Merkez Bankası tevekkülde

6 Temmuz 2007

Gösterge Mali piyasalarda bir haftadır önemli bir hareketlilik gözleniyor. Borsa yükseliyor, döviz kuru düşüyor. Borsanın yükselmesinin olumsuz bir tarafı olmasa da hemen herkes döviz kurunun aşırı düşük olduğunda hemfikir. O zaman MB'nin böylesi dönemlerde alım miktarlarını yükselterek müdahale etmesi gerekmez mi? Elbette gerekir.Ama böylesi bir müdahalenin üç yan etkisinden söz ediliyor. Birincisi, ortaya çıkacak likiditenin yaratacağı enflasyonist etkilerden korkuluyor. Tabii ki bu doğru değil. Çünkü faizler yüksek; açık piyasa işlemleriyle bu para çekilebilecektir. İkincisi, atıl duran bu denli yüksek bir rezervin ne yapılacağı konusuna değiniliyor. Ancak bu da doğru değil. Çünkü aslında Türkiye'deki döviz rezervleri gelişmekte olan ülkeler ortalamasının çok altında. Bu ülkelerde döviz rezervlerinin milli gelire oranı yüzde 24'ü bulurken Türkiye'de yüzde 12'yi bile bulmuyor. Merkez bankaları düşünmez. Kimi zaman fikir beyan eder, kimi zaman piyasalara yön gösterir, kimi zaman da yön verir. Öyle görülüyor ki MB uzun zamandır tevekküle daldı. Bu görevlerini hatırlama olanağı yok. Çıktığı zaman bu işlevler görülecektir! Doğru değerlendirildiğinde rezervler gelir bile

Yazının Devamı

Ohh! Enflasyon da düştü!..

5 Temmuz 2007

Gösterge İkinci önemli gerçek de şudur: Bir zamanlar üretici fiyatları hızlı, tüketici fiyatları yavaş gittiğinde daha sonra tüketici fiyatlarının da yükseleceği düşünülürdü. Yani maliyetlerin mutlaka diğer mal fiyatlarını etkileyeceği düşünülürdü. Artık bu tezin hükmünün azaldığı ortaya çıkıyor. Çünkü ÜFE uzun zamandır çok düşük seyrediyor ve TÜFE ile paralel düzeye gelmiyor.Üçüncüsü, enflasyonda kalıcı bir düşüş elde edildiği konusunda hemen bir yargıya varmak yanlış olabilir. İç talepte bir gevşeme olsa da bunun ne kadar süreceği ve derinleşeceği konusunda kaygılar bulunuyor. Önceki gün enflasyon rakamları açıklandı. Artık hemen şu düzeltmeyi yapmalıyız. Bu verilere "enflasyon verisi" denilmemeli. Çünkü zaman zaman eksi rakamlar geliyor ve "eksi enflasyon" gibi komik bir ifade kullanılıyor. Kaldı ki enflasyon ya da deflasyon için fiyatlardaki hareketin bir kerelik değil, daha uzun sürmesi yahut kalıcılığı olması gerekir. Her ay açıklanan verilere bu nedenle "fiyat değişimleri" ya da "fiyat endeksleri" denilmesi daha doğru olur. Enflasyon yaz aylarında düşer. Hatta yaz ürünlerindeki fiyat düşüşlerine bağlı olarak deflasyon bile oluşabilir. Ancak bu iç talepte genel bir düşüşten

Yazının Devamı

Döviz kuru nereye kadar düşecek?

4 Temmuz 2007

Gösterge Aşağıdaki grafikte 1986'dan bu yana reel olarak döviz kurunun en düşük düzeyde olduğu görülüyor. Döviz kurunu bu duruma getiren iki önemli etmen var. Birincisi, uluslararası likidite bolluğu, ikincisi de içeride uygulanan yüksek faiz politikası. Bu soruyu sormaktan bir hal olduk. Belki de cumhuriyet tarihinin en düşük reel kur düzeyine geldik. Ama hâlâ buna aldırmayanlar çoğunlukta. Üstelik bu kur düzeyinin uzun vadede reel ekonomiye verdiği hasarı telafi edilemez boyutlara geliyor. Ya dolar kuru 1.25 YTL yahut 1.20 YTL düzeyine inerse ne olacak? Sadece seyredecek miyiz? Risk sever yatırımcı kenarından köşesinden Türkiye'ye de yatırım yapınca burası da bir hayli şenleniyor, tabii kur da düşüyor. Uluslararası likidite bolluğunu azaltmak bizim elimizde değil. Ancak ülkeye giren sıcak para elbette kontrol edilebilir. Ya giriş engeli konabilir ya da faizler düşürülebilir.Üstelik sıkı para politikasının gevşek maliye politikasıyla başarı şansının düşük olduğu kaç defa yazıldı. Kaldı ki sıkı para politikasının Türkiye'de iç talep üzerinde tahmin edildiğinden çok daha az etkili olduğu artık belli oldu. Kısacası, ciddi bir tasarım değişikliğini ele alma zamanı geldi de geçiyor

