Faizler düşük mü, yüksek mi?

19 Ağustos 2004

Gerçekten reel faizlerin inanılmaz düzeyde olduğu biliniyor. Faiz deyince aklımıza hem MBnin gecelik faizleri gelmeli hem de bono faizleri. Bono faizleri Hazinenin borçlanma maliyetini, gecelik faizler ise MBnin enflasyonu önleme aygıtını oluşturuyor. Gecelik faizler şu anda yüzde 22. Yani bileşik hesaba vurursak, MB yüzde 24.5 faiz ödüyor. Aylık enflasyonun yüzde 1in altına indiği bir yapıda aylık faizin yüzde 2 olması elbette çok yüksek. Yani MB çok sıkı bir para politikası uyguluyor. Buna rağmen yükseltebileceğini açıklaması ise biraz şaşırtıcı.Gelelim esas olarak beklentilerin belirlediği bono faizlerine. Bir süreden beri nominal bileşik faizler yüzde 26 düzeyinde seyrediyor. Oysa bononun faiz getirdiği süreçte enflasyon olsa olsa yüzde 8 olacak. Yani yüzde 17lik bir reel faiz söz konusu. Ve bu çok ciddi bir reel maliyet. Özellikle enflasyonun bu denli düştüğü bir yapıda bu reel faiz düzeyi sürdürülemez. İşte bakanların şikayet ettiği konu da bu.Demek ki, bazı şeyler ters gidiyor. Reel faizler üç etmenden yükselebilir. Birincisi, ortada güven yoktur. İstikrara ve enflasyonun düşeceğine dair güven olmayınca, reel faizler de yüksek olur. Yani riskler yüksektir. Piyasalar

Yazının Devamı

Not arttı, ama piyasalar pek etkilenmedi

18 Ağustos 2004

Dün sabah piyasalarda bono bileşik faizleri yüzde 26 düzeyindeydi. Açıklamayla birlikte faizler yüzde 25in altına indi. Döviz piyasasında ise sabaha göre 5 bin lira, öğlene göre de 8 bin lira kur gevşedi. İşte bu iki parametreye, özellikle de bono bileşik faizlerine baktığımızda gelişmenin yetersiz olduğu açık. Bono bileşikleri dört ay önceki düzeyine bile gelmedi.Önce Standard & Poors açıklamasını değerlendirelim: "S & P, Türkiyenin yerel ve yabancı para cinsi notlarını sırasıyla BB ve BB -ye yükseltti; görünüm durağan."Not artırımı Türkiyenin makroekonomik istikrara yönelik ilerlemesini yansıtıyor."Ancak yüksek borcun düşürülmesi için hükümetin mevcut IMF programındaki hedefe yakın bir faiz dışı fazlaya bağlı kalması gerekecek."Yüksek reel faizler, zayıf gelir tabanı ve büyük sosyal güvenlik açıkları mali esnekliği sınırlıyor."IMF ile 2005 - 07 arası yeni bir program ve AB müzakerelerinin 2005te başlaması güçlü bir siyasi çapa sağlayacak."Cari açık 2004 ve 2005te % 3.5 - 4.0e çıkabilir, ancak dalgalı kur ve uluslararası rezervler yeni bir kriz riskini dengeler."AB ile müzakerelere başlamadaki ilerleme ve kamu maliyesinin daha güçlenmesi yeni not artışına yol açabilecek."Mevcut

Yazının Devamı

Cari açık karabasanı

17 Ağustos 2004

Cari işlemler açığının bu denli büyük boyuta varması herkesi kaygılandırıyor. Birkaç ay önce herkes çok iyimserdi. Her şeyin iyiye gittiği yönünde bir inanç yayılmıştı. Enflasyon düşüyor, büyüme artıyor ve önemli bir sorun da görünmüyordu. Oysa okuyucularımız hatırlayacaklardır; bundan bir yıl kadar önce dış dengede rahatsızlıklar çıkabileceğini ikaz ediyorduk. Şimdi konuyu bir uzmanla söyleşi biçiminde sürdürelim. Büyüme çok hızlanınca yatırım ve tüketim malları ithalat talebi patladı. Tabii dünyadaki demir - çelik ve petrol fiyat artışları da sorunun katmerlenmesine neden oldu. Yani, cari açığın nedeni belli: Artan ithalat! Yoksa döviz gelir kalemleri olarak hem ihracat hem de turizmde gelir artışları beklenenin çok üstünde. Açık neden bu kadar yükseldi? Evet, yaz aylarında turizm ve işçi dövizi gelirleri cari açığın kapanmasına elveriyor. Bu nedenle açık düşecektir. Kaldı ki, yaz aylarına doğru ithalatın da doyuma ulaşma eğilimine girdiği gözleniyor. Nitekim, en büyük kalem olan otomotivde bir yavaşlama söz konusu. Nihayet şunu da belirtelim: Ekonomide ilk altı ayda oluşan büyüme eğilimi ikinci yarıda yavaşlayacak görünüyor. Cari açık düşebilir mi? Kesin bir rakam verilmesi

