Ocak - temmuz döneminde geçen yıla göre ithalat yüzde 45 artmış. Oysa ilk altı ayda bu artış yüzde 32ydi. Temmuz ayında beklenenden daha fazla ithalat gerçekleştiği için herkes pek bir kaygılandı. Elbette bu veriler ilk bakışta olumlu değil. Yani ithalatta belli bir dengeye yönelme gözlenmiyor.Ancak verilerin ayrıntısına girmek gerekiyor. Haziran ayında yatırım malları ithalatı geçen yılın ilk 6 ayına göre yüzde 84 artmıştı. Temmuz verileriyle birlikte bu artış yüzde 76ya düşmüş. Ara malları ithalatı ise haziranda geçen yılın ilk 6 ayına göre yüzde 32 artmışken, temmuzda bu artış yüzde 30.5e düşmüş. Kısacası, yatırımlarda bir doyuma ulaşılması olasığı gözleniyor. Nitekim dün açıklanan CNBC Tüketici Güven Endeksi de geçen aya göre yüzde 9.3 düştü ve bunda beklentilerdeki kırılma etkili oldu.Temmuzda tüketim malları ithalatının düşmediği görülüyor. Yine yüzde 109 artış! Ancak CNBC anketine göre ağustosta gerek Tüketici Güven Endeksi, gerekse Tüketim Eğilimi Endeksi (Yüzde 7.4) ciddi biçimde düşmüş. Diğer bir deyişle ağustosta ithalat düşebilir.Gelelim ithalatın artış nedenlerine. Rakamlar, asıl etmenin birikimli iç talep olduğunu açıkça destekliyor.Aşağıdaki tabloda ithalatta ilk 7
Bir yıl önce iç tüketimin canlanacağını, bunu da CNBC - enin Tüketici Güven Endeksinden izlediğimizi söylemiş, kimseye anlatamamıştık. Şimdi ortaya çıktı. Ama bu kez de ortaya abartılı bir kaygı çıktı.1) Cari işlemler açıkları yılın ilk yarısında hep daha fazla açık verir. İkinci yarıda ise bu azalır. Özellikle 2004 yılında turizm çok ciddi bir sıçrama yaptığı için bu daha da belirgin olacak. Bu nedenle, şu anda oluşan açığın ikinci yarıda sürmesini beklemek abestir.2) Cari işlemler açığı temel olarak ithalattaki patlamadan kaynaklanıyor. İhracatta ise sorun yok, artmaya devam ediyor. Sorun kurda olsaydı, ihracat da duraksardı. İthalattaki artışın nedeni ise canlı iç talep.3) Tüketim malları ithalatının artması dört yıldır ertelenen ihtiyaçlardan kaynaklanıyor. 2001den bu yana alınmayan otomobil ve beyaz eşya şimdi alınıyor. Ve bu da rakamlara yansıyor. Bu yıl belki de milli gelirin yüzde 3ü kadar araba ithal etmiş olacağız. Bu aynı zamanda ithalatın yüzde 16sı. Ancak insanlar yılda 2 kez araba almazlar. Bu trend azalacaktır. Nitekim, temmuzda ve ağustosta araba satışları yarı yarıya düşmüştür.Tüketim malları gibi yatırım malları da hızla artıyor. Aynı nedenle. Yıllardır ertelenen
Merih Beyle ilk tanışmamız doçentlik jürimde olmuştu. Amansız ve tavizsiz olduğunu duyuyor ve jüriden çekiniyordum. Üstelik jüride sanki ekonominin şöhretleri buluşmuştu. Emre Gönensay, Taner Berksoy, İlker Parasız ve İsmet Ergül. Jüri haliyle ODTÜde toplandı. İki aday daha vardı. Sabah jürinin kapısına gittiğimde diğer iki adayın, tahminleri yanıltmayarak, kapıdan döndüğünü gördüm. Sıra bana geldiğinde heyecanım bayağı artmıştı. Merih Bey kapıdan karşıladı. "Sizinle bir türlü tanışamadık" dedi. "Dur bakalım" dedim, kendi kendime. Sonra yayınlarımdan bahsetti. Bunlar için tanışmak istemiş. Rahmetli Merih Bey beni epeyce methetti, ama benim heyecanım dinmemişti. Yerime otururken yanlışlıkla koltuğun koluna oturmuştum.Sonra Merih Bey sormaya başladı. Jürinin hakimi de oydu. Her soru 10 dakika sürüyor, ikinci dakikadan sonra ben zaten takip etmekte zorlanıyordum. Karmaşık senaryolar düzenliyor, yorumlamamı istiyordu. Bana sorduğu belki on sorunun sekizinde çuvalladım. Ama Merih Bey kararlıydı. Ben de doçent oldum.İki yıl sonra ABD hükümeti tarafından Salzburgda düzenlenen bir konferansa Türkiyeden ikimiz davetliydik. Konu özelleştirmeydi. Merih Bey liberal bir iktisatçıydı. Haliyle
