Programın temel olarak iki ayağı var. Birincisi, iç dengeyi sağlamak için ciddi bir mali disiplinin uygulanması. Böylece de hem fiyat istikrarı, hem de kamu borcunun azalmasının sağlanması. Öte yandan, uygulanan dalgalı kur sisteminin de dış dengeyi güven altına alması gerekiyor. Hükümetin iktidara gelişinden bu yana dört yıldan fazla, şubat krizinden bu yana da tam altı yıl geçti. Yeterince süre geçtiğine göre program artık artılarıyla ve eksileriyle masaya yatırılabilir. Krizden sonra uygulanan bu ikinci IMF programını Kemal Derviş uygulamaya soksa da geriye kalan sürede AKP hükümeti etkin oldu. AKP de programı liyakatle uyguladı. 2002 yılından bu yana enflasyon konusunda elde edilen başarıyı para politikasına bağlamak doğru olmaz. Çünkü enflasyon hedeflemesine 2006 yılında geçildi. Ve hedef de ilk defa 2006'da şaştı. 2006 öncesi ise sıkı mali disiplin ve durağan kur düzeyi yeterli oldu. 2001 yılında yüzde 69 olan enflasyon, 2005'te yüzde 7.7'ye indi. Enflasyon hedeflemesiyle de yüzde 9.7'ye çıktı. Kamu borcuna gelince... 2001 yılında kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 92'ydi. 2006'da yüzde 48'e indi. Yani, dört yılda Maastricht kriteri olan yüzde 60 fazlasıyla aşıldı. Ancak 2007'de yine sıkıntılar çıkabilir. Çünkü TL faizler çok yükseldiği gibi, kurun düzeltme yapması durumumda kamunun döviz cinsinden iç ve dış borçları yükselip dengeleri bozabilir.Kısacası, programın mali disiplin tarafında başarılı sonuçlar alındığı söylense de kamu borcunun 124 milyar dolardan 257 milyar dolara çıktığı da göz ardı edilmemeli. Üstelik bu dönemde, yani 2002-2006 arası tam 96 milyar dolar faiz dışı fazla yaratıldı. Bu programın en büyük başarısı ise 2002 yılından bu yana milli gelirin yüzde 42 oranında büyümesi. Gerçi bunun da bir bedeli oldu. 2001 yılında dış borç rakamı 113 milyar dolarken bugün 200 milyar dolara yaklaştı. Dış borçların büyümesiyle elde edilen büyüme iç harcamaların çok hızlı arttığı bir yapıyı gösterir. Böylesi bir yapı da çarpıktır ve sürdürülemez. Olumlu taraf enflasyon ve büyüme Herhalde bu programın en kötü giden tarafı dış açık olarak görünüyor. 2002 yılında dış açık 1.5 milyar dolarken, bu yıl 33 milyar doları aşacağa benziyor. Geçen bu süre içinde tam 82 milyar dolarlık dış açık verilmiş. Kimileri bu açığı büyümeye bağlıyor. Oysa 2002'de ekonomi yüzde 8 oranında büyürken bu kadar açık ortaya çıkmamıştı. Demek ki, giderek bozulan bir ekonomik yapı gözleniyor. Kimileri de bu açığı enerji fiyatlarındaki artışa bağlıyor. Gerçekten şu anda cari açığın üçte biri artan petrol fiyatlarından kaynaklanıyor. Cari açığın bir diğer etmeni de reel kurun sürekli değer kazanması. Özellikle dış ticarette bu olgu büyük bir dezavantaj yaratıyor. Geçen beş yıllık süreçte kur böylesine değer kazanmasıydı, büyüme sürdükçe dış açık da büyümeyecekti.Bu programa kısmen atfedilebilecek bir başarı da yabancı sermayedeki hızlı artış. 2002 yılında 1 milyar dolar kadar olan yabancı sermaye girişi bugün 20 milyar doları aşıyor. Ancak bu çok ciddi bir artış olsa da bunun içinde sıfırdan yatırım çok az.Özetle, bu programın beşinci yılında başarısını abartmamak gerekiyor. hgunes@milliyet.com.tr Dış açık büyük sorun