Piyasalardaki komediler

10 Ekim 2007

Gösterge Hiç aklımdan çıkmayan bir komedya mali piyasaların 1 Mart 2003'teki haliydi. Ertesi gün de sürdü. Amerikan ordularının sınırlarımıza yerleşerek, ülkemizden bizim de yardımımızla Irak'a savaş açmasına Türkiye destek vermeyince borsalarımız çökmüştü. Birçokları savaşa girmeyeceğimiz için Türkiye'nin geleceğinin karardığını, savaş fırsatının kaçırıldığını savundu. Kimileri hâlâ bunu savunuyor. Tabii tarihte kimi savaşlar o ülkelere gerçekten fırsatlar açabilir. Fakat savaşa giren bir ülkenin herhalde baştan borsalarının düşmesi ya da savaşa girmeme kararı almış bir ülkenin borsalarının rahatlaması gerekir. 1 Mart 2003'teki piyasaların halet-i ruhiyesini hatırladıkça gülerim. Ekonomide herkesin rasyonel davrandığı sanılır. Oysa bu doğru değildir. Ekonomi dünyasında son derece irrasyonel ya da mantık dışı davranışlar sıklıkla gözlenir. Öylesine ki, zaman geçtikten sonra dönüp bakarsınız ki, tam bir komedya yaşanmış. Bundan 10 yıl kadar önce bir bankanın genç yöneticilerine eğitim verirken hazine bölümünde çalışan biri bana gecelik faizlerin hiçbir biçimde bono faizlerinin üzerine çıkamayacağını anlatmaya çalışıyordu. Delikanlı ısrar ediyordu. Ben de faizlerin beklentilerden de

Yazının Devamı

Borsada yeni hedefler

9 Ekim 2007

Gösterge Yakın geçmişte borsanın bu noktaya gelişinde üç aşamalı bir sıçrama izlendi. Borsa önce ağustosun ikinci yarısında sürekli yükseldi sonra birdenbire 17 Eylül'de 51 bin düzeyinden 54 bin düzeyine sıçrayıverdi. Ardından da geçtiğimiz hafta perşembe ve cuma günleri bir defa daha sıçrama yaptı. Dün borsa yine yükselişteydi. Bunun nerelere varacağı merak edilebilir. Ağustos ayının ortalarında 45 bin olan borsa endeksi (İMKB-100) eylülün ilk haftasında 48 bin civarına gelmişti. Geçtiğimiz hafta cuma günü ise 56 bini aştı. Yani yüzde 25'e yakın bir artış gerçekleşti. Sadece cuma günü artış yüzde 3.5'e yakın oldu. Şimdi geldiğimiz noktada farklı hedeflerden ve çıtalardan bahsediliyor. Birçokları borsada yeni bir hedef olarak 65 bini telaffuz ediyor. Neden olmasın? Ancak bunu öngörebilmek için bazı iç ve dış etmenlere bakmak gerekiyor. Geçtiğimiz ay yurtiçinde değişen en önemli durum Merkez Bankası'nın faizleri 25 baz puan indirmesiydi. Borsadaki sıçrama bundan 4 gün sonra başladığına göre, yurtiçi faizlerin etkili olmadığı söylenebilir. Kaldı ki, böylesi bir karar beklenmiyordu. Yurtdışında ise en önemli gelişme, malum, 17 Eylül'de FED'in kısa vadeli borçlanma faizini 50 baz

Yazının Devamı

1 dolar 1 YTL olabilir

5 Ekim 2007

Gösterge Önce şunu belirtelim: Ünlü bir İngiliz iktisatçı meslektaşım tahminde bulunmamayı, ancak çok zorda kalınca da tarih vermemeyi salık vermişti. Yani eğer o tahmin tutmazsa sallama, savsaklama fırsatı bırakmamı söylemişti. 1 doların 1 YTL değerine düşmesi elbette mümkün. Ama bunun 2007 yılında mı, 2008 yılında mı, yoksa 2009 yılında mı olacağını bilemeyiz. Üstelik hiç de olmayabilir. Ancak belli koşullar gerçekleşirse, yani dolar diğer konvertibl paralar, özellikle de euro, karşısında değer kaybederse, YTL de tüm paralar karşısında değer kazanırsa bu gerçekleşebilir.Doların diğer paralar karşısında değer kaybedeceği birçokları tarafından öngörülüyor. Hatta kimileri 2008 yılı içinde doları euro karşısında 1.50 paritesine geleceği düşünüyor. Bu, YTL'nin dolar karşısında 1.13'e çıkmasını sağlayacaktır. Geri kalan yüzde 13'lük değerlenme de Türkiye'deki döviz dengelerine bağlı. 1 ABD doları 1.20 YTL'ye yaklaşınca YTL'nin değer kazanarak, hatta 1.20 çıtasını da kırarak 1 dolara eşitlenmesi tartışılmaya başladı. Peki, bu olabilir mi? Neden olmasın. Fakat bunun için belli şartlar gerekiyor. Döviz mevduatlarının rekor düzeylere tırmanarak 90 milyar dolara geldiği biliniyor. Yerli

Yazının Devamı

Merkez Bankası veri bağlısı mı, sanı bağlısı mı?