Şimdi olaya teker teker bakalım. Yargıtay Başkanının bir dosyaya ilişkin meşru mekanizmalar dışında davalıyla ilgili bir beyanda bulunması ya da bu tarafla ilişkiye girmesi elbette doğru sayılamaz. Ancak Yargıtay Başkanının bir menfaat elde ettiğine ilişkin herhangi bir bulgu bulunmuş değil. Doğru dürüst bir iddia bile yok. Üstelik bunun gerekçesi de yok. Çünkü Çakıcı temyiz sürecinde beraat etmemiş. Aksine cezasının artması yönünde karar verilmiş. Peki o zaman iki haftadır basında bu olay neden bu kadar tartışılıyor?Başka bir bakış, bu kadar baskıya rağmen kamuoyu Yargıtay Başkanının yolsuzluk ilişkisi içinde olduğuna ikna olmuş görünmüyor. O zaman da tüm tartışmanın yanlış bir eksende sürdüğü ortaya çıkıyor. Ve anlamsızlaşıyor. Buna rağmen savcılığın olaya el koyarak kovuşturma başlatması en sağlıklısı. Ak - kara ortaya çıkacak.Ancak asıl gözlerden kaçan konu, MİTte çalışan bir kamu görevlisinin Yargıtay Başkanıyla ilişkiye girmesi. MİT - mafya ilişkisi üzerine gidildiği takdirde istifa etmesi gereken elbette Yargıtay Başkanı değil. İşte medyanın nafile tartışmasının da nedeni bu. Üstelik Yargıtay Başkanı hakkında henüz olumsuz kanılar oluşmasa da, MİTin devletin bir istihbarat
Sonuç gerçekten olumlu mu olacak? Bunu şimdiden bilmek mümkün mü?Evet. Yakında Komisyonun ilerleme raporu yayımlanacak. Nitekim bu rapordan bazı bölümler basına sızmaya başladı bile. Bazı uyarıların yer aldığı anlaşılıyor. Buna rağmen bürokratlardan oluşan Komisyonun Türkiyenin tam üyeliğine sıcak baktığı, liderlerden oluşan Konseyin ise biraz daha mesafeli olduğu biliniyor. Daha doğrusu bazı ülkelerin daha sıcak, bazısının ise mesafeli olduğu biliniyor.Kimler sıcak değil?Bu zaman zaman değişiyor. Ama Lüksemburg, Danimarka, Avusturyanın olumlu bir duruşa sahip olduğu söylenemez. Bunu alenen belirtemeseler bile... Almanya konumu ise farklı. Bu ülke aslında işi "özel bir üyelik statüsü" ile geçiştirmek istiyor. Her ne demekse!O zaman aralık öncesi tüm raporlar olumlu olacak?Genel hava olumlu olacaktır. Ancak zaten Türkiye diğer tüm namzet ülkelere göre daha hazır durumda. Özellikle Kopenhag siyasi kriterleri açısından. Maastricht kriterleri açısından da ciddi bir gayret gösteriliyor.Türkiyeye bir müzakere tarihi verilirse ekonomik dengeler birden düzelir mi?Hayır ama böylesi bir beklenti oluşmuş durumda. Asıl risk, bir tarih verilmezse olur. Beklentilerin tersi yönündeki gelişme çok