Yazının Devamı

2005 konjonktürü için üç varsayım

13 Ağustos 2004

Ekonomik tablonun tümüne bakıldığında 2004 yılında iki iyi giden gelişme oldu. Biri, ekonomik canlanma, diğeri düşen enflasyon. Tabii bir türlü düzelmeyen olgular da oldu. Ama iyi giden yanların bile 2005 yılında sürdürülebileceğinin değerlendirilmesi gerekiyor.Piyasalarda 2005 yılına ilişkin üç varsayım var. Bunlardan ilki, aralıkta şu veya bu biçimde müzakere tarihinin verileceği. İkincisi, ABD ekonomisinin öncülüğünde dünyada canlanmanın başlayacağı. Ve buna bağlı olarak da ABDde faizlerin artacağı. Üçüncüsü de, IMF ile üç yıllık yeni bir stand - by anlaşmasının imzalanacağı. Piyasalar her üç konuda da en iyimser varsayıma dayanarak hareket ediyor.Sondan başlayalım. IMF ile yeni bir stand - byın gerçekleşmek üzere olduğu görülüyor. Ve bu sadece IMF tarafından arzulanmıyor. Türkiye de bunu istiyor. 2005 ve 2006 yılında IMFye geri ödenmesi gereken borcun, cari işlemler açığının bu boyuta ulaştığı bir dönemde, ciddi sorunlar çıkarabileceği aşikar. Makro dengeler bozulabilir. Üstelik reel faizlerin bu denli yüksek seyrettiği bir ortamda programın IMFsiz sürdürülemeyeceği açıkça görülüyor.Gelelim ikinci varsayıma. Bu hafta ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Alan Greenspan, daha

Yazının Devamı

Benzine zam kaçınılmaz mı?

12 Ağustos 2004

Gerçi son bir yılda benzin fiyatları petroldeki fiyat artışından çok geride kaldı. Mesela yılbaşına göre perakende benzine yüzde 18 zam yapıldı. Oysa daha 6-7 ay önce petrol fiyatları dünyada 30 dolardan aşağıdaydı, şimdi ise 45 dolar. Yani petrol fiyatında yüzde 50ye yakın bir fiyat artışı oldu ve bunun yüzde 23ü tüketiciye yansıtılmadı. Bu nedenle yapılan zam aslında yetersiz. Diğer bir deyimle, şu anda alınan vergilerden feragat edilerek bu fiyat sürdürülüyor. Önceki gün benzine yüzde 5 zam yapıldığı açıklandı. Yıllık enflasyon hedefinin yüzde 12 olduğu bir ortamda bu elbette azımsanamaz. Üstelik, benzine yapılan zam diğer zamlara benzemiyor. Hemen her malın içine maliyet olarak girdiğinden maliyet enflasyonuna neden olabiliyor. İşe tüketici tarafından bakarsak resimler farklılaşıyor. Mesela dolar bazında benzinin litresi 2001 yılında 1 dolar kadardı. Şimdi ise 1 dolar 30 sent. Olaya satın alma gücüyle bakılırsa, 2001 yılına göre benzin fiyatının yüzde 3 daha pahalı hale geldiği gözlenir. O tarihten bu yana yüzde 64 enflasyon oldu, ama benzin fiyatı yüzde 67 arttı.Ancak doğru yaklaşım satın alma gücüne göre değil, dünya fiyatlarına göre iç fiyatları ayarlamaktır. Çünkü ödeme

Yazının Devamı

Ya petrolün varili 50 doları aşarsa... (1)

