Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

TÜSİAD 1970'li yılların başında kuruldu. Türkiye'nin yeni serpilen büyük sanayicileri bir örgüt içinde daha etkin olmak istediler. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Boyner, Berker gibi 17 işadamı yanlarına İzmir'den de bilinen birkaç işadamını alarak bu kuruluşu oluşturdu. TÜSİAD'ın o tarihlerde en büyük korkusu ülkeye komünizmin gelmesiydi. Gariptir, bu fobiyle Ecevit ve CHP'yle o dönemde çok gergin oldular. Hatta Ecevit'i başbakanlıktan indirmek için var güçleriyle çabaladılar. Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği'nin 37. Genel Kurulu dün yapıldı. Yönetim Kurulu Başkanlığı'na da Arzuhan Doğan Yalçındağ getirildi. Yalçındağ, iş dünyasındaki bir örgütün ilk kadın yöneticisi değil. Mesela daha önce Meral Gezgin Eriş de İKV'nin başında bulunmuştu. Ancak TÜSİAD farklı, çünkü o büyük iş âleminin en etkin ve tek örgütü. Bu nedenle bir kadının bu göreve gelmesi çok önemli. Daha önemlisi ise, TÜSİAD'ın bu döneminde oldukça zorlu sınavlarla karşı karşıya olması. 1970'li yıllarda Türkiye'de büyük sermayenin gücü sınırlıydı. TÜSİAD asıl gücünü 1980'li yıllarda elde etti. Birincisi, sanayicilerin ekonomik gücü arttı. Sonra, medya üzerinde önemli bir etki alanı buldu. Bu hem bir sınıfsal birliktelikten kaynaklandı, hem de medyanın finansmanı açısından bir zorunluluk olarak ortaya çıktı. Üçüncüsü, 12 Eylül'le birlikte çoğu etkin sivil toplum örgütü ya kapatıldı ya da eli kolu bağlandı. TÜSİAD ise serbest kaldı. Bu onu toplumsal alanda daha da etkin yaptı.Nihayet, yeni kuşakların TÜSİAD'da yer almaya başlamasıyla siyasallaşma süreci hızlandı. Özellikle üst düzey yöneticilerin sayısal olarak artması TÜSİAD'ı geleneksel bir muhafazakâr çizgiden, kimi zaman aykırı sayılacak bir liberal çizgiye doğru yönlendirdi. Bu değişim TÜSİAD'ın bazı eski sol ya da yeni liberal kesimlerden destek almasını sağladı. Bugün toplumsal anlamda TSK ve TÜSİAD kadar etkili bir kesim görünmüyor. Ancak her iki kurum da çok farklı siyasal konumlar alıyor. Örneğin TÜSİAD AB konusunda hiçbir önkoşul tanımazken, TSK'nın kaygıları bulunuyor. TÜSİAD'ın gücü 1980'li yıllarda TÜSİAD'ın en büyük tezi ekonomide liberalleşmeydi. 1990'lı yıllarda AB perspektifiyle birlikte TÜSİAD bu kez siyasal alanda liberalleşme arayışına girdi. Kısacası, üye profiliyle, savunduklarıyla ve etkinliğiyle TÜSİAD bundan 30 yıl öncesine göre artık çok farklı bir yerde. Önümüzdeki dönemin zorlukları karşısında yeni yapısıyla TÜSİAD'ın nasıl hareket edeceği büyük önem taşıyor.Bugün sık sık 1970'li yıllarda Avrupa treninin Ecevit tarafından kaçırıldığı savunuluyor. Oysa unutmayalım ki, o tarihlerde Ortak Pazar konusunda rekabet etmekte zorlanacakları kaygısını TÜSİAD da taşıyordu. Yani TÜSİAD AET'den yanaydı ama tam üyeliğin belli bir hazırlık sürecine yayılmasını istiyordu. Önümüzdeki birkaç yıl uluslararası platformlarda Ermeni ve Kürt meselelerinden dolayı Türkiye'nin bir hayli hırpalanacağı, Irak karıştıkça ABD baskısının artacağı, AB perspektifinin kasisli bir hal alacağı, iç siyasette ise Çankaya gerginliklerinin ve koalisyonların egemen olacağı bir dönem olarak görünüyor. Ekonomik açıdan da dış açık sorunu 2007'den sonra epeyce baş ağrıtabilir. Yalçındağ işte böylesi bir dönemde görev yapacak. Umarız, bir zamanlar başbakan indirmeye, bir dönemde de başbakan sırtlamaya kalkışan bu örgüt artık daha serinkanlı ve özgüvenli bir duruş sergiler. hgunes@milliyet.com.tr Fikren değişti