Gösterge 1) AKP dünya ekonomik konjonktürünün belki son otuz kırk yılın en parlak döneminde iktidar oldu: Son dört yıldır dünya üst üste yüzde 5'e yakın büyüyor. Üstelik bundan yükselen ekonomiler (Türkiye'den de fazla) daha hızlı (yüzde 7) büyüyor. Bu ne denli halka yansımadı desek de bir kesimin refahının değişmediğini, bir kesiminin de arttığını görüyoruz.2) AKP Batı dünyasıyla uyuma özen gösterdi. Tüm anlaşmazlıklara rağmen de bunun karşılığında Batı'dan ciddi destek gördü. ABD ile (olabildiğince) karşı karşıya gelmemeye, AB'nin istemlerini de (her koşulda) karşılamaya çalıştı. Bu da Batı sermayesinin akmasını sağladı. Uzun vadede bunun sonuçları tartışılabilir. Ama kısa vadede bu rahatlık sağladığına kuşku yok. Seçim sonuçlarını yorumlamaya devam ediyoruz. Birincisi, bu sonuçlar 1987'den bu yana bir siyasal partinin en yüksek oy oranını yakaladığını gösteriyor. AKP neden bu başarıyı elde etti? Çok mu muazzam bir politika yürüttü? 3) Toplumların siyasal hafızası çok uzun erimli değildir. Ancak halk 1990'lı yılların istikrarsızlığını unutmuş değil. O dönemde siyasetçi de çok yıpranmıştı. Necmettin Erbakan'ın ya da Mesut Yılmaz'ın yeniden sahneye çıkmak istemesi, ana muhalefetin
Gösterge Bu, 1946'dan bu yana hemen her seçimde görülmüştür. Ekonomik refahın dışındaki etmenler ikincil öneme sahip olmuştur. Türk solunun bu gerçeği artık anlaması ve buna göre kendini revize etmesi gerekmektedir. 1973 bunun en güzel örneğidir. "Toprak işleyenin, su kullananın" ya da "Ne yoksulluk, ne baskı, ne ezilen, ne ezen, insanca hakça bir düzen" gibi sloganlar o dönemlerde güçlü umutlar vermiştir. 1) 20 Temmuz tarihinde yazdığımız yazıda geçmişe referansla yapılan siyasetlerin sonunda kaybetmeye mahkûm olduğunu belirttik. Referansınız ne denli güçlü olursa olsun, isterseniz cumhuriyetin temel ilkelerini öne çıkarın, Türkiye gibi bir ülkede siyaset geçmişe dayanarak değil, daha çok geleceğe ilişkin umutlar üstüne yapılanmaktadır. 2) Bilindiği gibi, Türkiye'de kişi başına gelir yüksek değildir ve halkın çok büyük bir kesimi refah artışı arayışındadır. Güneydoğu'da PKK uzantısı DTP'nin de oylarının azalması buna bağlıdır. Bakınız AKP (şu veya bu nedenle büyüme sağlandığı için) Güneydoğu'da oylarını ciddi ölçüde artırmıştır. Bu göz ardı edilmemelidir.3) Cumhuriyet mitinglerinden birine 9 ve 11 yaşındaki kızlarımla katıldım. Hegemonik iktidara tepkiliydim. Ancak bu
Gösterge Siyasette referanslar elbette önemlidir. Bu referanslar kimi zaman geçmişteki başarılara, hatta efsanelere bağlanır. Kimi zaman da bir siyasal parti yakın zamandaki icraatlarına dayanarak oy ister. Kısacası o parti "Geçmişte yaptıklarımız gelecekte yapacaklarımızın teminatıdır" der. Bunların her ikisi de geçmişe referanslı oluşumlardır. Siyasal partilerin var oluş nedenleri iktidara gelmektir. Hiçbir siyasal parti muhalefeti hedefleyerek oy isteyemez. Sürekli muhalefete düşeceği belli olan bir parti zamanla ömrünü tamamlar. Siyaset kabristanı bunun örnekleriyle doludur. Çünkü seçmenler geleceği ya da yaşamıyla ilgili belli bir umudu besler ve siyasetten de beklentileri bunun gerçekleşmesidir. Buna dayanarak oy verirler. Ancak her insanın ya da toplumun bir hafıza boyutu vardır. Dolayısıyla seçmenler yakın zamandaki icraata bağlı olarak siyasal tercihte bulunsa da, çok eskilere bağlı olarak tercihte bulunmaz. Hem seçmen değişmiştir, hem de toplumsal yapı. Üstelik yakın zamandaki icraat o seçmen için bir teminat oluştursa da, çok eskilerin anımsatılması seçmen için etkili olmaz. Bunları yazmamızın nedeni bugün baraj sıkıntısında olan Demokrat Parti'nin sürekli