10 Ağustos 2004

Petrol üreticileri önce üretim kotalarını yükselterek, sonra kotaları kaldırarak fiyatların yükselmesini önlemeye çalıştılar. Fakat başarıya ulaşamadılar. Yani arzın artırılmasıyla fiyatın düşmesi sağlanamadı. Demek ki, sorun arz eksikliği değildi.Petrol fiyatlarının artışı farklı nedenlere bağlanıyor. Birincisi, artan talep. Dünyada daha fazla petrol üretiliyor ama daha fazla da tüketiliyor. Bu yeni talep özellikle Çin, biraz da Hindistandan kaynaklanıyor. İkinci görüş, riskler. Petrol üretiminde kesinti olacağı beklentisiyle spekülasyon yapılıyor. Mesela Suudi Arabistana terör saldırısı düzenleneceği beklentisiyle fiyatı yukarı itmek isteyen oyuncular bulunuyor. Bir diğer görüş Irak petrollerinin kısa sürede devreye gireceği beklentisinin ortadan kalkmasının etkileri. Yukos skandalının da fiyatlarda etkili olduğunu savunanlar var. Yukosun maliyeyle sorunları çıkınca petrol üretiminde aksaklık yaratabileceği endişeleri yaygınlaştı, bu fiyatları yukarı zorluyor.Geçen hafta OPEC Başkanı ve Endonezya Petrol Bakanı Purnomo Yusgiantoronun önceki açıklamasını düzelterek, günlük üretimde 1 - 1.5 milyon varil ek kapasite bulunduğunu açıklaması da fiyatlarda kalıcı bir düşüş yaratamadı.

Yazının Devamı

Cari açığa alınacak önlem

6 Ağustos 2004

Birincisi, cari işlemler üzerinde kurun etkisi denildiği gibi gecikmeli değil, sınırlıdır. Çünkü cari işlemler açığını belirleyen en önemli etmen, ithalat olarak beliriyor. İthalatın da temel olarak iç talepten arttığı biliniyor. Yani ithalat artışı düşük kurdan kaynaklanmıyor. Bununla beraber bu iç talep artışı da abartılmamalı. Cari açık geçen yıla göre yüzde 100 artmış görünse de, ithalattaki artış daha az. Üstelik ithalat artışının kendi içindeki oluşumuna baktığımızda yatırım malları ile tüketim mallarının yoğun olduğunu görüyoruz. Oysa ara malları ithalatı daha sınırlı artıyor. Yani uzun yıllardır eksik kalan yatırım gereği tamamlanıyor. Diğer yandan da iç tüketimde ciddi bir patlama yaşanıyor.Rakamları tekrarlayalım. Ocak - haziran döneminde yatırım malları ithalatı geçen yıla göre yüzde 84 artmış. Oysa ara malları ithalatı yüzde 32. Demek ki, doğrudan iç üretimden çok, yıllardır eksik kalan kapasiteyi büyütme eğilimi egemen. Ancak tüketim malları ithalatına baktığımızda durum farklılaşıyor. Tüketim mallarındaki artış yüzde 109! İthalatın kendi içinde mal bazında artışlara baktığımızda görünen manzara ise şöyle özetlenebilir: Belli mallarda aşırı artışlar var. Bunlar büyük

Yazının Devamı

Kayıt dışı ekonominin boyutu

4 Ağustos 2004

Oysa zaman zaman bazı bilim adamları televizyonlarda tüm kayıt dışı ekenomiyi kara para olarak niteliyor. Bereket bunların çoğu ekonomist değil. Bir başka örnek verelim. Feministlere göre ev kadınları evde birçok iş yapıyor ama ücret alamıyor. Yani ortada kayıt dışı ekonomi var. Bazı uçuk feministler de erkeğin kadına ücret vermesi gerektiğini savunuyor. Gerçi bu ücret ödenir, vergisi ödenmezse kayıt dışı gelir olur, ama kara para olmaz.Her ülkede belli ölçüde kayıt dışı ekonomik faaliyet oluyor. Bahçede yetiştirip yediğiniz domates bile pazardan geçmediği için kayıt dışı. Ama aslında milli gelirin bir parçası. Ülkemizde DPTnin yaptığı tahminlere göre milli gelirin yüzde 25 ile 33ü arasında bir büyüklükte kayıt dışı ekonomi var. Yani aslında ülkemizde gerçek gelir üçte bir oranında daha fazla. Gelelim kara paraya. Kara para, hukuk dışı yollardan elde edinilen paradır. Yani aslında ortada yasak olan bir ekonomik faaliyet vardır. Mesela yolsuzluk, kaçakçılık ya da rüşvetle edinilmiş tüm gelirler kara paradır. Her kara para elbette kayıt dışıdır. Kaçakçılıkla elde edinilen paranın beyanı olamaz. Ama her kayıt dışı gelir, kara para değildir. Kara paranın hesabı hakkında ekonomi

Yazının Devamı