Babacan’ın dönüşü olumlu. Hazine ve birçok önemli ekonomik birimin bağlanması Derviş modelini andırıyor
Ali Babacan’ın yeniden ekonomi koordinasyonundan sorumlu olması olumlu. Başbakan, Hazine’nin yanısıra diğer ekonomik birimleri de Babacan’a bağlamış. Bu gerekliydi ve Kemal Derviş modeline benziyor. Derviş de DPT dışındaki bütün ekonomik birimleri kendi uhdesinde toplamıştı. Bu kriz döneminde olumlu ve önemli. Diğer ekonomi bakanlıklarının kaldırılması, doğrudan makro ekonominin yönetimine daha önceden de bu görevde bulunmuş bir kişinin gelmesi son derece olumlu. Öyle anlaşılıyor ki, Başbakan, kriz döneminde ekonomi yönetiminin çok doğru gitmediğinin, kendisine doğru bilgiler verilmediğinin farkında. Buna göre bir revizyon yapmış. Yani daha önceki sorumlu ve yetkili kişiler hem bu konuda ikazda bulunmakta, hem de gerekli tedbirleri almakta yetersiz kalmışlar ki buna göre yeni reorganizasyon yapılmış.
Bir süredir burada bir eksiklik gözleniyordu. Küresel kriz konusunda birçok ülkede çok hızlı adımlar atıldı. Ama
Babacan’ın dönüşü olumlu. Hazine ve birçok önemli ekonomik birimin bağlanması Derviş modelini andırıyor
Ali Babacan’ın yeniden ekonomi koordinasyonundan sorumlu olması olumlu. Başbakan, Hazine’nin yanısıra diğer ekonomik birimleri de Babacan’a bağlamış. Bu gerekliydi ve Kemal Derviş modeline benziyor. Derviş de DPT dışındaki bütün ekonomik birimleri kendi uhdesinde toplamıştı. Bu kriz döneminde olumlu ve önemli. Diğer ekonomi bakanlıklarının kaldırılması, doğrudan makro ekonominin yönetimine daha önceden de bu görevde bulunmuş bir kişinin gelmesi son derece olumlu. Öyle anlaşılıyor ki, Başbakan, kriz döneminde ekonomi yönetiminin çok doğru gitmediğinin, kendisine doğru bilgiler verilmediğinin farkında. Buna göre bir revizyon yapmış. Yani daha önceki sorumlu ve yetkili kişiler hem bu konuda ikazda bulunmakta, hem de gerekli tedbirleri almakta yetersiz kalmışlar ki buna göre yeni reorganizasyon yapılmış.
Bir süredir burada bir eksiklik gözleniyordu. Küresel kriz konusunda birçok ülkede çok hızlı adımlar atıldı. Ama
Bugün 1 Mayıs. Benim küçüklüğümde 1 Mayıs’lar Bahar Bayramı olarak kutlanırdı. Sanırdık ki, 1 Mayıs bahardan yaza girildiği için her yıl kutlanır.
Okullar tüm öğrencileri toplar, kent dışına günübirlik piknikler düzenlerdi. Evlerimizde piknik yapmak için ne varsa toplar giderdik. Sanki bir kır bayramını kutlardık. Hava açarsa ne âlâ, yakantop oynardık.
O zamanlar bilmezdim ama 1 Mayıs’ın Bahar Bayramı olarak kutlanmasının bir gerekçesi de varmış. Avrupa’da (özellikle Cermen dünyasında) 1 Mayıs Hıristiyanlık öncesi paganlık döneminin bir geleneği olarak kutlanırmış.
Gündüzleri çiçek (flora) festivali, geceleri de cadılara karşı ateş yakılan Walprugis geceleri düzenlenirmiş. Peki, ama biz ne Cermendik, ne de pagan! Bizim gibi Müslüman Türk çocukları neden bu bayramı kutluyordu?
Hercai liberaller
Sonra 1970’lerin ikinci yarısına gelindiğinde aymaya başladık. 1 Mayıs’ın ne olduğu ortaya çıktı. Çünkü o yıllarda Türkiye’deki işçiler de sol
Küresel kriz ortaya çıktığından bu yana Türkiye’de IMF’yle anlaşma tartışılıyor. Fakat aradan 6 ay geçti, hâlâ anlaşma sağlanamadı. Her seferinde hükümet yetkilileri birkaç hafta içinde sonuca ulaşılacağını belirtiyor. Haftalar geçiyor. Ama yine de anlaşma oluşmuyor.
IMF ile anlaşmak zorunluluğunu bilmek gerek. Malum özel sektör geçmişte çok fazla dış borçlanma yaptı. 2009 yılında bu borçların 40 milyar dolarının geri ödenmesi gerekiyor. Borcun üçte biri bankalara ait ve bankalar bunun üçte ikisini dış piyasalarda yeniden borçlanabiliyor.
Ama borcun geri kalanının sahibi olan diğer kesim dış borçların (uzun vadeli kısmı) ödenmesinde ciddi sorunlar yaşıyor.