4 Ekim 2007

Gösterge MB Başkanı Yılmaz, sunumunda, bu kararda 3 etmenin rol oynadığını belirtti. Birincisi, enflasyondaki olumlu gelişmeler; ikincisi, iç talepteki gelişmelerin ılımlı olması ve üçüncüsü de uluslararası gelişmelerin elverişli hale gelmesi. Özellikle de ABD'de yavaşlamanın belirgin hale gelmesi, yani dünyada yavaşlamanın egemen olacağının görülmesi. Geçtiğimiz ay Merkez Bankası FED'den önce davranıp faizleri 25 baz puan indiriverdi. Pazartesi akşamı da MB yönetimi bazı ekonomistleri toplayarak bundan böyle faiz politikasındaki stratejisi hakkında bilgi verip fikir aldı. Ancak ayrıntıya inildiğinde tablo biraz daha karmaşık. Özellikle iç talepte son bir yılda belirgin bir yavaşlama görülse de, bu daha çok dayanıklı mal tüketiminde gözleniyor. Mesela işlenmemiş gıda ürünlerinde olsun, aktif fiyatlarının küresel fiyatlarında olsun belirgin bir düşüş henüz oluşmuş değil. Bu nedenle MB'nin, faizleri indirirken aceleci davrandığı da düşünülebilir.Kaldı ki, küresel sermaye akımlarının bundan böyle azalacağı sanılıyor. Mali sistem sıkışmış durumda. Nihayet eşik altı mortgage krizinin yarattığı hasarın ne denli büyük olduğu da bilinmiyor. Ama ortaya çıktıkça mali sistem daha da sıkışır

Yazının Devamı

Türkiye Malezya olur mu? -1-

2 Ekim 2007

Gösterge Malezya'nın 24.4 milyonluk nüfusunun sadece yüzde 55'i Müslüman. Nüfusun gerisi kalanı ise Budistler başta olmak üzere karışık. Oysa Türkiye nüfusunun belki yüzde 99'u Müslüman! Buna rağmen Türkiye'nin resmi dini yok, ama Malezya'nın resmi dini İslam. Malezya'daki Müslümanlar da (Türklerin çoğu gibi) ılımlı bilinen bir mezhebe, Hanefiliğe mensup. Türkiye bir cumhuriyet. Malezya çok partili demokratik sisteme dayalı bir konfederasyon ama aslında resmen bir krallık. İlginçtir, bu kral kimi zaman değişse de, başbakanlar uzun yıllar değişmiyor! Konfederasyonu oluşturan federal eyaletler de krallıkla yönetiliyor. İki meclisli bir parlamenter sistem uygulanıyor. Birinci meclis 69, ikinci meclis 180 üyeden oluşuyor. Malezya oldukça modernleşmiş bir Müslüman ülke. Ancak yıllardır İslamcı siyaset egemenleşiyor. Acaba Türkiye de Malezya gibi sonunda şeriat düzenine geçecek noktaya gelir mi? Baştan yanıtlayalım: Bize bir şey olmaz. Biz hamsi yemiş bir milletiz! İşte buna benzer cahilce yazılar bu ara ne yazık ki, bol bol yazılıyor. Oysa tehlike daha da büyük! Malezya'da İslam devlet yönetiminde önemli oranda etkili. Bu da ülkedeki İslami hareketin bir başarısı. Çünkü Malezya

Yazının Devamı

'Yeterli rezerv' ne kadar olmalı? 100 milyar dolar mı, 200 mü?

