Nihayet?

23 Aralık 2004

1. 2005te yıl sonuna dek "örtük enflasyon" hedeflemesine geçiliyor.2. Merkez Bankasının döviz piyasasındaki rolü tekrarlanıyor. Kısaca ters dolarizasyon sürecine müdahale gereği açıklanıyor.3. 2004 sonunda hissedilmeye başlanan likidite azalmasının 2005 yılında da artarak devam etmesi durumunda Merkez Bankasının buna müdahale biçimi izah ediliyor.Önce açık enflasyon hedeflemesini açıklayalım. Açık enflasyon hedeflemesi, yöntemi ve araçları önceden açıkça ilan edilen ve ara göstergeleriyle de izlenen, anti enflasyonist politika. Bu politikanın uygulamadaki başarısı da mali politikadaki başarıya bağlı. Oysa ülkemizde kamu borcu hala bu konuda önemli bir baskı yaratıyor ve MB de bir türlü açık enflasyon hedeflemesine geçemiyor.Anlaşılıyor ki, 2005 yılında mali disiplin başarılı biçimde devam eder ve kamu borcu da milli gelirin belli bir oranına inerse, 2006 yılında açık biçimde enflasyon hedeflemesine geçilebilecek. Ancak böylesi bir programın henüz ayrıntıları açıklanmış değil.Raporda ikinci göze çarpan nokta ise; faizlere ilişkin izlenecek strateji. Bundan böyle faizlerin gelişigüzel değil, Para Politikası Kurulunun aylık mutat toplantıları sonucu saptanacağı belirtiliyor. Bu da

Yazının Devamı

Bu bütçe tutar mı?

22 Aralık 2004

Yine de bazı indirimler çok önemli. Özellikle gıda, sağlık ve eğitim harcamalarındaki yüzde 10luk bir indirim sosyal adalet bakımından olumlu bir adım olarak yorumlanmalı. Fakat doğrudan vergileri indirme anlamını taşıyan Kurumlar Vergisini yüzde 33ten 30a indirmek, Gelir Vergisini de yüzde 45ten 40a çekmek aksine sosyal adalet bakımından olumsuz. Çünkü vergi yükü zaten dolaylı vergilerde. Yani toplumun tümünde. Çok kazanandan çok vergi alma anlamını taşıyan doğrudan vergileri indirmek ise tam aksine adaleti zedeleyecek nitelikte.Şu anda Mecliste bütçe müzakereleri sürüyor. Bu vergi indirimlerinin bu süreçte bütçeye olası etkileri hesaplandı mı, yahut ne çıktı, ne denli hesaplandı bilemiyoruz.Aslına bakarsanız bu ara bütçeyle ilgilenen bile yok. Herkesin kafası ABde. Eh, ne de olsa Avrupalı oluyoruz, bütçeyi kim takar? Oysa AB üyeliğine daha çok var. Ve bu sürede hem mali dengeleri sürdürmek gerek, hem de yüksek bir büyüme sağlayarak AB ile ekonomik uyumu sağlamak.2004 bütçesi gerçekten gayet başarılıydı. Özellikle kamu harcamaları hedefe çok yakın gelişti. 2004 yılı için tasarlanan bütçe harcamaları 141 katrilyondu. Yıl sonunda bunun 143 katrilyonun altında gelişeceği sanılıyor.

Yazının Devamı

ABnin yedeğine alınmak

21 Aralık 2004

Gerçekten ABye tam üyelik Türkiye için yegane hedef. Ancak bu hedefe ulaşacağımızın bundan böyle kesinleştiğini düşünürsek yanılırız. Çünkü 17 Aralıkta elde edilen sonuç hiç de öyle abartılacak kadar başarılı değil.Birincisi, Türkiyeye kesin bir üyelik önerilmemiştir. Her an tek taraflı olarak itiraz hakkı kullanılabilir veya müzakereler durabilir. Üstelik müzakerelerin sonuçlanacağı tarih de belli değildir. Yani açıkça işlerin uzatılması eğilimi görülmektedir. Kaldı ki Türkiyenin sosyoekonomik verileri bu sürecin oldukça uzun süreceğini göstermektedir. Her ne kadar Başbakan Erdoğan "Hırvatistana da geçerli" dese de, bu koşul şimdiye dek bir tek Türkiyeye önkoşul olarak sunulmuştur. Yani, Türkiyeye ayrımcı bir muamele yapılmıştır.İkincisi, Türkiyeye serbest dolaşım hakkı tanınmamaktadır. Hem de süresiz olarak. Bu son derece önemlidir, çünkü ABnin temel felsefesi sermaye ile emeğin serbestçe dolaşımına dayanmaktadır. Bu hak tanınmıyorsa, ayrımcılık yapılıyordur ve "Türkiye ABye tam üye olamıyor" demektir. Tam üye olamayan bir ülke de olsa olsa özel bir üyelik statüsü kazanmıştır. Her ne kadar Türkiyeye "tam üyelik verilecek" dense de, fiilen "tam olmayan bir üyelik" elde edilmiş

Yazının Devamı

Kaç yıl sonra ABye tam üye olacağız?