Gösterge Birkaç ay önce Ann Harrison "Küreselleşme ve Yoksulluk" başlıklı bir araştırmada 15 ekonomistin görüşünü derleyerek çeşitli ampirik sonuçları değerlendirdi. Harrison'a göre, küreselleşmeden yoksulların yararlanması mümkün. Ancak bunun için belli politikaların ele alınması ve bazı kurumların oluşturulması gerekiyor. Küreselleşmenin savunucuları servetin bu yolla evrensel dağılımın sağlandığını savunuyor. Karşıtlar ise küreselleşmenin yoksulluğu ortadan kaldırmadığı gibi, aksine yoğunlaştırdığı ve daha da varlıklı bir kesim yarattığını savunuyor. Küreselleşmenin ciddi bir eleştirisini bundan birkaç yıl önce Nobel ödülü alan (Dünya Bankası eski başkan yardımcısı) Joseph Stiglitz "Küreselleşme ve Eleştirisi" başlıklı kitabında dile getirmişti. Son 20 yılda birçok yoksul ülke dünya ticaret sistemiyle bütünleşti ve bu süreç yoksulluğu gözle görülür biçimde azalttı. Bununla beraber küreselleşme karşıtları ticaretin serbestleşmesinin ülke içindeki niteliksiz emeğin aleyhine geliştiğini belirtiyor. Kaldı ki, Hindistan ve Kolombiya'da olduğu gibi, emeğin (daralan kesimlerden gelişen kesimlere) serbest dolaşımı sağlanmadıkça küreselleşme büsbütün yoksulların aleyhine
Gösterge Tabii eğitimli olmak günümüzde sağlıklı olmak anlamına gelmiyor. Sağlık çok maliyetli hale geldi. Bu nedenle para da şart. Ancak para sağlık sorunu olduğunda gerekiyor. Sağlık sorunu yaşanmaması için özen göstermenin maliyeti ise çok düşük. Sürekli yağlı besinlerle beslenip sonra "Param olmadığından kolesterol sorunum hakkında bir şey yapamadım" demenin bir anlamı yok. Beslenmeye dikkat ederseniz, sağlıklı olursunuz. Bunun da pek bir maliyeti yok.ABD'de 1999 yılında geniş bir araştırma yapılmıştı. Bu araştırmada liseden atılanların 25-64 yaş arası ölüm oranlarında okulu bitirenlere göre 2 kat daha yüksek olduğu gözlenmişti. Bu yıl yapılan bir araştırmada ise (David Cutler ve Adriana Lleras-Muney) dört yıl daha fazla eğitim alanların 5 yıl içindeki ölüm oranlarında yüzde 1.8, kalp krizi olasılığında yüzde 2.16 ve diyabet olasılığında ise yüzde 1.3 düşüş sağlandığı görülmüştür. Atatürk, spora verdiği önemi anlatmak için, "Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur" demiş. Yani düşünce sağlığı için vücut sağlığının önemini vurgulamış. Ancak tersi de geçerli. İnsanların vücuduna ya da sağlığına bakması için böylesi bir bilince sahip olması gerekir. Bu da ancak eğitimle elde
