Dış ticaret verileri talebin durduğuna işaret etmiyor

8 Şubat 2007

Birincisi kasım ayındaki ithalat artışı yüzde 32. Yani çok daha yüksek. Bu iki ayın ortalaması alındığında ortaya yüzde 16'lık bir ithalat artışı çıkıyor. Diğer bir deyimle, kasım ve aralık ayında yapılan toplam ithalat bir önceki yıla göre yüzde 14 artmış. Yani artış sürüyor. Diğer bir deyimle, söylenmesi gereken ithalatın artış hızının yavaşladığıdır. Bu durumda, aralık ayına özgü bir gelişmenin olduğu anlaşılıyor. Bazı meslektaşlarımız geçen hafta dış ticaret verilerinin yayınlanmasından hemen sonra talebin ciddi biçimde durgunlaştığı yargısına vararak yazılar yazdı. Bunu da aralık ayındaki ithalatın geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1.3 azalmasına bağladılar. Ancak bu yargı, ne yazık ki, tam olarak doğru değil. En azından henüz. % Değişim % İhracat İthalat Büyüme2002 15.1 24.5 7.92003 31.0 34.5 5.92004 33.7 40.7 9.92005 16.3 19.7 7.62006 15.9 17.3 5.5 Yukarıdaki ilk tabloda görüldüğü gibi, 2004 yılındaki rekor ithalat artışı, daha sonra, 2005 ve 2006 yılında yavaşlamış. Ancak durgunluk noktasına gelmemiş. Bunun elbette bir nedeni dünyadaki emtia, özellikle petrol fiyatlarında meydana gelen artışlar. Bir diğeri de yavaşlayan büyüme performansı. Şu aşamada 2006 büyümesinin

Yazının Devamı

Halkbank'ın halka arz edilmesinin anlamı

7 Şubat 2007

Dünkü köşe yazımızda ise, borsada yatırımcı sayısının azalmasını değerlendirirken bunu kısmen halka arzların, özellikle özelleştirmelerde, azalmasına bağlamıştık. İşte tam bu sırada Halkbank'ın yüzde 25'inin halka arz edilmesi kararı sanki hükümetin yanıtı oldu. Baştan belirtelim, Halkbank'ın dörtte birinin halka arz edilmesi elbette olumlu. Birincisi, bu küçük yatırımcıyı yeniden borsaya çekebilir. Bu arada borsada da belli bir canlılık yaşanabilir. İkincisi, bir kamu bankasının toptan elden çıkarılması pek içimize sinmiyordu. Kamunun malı olan bir varlığa neden kamu, yani halk yatırım yapamasın? Geçen hafta Halkbank'ın özelleşmeye hazır olduğunu gazetemiz haber yapmış, biz de değerlendirmiştik. Birçok büyük ve yabancı banka Halkbank'a ilgi gösteriyor. Çünkü Halkbank'ın taşraya yayılmış bir ağı ve orta ölçekli müşteride, özellikle esnaf ve küçük tüccarda, ciddi etkinliği var. Halkbank'ın halka arzıyla hemen nakit elde edilecek. Bu halka arzın avantajlı tarafı. Ancak halka arz işlemlerinde fiyatı, piyasa açık artırmayla değil, uzman kuruluşlar belirliyor. Uzman kuruluşlar ise genellikle satış gerçekleşsin diye belli iskontolar uyguluyor. Dolayısıyla bu yöntemle satışlarda, blok

Yazının Devamı

Borsaya ilgi azaldı mı?

6 Şubat 2007

Önce borsadaki işlem hacminin azalmasını değerlendirelim. 2000 yılında elde edilen 364 milyar dolarlık işlem hacmi 2001 yılında birdenbire 161 milyar dolara düşmüş. Bunun iki nedeni var. Birincisi, döviz kurunun birdenbire sıçraması, diğeri de kriz nedeniyle borsada alım satımların birdenbire yavaşlaması. Ancak ilginçtir, 2002 yılında, borsa toparlanmak şöyle dursun, daha da daralmış. Dün gazetemizde borsa yatırımcılarının sayısal olarak azaldığına dair bir haber yer aldı. Borsada kriz öncesi 1.4 milyona yakın yatırımcı varken, bugün 1.1 milyonu bile bulmuyormuş. Konu gerçekten önemli. Çünkü borsada yatırımcı sayısının azalması borsanın ruhuna aykırı. Çünkü sayı azaldıkça küçük tasarrufçudan para toplayıp bunu yatırımcıya kanalize etmek mümkün olamayacaktır. Krizin etkilerini borsa 2003 yılında atmaya başlamış. İşlem hacmi bir yılda yüzde 50'ye yakın artmış. Ancak, ilginçtir, yatırımcı sayısı düşmeye devam etmiş. Yatırımcı sayısındaki düşüşün 2005 yılının sonuna dek sürdüğü düşünülürse, bunun daha temel bir nedeni olduğu düşünülebilir. Yani, borsada yatırımcı sayısı kriz süresince bir ya da iki yıl için düşseydi, bunu krizin ürkütmesi olarak niteler, geçerdik. Oysa yatırımcı

