan hayır gelmez.
Bu söylenecek bir kelam değildir. İlle de yerli olsun da kim olursa olsun yaklaşımı tehlikelidir.
Bu evrensel bir iştir. Ve bu işi yapacak bir hocanın, işini dünyanın her yerinde yapabilecek potansiyelde olması gerekir. Bu şarta uyabilecek hoca sayısı azdır. Ama doğru, vardır.
İşte seçimin bunlar arasında yapılması gerekir.
Yoksa federasyonun ille de yabancı olacak açıklaması ne kadar yersizse, ille de kim olursa olsun yerli olmalı fikri de o kadar cahilcedir.
Hocalarımızdan bu saçmalıklara mahal vermemelerini rica ediyorum. Bunları bırakalım da işi, mesleği geliştirelim. Biraz genel kültür, biraz hayat görüşü katalım işe.
Misal bana kalırsa Sun Tzu’yu yalayıp yutmadan teknik direktör ve taktisyen olunmaz. Okuyan, hadi geçtim adını duyanlar parmak kaldırsın.
Çünkü biliyorsunuz, futbol asla sadece futbol değildir...