Kurdaki bu son artış sadece yabancı fonların çıkışından mı kaynaklandı?Bazı fonların yanı sıra yurtiçindeki ithalatçının ya da döviz borcu olan kesimlerin döviz talep ettiği de görülüyor. Ama gerçek neden, cari işlemler açığına bağlı olarak sonbaharda kurun hızlanma beklentisi. Bu beklenti olmasa yabancılar da çıkış yapmazdı.Sonbaharda neden kur hızlanacaktı?Sözde cari işlemler açığı sonbaharda belirginleşecek ve döviz talebi kurda düzeltmeye neden olacaktı. Malum yaz aylarında ise bu olanaksız çünkü işçi ve turizm dövizleriyle döviz açığı değil, fazlası bile oluşuyor.Peki bu yanlış mı? Evet. Çünkü eylülde de cari işlemler fazlası olacak. Ekim ayında ise ithalat iyiden iyiye soğumuş olacak. Daha sonra aralıkta ise ABden olumlu bir yanıt bekleniyor. Yani yabancı sermayeyle sıcak paranın akması bekleniyor.İthalat gerçekten soğuyor mu?Tabii. Örnek verelim. Uluslararası ticaret ve muamelelerden alınan, mesela gümrük ve ithalden alınan vergiler (trilyon TL) aşağıdaki tabloda görülüyor. Son ay toplanan vergilerde ciddi bir düşüş var. Anlaşılan tüketim malları ithalatı düşmeye başlamış bile.İç tüketimde bariz bir düşme yaşanıyor mu?Kesinlikle. Öncelikle CNBC - enin derlediği Tüketici
Geçen hafta ya petrolün varili 50 doları geçerse, diye yazmıştık. Şimdi varilin fiyatı 50 dolara yaklaştı. Ve herkes endişelenmeye başladı. Bize sık gelen soruları yanıtlayalım. Bir süredir petrol fiyatları soluksuz yükseliyor. Ancak aslında fiyatlar reel olarak 1974 düzeyinin çok gerisinde. 1974 petrol fiyatı bugüne getirildiğinde 70 dolar ediyor. Buna rağmen asıl sorun, fiyatların birdenbire yüzde 66 oranında artması. Hem siyasi, hem ekonomik, hem de psikolojik nedenleri var. Siyasi nedeni iki türlü. Birincisi, Iraktaki rahatsızlıklar sürüyor. Bir türlü istikrar sağlanamayınca beklenen Irak petrolü de devreye giremedi. İkincisi Suudi Arabistanda terör riski sürüyor. Özellikle bu riske dayanarak, yani kuyular, ya da borular bombalanır, diye spekülasyonlar yapılıyor. Tabii bu da işin psikolojik yanı. Üstelik Rusyadaki yolsuzlukla ilgili gelişmeler buna tuz biber oldu.Ekonomik nedenlere gelince. Arz artsa bile, talep daha hızlı artıyor. Çin ve Hindistan giderek daha fazla petrol tüketiyor. Rezervleri düşük bazı ülkeler de arzı artırmama konusunda ısrar ediyor. Unutmayalım; petrol fiyatları son on yıldır artış göstermeseydi, Rusya bu kadar hızlı toparlanabilir miydi? Petrol
Dün kredi değerlendirme kuruluşu Moodys, Türkiyenin makro dengelerine ilişkin bir açıklama yaptı. Açıklamada Türkiyenin ekonomik dengelerindeki iyileşme ABye tam üyelik için yapılan reformlara bağlanıyor. Ancak Moodyse göre bu süreç 2-3 yıl alabileceği için dengelerin daha kırılganlaşabileceği ikaz ediliyor. Mesela büyüyen cari açıkların, büyük boyutlu devalüasyona neden olarak borç-milli gelir oranını yüzde 67den yüzde 100ün üstüne sıçratabileceği belirtiliyor. Moodysin Türkiye analisti Kristin Lindowu kutluyoruz! Açıklama dün piyasalarda ikinci bir ciddi dalgalanma yarattı. Kurun yukarı hareketi zarar verici bir şey değil. Ama analizler doğru değil.Aslında kredi değerlendirme kuruluşları da derecelendirilse çok iyi olur. Çünkü zaman zaman bayağı yanlış değerlendirmeler yapıyorlar. Mesela aralıkta ABden tarih alınamayacağı kanısının nereden çıktığı belli değil. Bunu destekleyen hiçbir veri yok. Aksine AB aralıkta Türkiye için müzakere tarihi vermeye mecbur. AB devletlerini sıkıntıya sokan da bu hayır diyememe zorunluğu.Gelelim cari işlemler açığına. Kur düzeltmesiyle döviz gelir - gider dengesinin sağlanamayacağını her ciddi iktisatçı bilir. Defalarca yazdık; ithalat iç talebin