Yazının Devamı

Çok çalışmak ne sağlar?

2 Şubat 2007

Oysa çocuklara yetişirken çok çalışmadan başarılı olunamayacağı söylenir. Çalışkan olup da hayatta aç kalan insan elbette azdır. Tembel insan ise ya aç kalır ya da kendi dışında birikim yapmış bir başkasının servetini yer. İşin doğru analojisi ise, aynı fırsata sahip olup daha fazla çalışan birinin diğerine göre daha fazla kazandığıdır. Az çalışıp zengin olmak elbette mümkündür. Kumarla, piyangoyla, yani risk alarak ya da özel bir icatla para kazanabilirsiniz. Ama bunlar çok nadir olaylardır. Çok çalışmak da zenginlik sağlamaz. Her çok çalışan zengin olsaydı hamalların kimisi fabrikatör olurdu. Kuşkusuz çok çalışan hamal çalışmayana göre daha çok kazanır. Sanayiciler arasında da daha çok çalışan fazla kazanır. Ülkemiz uyanık insanlarla doludur. Aslında birçok Akdeniz ülkesinde böylesi gözü açık insanlar vardır. Bunlar kısa yoldan köşeyi dönmek isterler. Gerçekten bu mümkündür de. Sosyal hareketliliğin çok yüksek olduğu toplumlarda biri çıkıp birdenbire inanılmaz bir servet edinebilir. Geçen yaz başında Peter Kuhn ve Fernando Lozano adlı iki araştırmacının hazırladığı ve ABD'nin resmi araştırma kuruluşu NBER tarafından yayımlanan bir rapora göre, 1900'lü yılların başından 1970'li

Yazının Devamı

Bu program başarılı oldu mu?

1 Şubat 2007

Programın temel olarak iki ayağı var. Birincisi, iç dengeyi sağlamak için ciddi bir mali disiplinin uygulanması. Böylece de hem fiyat istikrarı, hem de kamu borcunun azalmasının sağlanması. Öte yandan, uygulanan dalgalı kur sisteminin de dış dengeyi güven altına alması gerekiyor. Hükümetin iktidara gelişinden bu yana dört yıldan fazla, şubat krizinden bu yana da tam altı yıl geçti. Yeterince süre geçtiğine göre program artık artılarıyla ve eksileriyle masaya yatırılabilir. Krizden sonra uygulanan bu ikinci IMF programını Kemal Derviş uygulamaya soksa da geriye kalan sürede AKP hükümeti etkin oldu. AKP de programı liyakatle uyguladı. 2002 yılından bu yana enflasyon konusunda elde edilen başarıyı para politikasına bağlamak doğru olmaz. Çünkü enflasyon hedeflemesine 2006 yılında geçildi. Ve hedef de ilk defa 2006'da şaştı. 2006 öncesi ise sıkı mali disiplin ve durağan kur düzeyi yeterli oldu. 2001 yılında yüzde 69 olan enflasyon, 2005'te yüzde 7.7'ye indi. Enflasyon hedeflemesiyle de yüzde 9.7'ye çıktı. Kamu borcuna gelince... 2001 yılında kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 92'ydi. 2006'da yüzde 48'e indi. Yani, dört yılda Maastricht kriteri olan yüzde 60 fazlasıyla aşıldı.

Yazının Devamı

Halkbank kaç YTL eder?