Yazının Devamı

Böylesi büyümeye can kurban

3 Temmuz 2007

Gösterge Örneğin Goldman Sachs yüzde 5 bekliyordu. CNBC-e'nin derlediği anket ortalaması da yüzde 5.8'di. Peki, ne oldu da büyüme beklenenden daha hızlı gelişti? Acaba hissedemediğimiz bir şey mi oldu?Doğru bir analiz yapabilmek için bu verileri 2006 yılının ilk üç aylık verisiyle karşılaştırmak gerekir. Aşağıdaki ilk tabloda harcamalar yönünden milli gelir görülüyor. Burada iki önemli yavaşlama var: Biri özel tüketimde, diğeri de yatırımlarda. Hatta iç talebe bağlı olan ithalat da yavaşlıyor. Özetle iç talebin ateşi sürekli düşüyor. Dün 2007 yılının birinci çeyrek büyüme rakamları yüzde 6.7 olarak açıklandı. Beklentiler bunun epeyce altındaydı. Bu nedenle bu veri meslektaşlarımızı bir miktar şaşırttı. 2006 I 2007 IÖzel Tüketim 8.1 1.6Kamu Tüketimi 10.1 9.0Yatırımlar 32.3 3.0İhracat 6.8 14.0İthalat 10.0 4.2GSMH 6.4 6.7 Bu durumda büyümeyi sürükleyip götürebilecek tek faktör olarak ihracat kalıyor. Ancak tek başına ihracat bunu yapabilir mi? Gerçekten son bir yılda ihracat performansına bakıldığında çok ciddi bir yükseliş gözleniyor. Üstelik kurdaki olumsuz gelişmeye rağmen. Örneğin 2007 yılında ocak-mayıs döneminde ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 26 artmış. Milli

Yazının Devamı

Muhalefet faiz dışı fazlanın azaltılmasını istiyor

29 Haziran 2007

Gösterge Oysa bu yıl mali disiplinde gözle görülür bir gevşeme oluştu. Bu bütçenin her noktasında görülüyor. Faiz dışı harcamalar ilk 5 ayda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22 arttı. Üstelik bu artışta memur maaşlarının rolü yok. Mal ve hizmet alımları ile sosyal güvenlik açıklarının egemen olduğu cari transferler buna neden oluyor. Bu arada yatırımlardaki artışa da dikkat etmek gerekiyor. Siyasal partilerin hemen hepsi yabancı sermayeyi ürkütmekten çekiniyor. Malum yabancı sermaye de IMF politikalarına, özellikle de mali disipline son derece duyarlı. Seçimlere girerken AKP hükümeti ısrarla mali disiplinden ödün verilmeyeceğini, popülist politikalara izin verilmeyeceğini söylüyordu. Maliye Bakanı Unakıtan ve Devlet Bakanı Babacan bunu defalarca dile getirdi. Asıl bozulma ise vergi gelirlerindeki inanılmaz yavaşlama. Geçen yıldan bu yıla vergiler sadece yüzde 8 artmış. Sermaye gelirleri denen ve özelleştirmeden elde edilen gelirler olmasa (ki bu yıl Türk Telekom kurtardı) bütçenin dengesi darmadağın olacaktı.Buna rağmen geçen yıl ilk 5 ayda 304 milyon YTL fazla veren bütçe dengesi, bu yıl aynı dönemde 4.3 milyar YTL açık vermiş. Sonuç itibariyle (faiz dışı denge geçen yıla