2009 yılı elbette IMF ile anlaşmadan da geçirilebilir. Ama bu takdirde hem kur çok yüksek düzeylere çıkar ve reel kesim bir ödeme sıkıntısına düşer, hem de buna bağlı olarak tüm ekonomi tıkanabilir. Eğer dış piyasalar canlı olsaydı, bütün çekilen acılara rağmen ihracatın hızlanmasıyla hasar
Hükümetin 2009 yılı büyümesine ilişkin ilk tahmini yüzde 4’tü. Uzun süre bu tahmininde direndi. Hatta Başbakan seçimlerde IMF’ye ümük sıktırmayacaklarını, düşük büyümeye asla razı olmayacaklarını savundu. Tam bir Davos edasıyla!
Sonra... Sonrası NATO Genel Sekreterliği seçimleri gibi oldu. Başında aslan, sonunda kedi..
Hükümet yüzde 4 diye ısrar ederken, IMF Türkiye ekonomisinin yüzde 1.5 büyüyeceğini öngördü. Zaten anlaşmayı engelleyen etmenlerden biri de bu çelişki oldu.
Geçenlerde hükümet AB için hazırladığı metne 2009 daralma tahminini yüzde 3.6 olarak koyunca tablo değişiverdi. Böylece Başbakan ümük sıkma işini IMF’ye de bırakmayıp kendisi üstlenmiş oluverdi. Ancak bu sefer IMF geçen hafta açıkladığı Dünya Ekonomik Görünümü raporunda Türkiye’nin ekonomik daralma düzeyinin yüzde 5.1’de kalacağını belirtti.
Ama bize kalırsa IMF tahmini de iyimser sayılabilir. Zaten IMF’nin tüm raporları
IMF’nin nisan ayına ait “Dünya Ekonomisine Bakış” (World Economic Outlook) raporu çarşamba akşamı yayımlandı. IMF, 2009 yılında dünya ekonomisinin yüzde 1.3 oranında daralmasını bekliyor. Yani artık ciddi bir ekonomik daralma konusunda hemen herkes hemfikir. Oysa geçen yıl dünya ekonomisi yüzde 3.2, daha önceki yıl da yüzde 5.2 büyümüştü. Demek ki, kriz birdenbire değil, göstere göstere gelmiş.
IMF gerektikçe tahminlerini revize ediyor. Temmuz ayında 2009 yılı için yaptığı büyüme tahmini yüzde 3 düzeyindeydi. Dünyanın tüm büyük ekonomilerinde büyüme bekliyordu. Sonra ekimde işler karışmaya başlayınca revizyon yaparak, yüzde 0.9 daralma bekler oldu. Aradan 6 ay geçti; şimdi IMF küresel ekonominin yüzde 1.3 düzeyinde daralacağını öngörüyor.
Dünyanın en büyük ekonomisi hâlâ ABD. Neredeyse dünya ekonomisinin dörtte birini oluşturuyor. IMF, ekimde ABD ekonomisinin yüzde 0.7 daralacağını bekliyordu. Ama artık krizin daha derin olduğunu anlaşmış
Tarih 22 Ekim 2008, Milliyet, başlık: “Hükümetin tedbirleri beyhude.” “Doğrudur; yurtdışında Türklerin epeyce parası var... Ancak bu paranın Türkiye’ye gelmesini beklemek abesle iştigalden başka bir şey değil. Çünkü yurtdışına para sadece vergi için çıkarılmaz. Yurtiçinde stopajı kaldırarak yahut küçük, tek defaya mahsus bir vergiyle de bu paranın bir kısmının gelmesini beklemek hayal olur. Bu paralar büyük mevduatlardır ve gizlenmek için gitmişlerdir. O nedenle kolay kolay kimse parasını getirmeyecektir.
Tarih 29 Ekim 2008, Milliyet, başlık: “Hükümet ya yanlış yapıyor ya da geç kalıyor.”
“Bir başka konu da (çoğunluğu İsviçre’de olan) yurtdışındaki paralar... Fakat bu paraların gelmesi olanaksız. Beyhude hayallerle zaman geçirilmemeli.”
Tarih 21 Kasım 2008, Milliyet, başlık: “Neden dış kaynağa ihtiyaç var?”
“Tevatür muhtelif... Bizim tahminimize göre, bu 60-70 milyar dolar. Fakat bunlar artık sadece defterde görünmekte. Diğer bir
CNBC-e televizyon kanalı 2002 yılından bu yana hem Tüketici Güven Endeksi’ni hem de Tüketim Endeksi’ni yayımlıyor. Bunları yakından izliyoruz. Çünkü bize büyüme konusunda isabetli öngörüler sağlıyor.
Son açıklanan mart ayı verisinden tüketimin yüzde 22.9 arttığı görülüyor. Gerçekten olağanüstü! Gerçi mevsimsel etkiler arındırıldığında artış yüzde 8.7’ye iniyor ama yine de bu dikkat çekici. (Demek her mart ayında tüketim artış gösteriyormuş.)
CNBC-e bir yıldan beri tüketim endeksinin giyim, gıda ve ev eşyası olarak alt kalemlerini yayımlıyor. Gıdada pek bir artış gözlenmiyor. Hatta çok küçük bir azalış bile var. Giyimde de artış sınırlı kalmış; yüzde 1.2.
Artış dayanıklı mallarda
Ancak ev eşyasında artış bir önceki aya göre tam yüzde 48! Hele binek otomobillerde tüketim (satış) artışı yüzde 180’i geçiyor. Bunun da mevsimsel etkileri arındırıldığında artış yüzde 56’yı buluyor. Bu da gösteriyor ki, konut hariç