Gösterge Bunlardan biri de biyolojik yakıtlar. Etanol içeren ürünlerden elde edilecek biyodizel konusunda Batı epeyce mesafe almış durumda. AB'nin 2012 için toplam enerji tüketimi içinde yüzde 5.75'lik biyoyakıt kullanma hedefi bulunuyor. 2020'de de bunun yüzde 10'a çıkarılması hedefleniyor. Ancak bu yakıtlar ne yazık ki bir hayli pahalı. Petrolden elde edilen benzinin eşdeğer maliyeti 0.39 sent daha yüksek. Tarıma çok ciddi destek ve sübvansiyonlar verilmesine rağmen İsveç ve Almanya dışında 2005 hedefi olan yüzde 2'yi yakalamış olan henüz yok. İngiltere'de biyoyakıt kullananlara, sırf teşvik olsun diye, litre başına 0.39 sent vergi iadesi uygulanıyor. Diğer geleneksel yakıtlarda asgari oranda bu tür katkılar kullanılmadığı takdirde litre başına 30 sentlik bir yük doğuyor. Ama sonuçlar umut verici değil. Dünyada enerji kaynaklarının günün birinde tıkanacağı ortada.Hele nüfus bu hızda artarken ve Çin gibi bazı ekonomiler geçmişe göre çok daha hızlı büyürken. Bilim adamları bu nedenle harıl harıl yeni enerji kaynakları bulmaya ve devreye sokmaya çalışıyor. Rüzgâr, güneş, su akıntısı vb. yenilenebilir enerji kaynakları bu anlamda büyük önem taşıyor. Peki biyodizeller çevre dostu
Gösterge Kamuoyu araştırmasıyla seçim sonucunu tahmin etmek çok zordur. İşin başında örneklem sorunu vardır. Bir önceki seçimlerde en iyi sonucu veren örneklem bir sonraki seçimlerde geçerliğini yitirebilir. Çünkü toplumsal değişim ülkemizde çok hızlı gerçekleşmektedir. Ülkemizde kamuoyu araştırmaları seçimlerle gündeme geldi. Seçimler öncesi tespite ya da tahmine yönelik kamuoyu araştırmaları çok önemli olsa da aslında artık daha çok piyasa araştırmaları dediğimiz tüketicinin nabzını ölçen çalışmalar. Özel kesim de özellikle bu araştırmalara kimi zaman önemli bütçeler ayırıyor. Bunu aşmak için örneklem geniş tutulabilir. Ama bunun da bir maliyet boyutu var. Bir başka sorun yapılan tahmin toplam seçmen üzerinden yapılır. Oysa seçim oy kullananlar arasında gerçekleşir. Dolayısıyla oy kullanmayacak olanlar da ankette yer alır. Bu da anketle seçim sonucu arasında ciddi bir farklılık ortaya çıkarır.Kamuoyu yoklamaları seçmen davranışı üzerinde etkili olurlar mı? Elbette olurlar. Taktik oylar, ikinci en iyiyi seçmeler, bloklar hep olası ya da beklenen seçim sonucu üzerine oluşur. Bugün birçok seçmen AKP'nin önünü kesmek için CHP'ye oy veriyor. Beğendiğinden değil, sadece karşıtlık
Gösterge Geçenlerde son büyüme verisi üzerine bir yazı yazdık. Yazı özetle iç talebe dayalı büyümenin dış açığa neden olduğunu, kısa vadede dış finansman sorunuyla karşılaşıldığını, sonunda da krize neden olduğunu işliyordu. Bu nedenle büyümenin ya yatırımla ya da ihracatla elde edilmesini savunduk. Kaldı ki yatırımla elde edilen büyüme (üretim kapasitesi büyüdüğünden) milli gelirde kalıcı bir genişleme yaratmakta. Bununla beraber, iç tüketime yönelik yatırım bile sonunda dış açık yaratabilir. Bu nedenle Türkiye gibi yapısal olarak dış açık veren bir ekonomide yatırımların da ihracata yönelik olması gerekir. Anneannem "Tam cahilden değil, yarı cahilden kork" derdi. Bu sözünü hiç unutmam. Gerçekten de tam cahil cehaletinin farkında olduğundan ahkâm kesmez, bir zararı da olmaz. Ama yarı cahil bir şeyler bildiğini sanıp atar tutar. Bu ülkenin başına ne geldiyse de mesleğini iyi bilmeyen bu yarı cahillerden gelmiştir. Bunun anlaşılmayacak bir tarafı yok. Nitekim Prof. Seyfettin Gürsel bu doğrultuda bir yazı yazmış. Yani çoğu uzman yazılanı anlamış. Ancak bunun bir istisnası da olmuş. Bir yazar büyümenin ana hedefinin tüketim olduğu varsayımıyla, kişi başına tüketimin artmaması