Yazının Devamı

İstanbul'daki OECD forumu: toplumsal gelişmeyi ölçme

28 Haziran 2007

Gösterge Bu ikinci forum biraz daha farklı. Daha çok ülke, daha çok sayıda katılımcı ve bir sürü de çalışma grubu var. Bu forumun neredeyse 4 kıtada hazırlıkları olmuş. Ekimde Güney Amerika'da Kolombiya'da, ocakta Afrika'da Ruanda'da, şubatta Asya'da Kore'de ve nisanda da Ortadoğu'da Yemen'de toplantılar yapılmış. Şimdi de bunların kesiştiği bir yerde, İstanbul'da, forumun kendisi yapılıyor. OECD'nin İkinci Dünya Forumu dün başladı. Bu forumun ilki 2004 yılında İtalya'da Palermo'da siyasal karar süreçlerinde verilere, somut gerçeklere dayanmanın demokrasiye yapacağı katkı üzerine yapılmıştı. Forumun ana konusu gelişmenin tanımlanması ve ölçülmesi. Acaba gelişme nicel olarak refahın artışı mı, yoksa toplumsal olarak onun hissedilmesi ya da algılanması mı? Bu elbette zor bir konu. Ancak forumun ana hedefi, bunun olabildiğince nicel olarak somutlaşması yönünde. Kaldı ki ülkelerarası karşılaştırma ya da zamanlar arası karşılaştırma mümkün olamaz. Gelişme nicel olarak tanımlansa ya da sınırlansa bile sosyal duyarlığını kaybetmemeli. İnsan hakları, doğadaki çeşitlilik, yoksulluğun ya da dışlanmanın ortadan kalkması, sağlık, kültür ve yaratıcılık, geleceğimizin en önemli göstergesi olan

Yazının Devamı

Enflasyon düşüyor ama hayat hâlâ pahalı

27 Haziran 2007

Gösterge Ama diyelim ki enflasyon 2002-2003 yıllarında olduğu gibi düşüyor olsun. Bu ne fiyatların durağanlaştığı ne de düştüğü anlamına geliyor. Sadece fiyat artışları "yavaşlıyor" demek. Diğer bir deyimle, hayat pahalılaşmaya devam ediyor. Gerçi gelirler enflasyon oranında artıyorsa mesele yok, pahalılık hissedilmeyebilir. Hatta gelirler fiyatlardan hızlı artıyorsa, vatandaşlar bir süre sonra kendilerini daha zengin de hissedebilir. Ama fiyatlar (yani enflasyon) hızla artmaya devam ederken gelirler geride kalırsa hayat pahalılığı hissedilmeye başlar. Demek ki şu anda gelirler artsa da fiyatlar bu düzeylere yakın artıyor. Ekonomistlerin herhalde en yoğun karşılaştığı sorulardan biri de enflasyonun düşmesine rağmen hayat pahalılığın sürmesi. Bu soruyla karşılaşmaya artık alıştık. Geçenlerde gazetemizin seçimlerin nabzını tutmak için yolladığı illerde de benzer sorularla karşılaştım. Peşinen belirtelim ki son 3 yıldır enflasyon düşmüyor. Yani fiyatlar aynı hızda artmaya devam ediyor. Bir başka konu da toplumun bazı kesimlerinin harcama kalıplarıyla geri kalanının tam olarak uymaması. Kimisi gelirinin yüzde 20'sini kiraya ayırır, kimisi yüzde 30'unu. Bu durumda kira artışları daha

Yazının Devamı

ÖSS'yi kaldırmak yerine yükseköğrenim reformdan geçmeli

26 Haziran 2007

Gösterge ÖSS elbette lise eğitimini verimsiz hale getiriyor. Bir yandan müthiş bir rekabet oluşturulurken, diğer yandan yaratıcılığı öldürüyor. Ancak ÖSS'nin kaldırılması kolay değil. Çünkü 400 bin öğrencinin yerleştirileceği sınava 1.7 milyona yakın müracaat oluyor. ÖSS önceki hafta yapıldı. İlginçtir, bu seçimlerde ÖSS siyasal gündemin bir parçası haline geliverdi. Konu gündeme Genç Parti lideri Cem Uzan'ın ÖSS'yi kaldıracağını açıklamasıyla girdi. Diğer birçok lider de bu kervana katıldı. Geçenlerde Sabancı Üniversitesi bünyesinde kurulan, başkanlığını da Prof. Üstün Ergüder'in yaptığı Eğitim Reformu Girişimi toplantısına katıldık. Toplantıya katılanlar bürokrasinin son zamanlarda temel eğitimle ilgili reform çalışmalarına sağırlaştığını belirtti. Neye sağır olunmadı ki? Yükseköğrenimde yeniden yapılandırma olmadan ya da doğru dürüst bir eleme sistemi tasarlanmadan ÖSS'yi kaldırma vaadiyle partiler ortalığa döküldü.Çoğu Avrupa ülkesinde yükseköğrenime merkeziyetçilik egemendir. Yani kaç kişinin öğrenime alınacağı, ne süreyle, hatta hangi içerikte eğitileceğine devlet karar vermiştir. ABD'de ise bu farklıdır. Rekabet ve kârlılık kavramları yükseköğrenime girdiği için sayı, süre

Yazının Devamı