31 Ocak 2007

Önümüzdeki yılın en büyük özelleştirme kalemi Halkbank. Kamu dengeleri bu satışa bel bağlamış durumda. Çünkü 2007 bütçesi çok rahat değil. Hem seçim var, hem de bu bütçede harcamaların gelirlerden daha fazla artması öngörülüyor. Harcama bacağında yüksek faizler ve yüklü sosyal güvenlik harcamaları bütçeyi zorluyor. Öte yandan, büyüme yavaşladığı için dolaylı vergilerin de düşeceği hesaplanıyor. Geçen hafta Halkbank'ın tamamının blok satışına izin veren Özelleştirme Kurulu'nun, Başbakan hariç, imzası tamamlandı. Başbakan da imzalar imzalamaz ihale için ilan verilecek. Sonra üç ay içinde teklifler hazırlanacak. Kısacası, iyimser bir öngörüyle son teklifler nisan içinde alınmış olacak. Halkbank'ın satışı dış açığın finansmanı açısından da yaşamsal önem taşıyor. Gelecek yıl yine 30 milyar dolara yaklaşan bir dış açığın oluşacağı hesaplanıyor. Bunun bir kısmı Halkbank'ın satışından gelen parayla finanse edilecek. Tabii tahsilat hızlı ve peşin gerçekleşirse..Halkbank Türkiye'nin en önemli KOBİ finansman kuruluşu. Özellikle esnafa verdiği kredilerle öne çıkıyor. Birçok banka da bu nedenle ilgi gösteriyor çünkü henüz bu ölçekteki müşteriye ulaşabilmiş değiller. Çünkü bu profil oldukça

Yazının Devamı

İki şarap üreticisine verilen "ceza" değil, "uyarı"

30 Ocak 2007

Bu açıklamanın akabinde Kavaklıdere (Kavmar AŞ) ve Doluca firmaları kararı haksız bulduklarını açıkladılar. Ancak Şarap Üreticileri Derneği Başkanı Yasin Tokat, aksine, cezanın yeterince caydırıcı olmadığını savundu. Konuyu açıklayalım: Geçen hafta cuma günü Milliyet'in ilk sayfasında Rekabet Kurulu'nun iki büyük şarap üreticisine ceza kestiği haberi yer alıyordu. Kurulun aldığı bu kararı Milliyet yayımlamasına rağmen karar henüz kurulun kendi internet sitesinde yayımlanmamıştı. Açıklanan sadece tefhim; yani, kararın taraflara açıklanması. Rekabet yasasında "münhasır bayilik" diye bilinen bir konu var. Yani, bir üreticinin bayisini yalnızca kendi malını satmaya zorlaması. Daha açık bir ifadeyle, yerinde tüketim yapılan yerlerde, örneğin restoranlarda, tek satıcılık zorunlu kılınmakta, ne lokantacı başka bir marka satabilmekte, ne de tüketici başka bir ürünü tadabilmektedir. Bu durumda lokantacı çok avantajlı fiyatlara şarap alabilirken, tüketici çeşit kısıtının yanı sıra astronomik fiyatlar ödemektedir. Yani, tüketicinin aleyhine bir uygulama vardır. Uzun zamandır bu piyasada bulunan ve piyasa payı yüksek olan Kavaklıdere ile Doluca firmalarının lokantalarla bu tür anlaşmalar

Yazının Devamı

TÜSİAD'ın önündeki zorlu görev

26 Ocak 2007

TÜSİAD 1970'li yılların başında kuruldu. Türkiye'nin yeni serpilen büyük sanayicileri bir örgüt içinde daha etkin olmak istediler. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Boyner, Berker gibi 17 işadamı yanlarına İzmir'den de bilinen birkaç işadamını alarak bu kuruluşu oluşturdu. TÜSİAD'ın o tarihlerde en büyük korkusu ülkeye komünizmin gelmesiydi. Gariptir, bu fobiyle Ecevit ve CHP'yle o dönemde çok gergin oldular. Hatta Ecevit'i başbakanlıktan indirmek için var güçleriyle çabaladılar. Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği'nin 37. Genel Kurulu dün yapıldı. Yönetim Kurulu Başkanlığı'na da Arzuhan Doğan Yalçındağ getirildi. Yalçındağ, iş dünyasındaki bir örgütün ilk kadın yöneticisi değil. Mesela daha önce Meral Gezgin Eriş de İKV'nin başında bulunmuştu. Ancak TÜSİAD farklı, çünkü o büyük iş âleminin en etkin ve tek örgütü. Bu nedenle bir kadının bu göreve gelmesi çok önemli. Daha önemlisi ise, TÜSİAD'ın bu döneminde oldukça zorlu sınavlarla karşı karşıya olması. 1970'li yıllarda Türkiye'de büyük sermayenin gücü sınırlıydı. TÜSİAD asıl gücünü 1980'li yıllarda elde etti. Birincisi, sanayicilerin ekonomik gücü arttı. Sonra, medya üzerinde önemli bir etki alanı buldu. Bu hem bir sınıfsal

Yazının Devamı