27 Eylül 2007

Gösterge Bundan sonra uygulanacak program hakkında ilk bilgi dünkü Milliyet ekonomi sayfalarında yer aldı. "IMF Türkiye'ye döviz rezervi şart getiriyor". Bunun üç tane nedeni olabilir. Birincisi, IMF YTL'yi (döviz kurunu) aşırı değerli bulabilir ve rezervlerin artırılması yoluyla YTL'nin değerinin düşürülmesi isteyebilir. İkincisi, 2008 yılında uluslararası piyasalarda oluşacak çalkantının boyutunda ürkerek bir sermaye çıkışının iç makro dengelere hasar vereceği kaygısıyla rezerv biriktirilmesi gerektiğini düşünebilir. Nihayet bundan böyle Türkiye'nin yapacağı tüm borçlanmalarda maliyetin düşük olabilmesi için yabancı finans kuruluşlarına borcun ödenme sorunu olmayacağının güvencesini gösterme olabilir. Sırasıyla değerlendirelim. IMF'nin Türkiye'nin değerli kur nedeniyle kaybettiği rekabet gücünden hiç endişe ettiği kanısında değiliz. Böylesi bir kanısı olsaydı, çok önceden bu talepte bulunurdu. Yani kurun yükselmesi için rezerv biriktirilmeyecek. Ancak rezerv hedefinin düzeyine göre elbette kurda değişiklikler oluşabilir. IMF ile stand-by anlaşması bu yılın sonunda tamamlanıyor. IMF ile şimdiye kadar yapılan anlaşmalar mali ve makroekonomik istikrar üzerine kuruluyordu. Ancak

Yazının Devamı

Türban serbestisi ekonomiye ne getirir?

26 Eylül 2007

Gösterge Ekonomik alanda konanlar da bu garnitürlerden. Zaten anayasanın ekonomik alanda bir açılım getirmesi de gerekmiyor. Anayasayla ekonomik kalkınma sağlansaydı ekonomi yönetimleri hukukçulara verilirdi. Ekonomik kalkınmayı sağlayan unsurlar bilgi, teknoloji ve sermaye birikimidir. Bunları da ne anayasa, ne de başka bir hukuksal düzenleme sağlayamaz. Nitekim hazırlanan anayasanın ekonomik konulardaki maddeleri ekonomistlere danışılmış değil. Üstelik dünyanın çoğu gelişmiş ülkesinin anayasasında ekonomik düzenlemeler yer almaz. Ama ülkemizde 1961 Anayasası'ndan gelen bir anlayışla toplumsal düzenin her kuralı anayasaya konmaya çalışılır. Sanki anayasaya konulursa işler garanti olur. Kalkınma mı istiyorsun? Koy anayasaya da kalkınalım misali. Yeni anayasanın asıl taslağı ortaya çıkmasa da kamuoyuna sızıyor. Aslına bakarsanız yeni anayasadan niyet belli.. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya çıkan buhran bahane edilerek başörtüsü kamu alanına sokuluyor. Gerisi laf-ü güzaf. Ama araya özgürlükçü birkaç garnitür de konuyor ki, ana yemek sırıtmasın! Gelelim değişikliklere. Mevcut Anayasa'nın 65. maddesi devlete, sosyal ve ekonomik alanlarda "mali kaynaklarının yeterliliği" ölçüsünde

Yazının Devamı

Dünya aynı hızda büyümeyi sürdürebilir mi?

25 Eylül 2007

Gösterge Öncelikle 1994-2006 dönemindeki dünya ekonomisinin büyüme performansına bakıldığında bunun ortalama yüzde 4 olduğu görülüyor. Yani son yıllardaki büyüme performansı yüksek olsa da, dünya ekonomisinde zaten daha önce yüksek sayılabilecek bir büyüme performansı gözleniyordu. Nitekim 1994-2000 döneminde de büyüme ortalama yüzde 3.8 düzeyindeydi. Dünya ekonomisi 2003-2006 döneminde ortalama yüzde 4,9 büyüdü. Son çıkan küresel dalgalanmaya kadar bu performansın 2007 ve 2008 yıllarında da sürmesi bekleniyordu. Ancak kriz çıkınca bunun düşeceği tartışılmaya başladı. Fakat daha sonra FED faizleri düşürmeye başlayınca yüksek büyüme performansı beklentisi yeniden güçlendi. Bu mantık açıkça dünya ekonomisindeki hızlı büyümeyi daha çok ABD'deki faiz düzeyine bağlıyor. Oysa gerçek biraz daha farklı.. İkincisi, ABD'nin dünya ekonomisi üzerindeki rolü artık abartılmamalı.. Kuşkusuz ABD ekonomisi dünyanın en önemli motoru. Çünkü dünyada en yüksek milli gelire ABD sahip. Ancak bu yapı giderek değişiyor. Başta Çin ve Hindistan olmak üzere, Asya ülkeleri dünya ekonomisinde giderek daha büyük paya sahip oluyor. Diğer bir deyimle, ABD'nin rolü azalıyor. Üçüncüsü faizlerle dünya ekonomisi

Yazının Devamı