17 Aralık 2004

Türkiyenin ABye tam üyeliğinin üç boyutu var. Biri, siyasal. Ancak burada kasıt sadece demokratik gelişmeler değil. Aynı zamanda da Avrupanın Türkiyeye gereksiniminin artması gerek. Bu da uluslararası gelişmelere yakından bağlı. İkincisi, sosyal. Avrupa Türkiyeyi yakından tanıdıkça üyelik kolaylaşacaktır. Ancak daha önemlisi bu süreçte ülkemizde eğitim düzeyinin hızla yükseltilmesi gerekiyor. Çünkü yakın gelecekte Avrupanın eğitimli bir topluma yine gereksinimi olacak. Ve nihayet üçüncüsü, ekonomik boyut; yani kişi başına düşen gelir ve refahın yükselmesi gereği. Kuşkusuz bu da ancak yüksek bir büyüme hızıyla elde edilecek.Türkiyede kişi başına düşen milli gelir 2003 yılında 3.400 dolarken yeni üye olan ülkeler ortalaması 6.300 dolardı. Satın alma gücü hesaplandığında ise yeni üye ülkelerin kişi başına düşen geliri 11.000 doları aşarken, Türkiyeninki 6.100dolarda kalıyordu. Yani neredeyse 2 kat.Dikkat ederseniz, Türkiyeyi Almanya, ya da Fransa gibi ülkelerle değil, yeni üye olan ülkelerle karşılaştırıyoruz. Bu ülkeler kadar zengin olsak tam üyelik kolaylaşacağına göre, bunu hesaplamak önemli.Önce mevcut IMF programını ele alalım. Önümüzdeki üç yıl yüzde 5 kadar büyüme öngörülüyor.

Yazının Devamı

17 Aralık vuslatı

16 Aralık 2004

Son günlerde Avrupadan gelen çelişkili, zaman zaman da hayal kırıklığı yaratan mesajlar Avrupanın heterojen oluşundan (çeşitliliğinden) kaynaklanıyor. Ancak Avrupayı da anlamak gerek. Nüfusu şimdilik 70 milyonu aşan, fakat 10 yıl sonra 85 milyonu bulacak olan Türkiye, AB nüfusunun neredeyse üçte birine sahip olacak. Üstelik öylesine farklı ki, bırakınız sosyokültürel farklılıkları, sosyoekonomik bakımdan en geride yer alıyor. Kısacası, Türkiye fakir ve büyük.Gelelim, sosyokültürel konulara. Türkiye Batılılaşmaya çalışsa da, diğer tüm üyelerden çok farklı. Batının son yıllarda gerek göçmenlerden, gerekse dış dünyadaki gelişmelerden ötürü Doğuyla mesafesinin açıldığı da ortada. Kısacası, Türkiyeye ayrımcılık yapılması haksızlık, ama Türkiye diğer tüm adaylardan da çok farklı.Avrupada iki ayrı görüş var. Biri devletlerin görüşü; ki bu stratejik bakımdan Türkiyenin Avrupanın yanına alınmasını savunuyor. İkincisi de, Avrupa halkının Türkler hakkındaki rahatsızlığını yansıtıyor. Halkın sosyokültürel rahatsızlığı zaman zaman devletlerin açıklamalarına yansısa da, devletlerin aldığı pozisyon daha çok siyasal ve stratejik. Devletler, genellikle Türkiyeyi henüz "içlerinde" olmasa da,

Yazının Devamı

Gelecek yılın pembe tablosu!

15 Aralık 2004

2004 yılını yarı hayalle geçirdik. Yüksek büyüme hızı ve enflasyondaki düşüş bazılarımızı büyüledi. Ancak bu arada ortaya çıkan bazı sorunlar (örneğin yüksek cari işlemler açığı) kimimizi endişelendirdi. 2004 yılında cari işlemler açığının 14 milyar doları bulacağı anlaşılıyor. Son üç yılda net 23 milyar dolarlık döviz gideri olduğu düşünülürse bunun önemi daha da iyi anlaşılır.Geçen hafta DİE tarafından açıklanan iki önemli veri vardı. Bunlardan ilki 2005 yılında cari işlemler açığının bir hayli daralacağını gösteriyordu. Mesela yılın ilk iki çeyreğinde çok hızlı bir büyüme performansı gösteren ekonomi, üçüncü çeyrekte yorulmuş göünüyor. (Biz zaten bir süredir bu yönde yazılar yazdığımızdan rakamları izlemeyenler tarafından eleştiriliyorduk). Son iki yılda ilk çeyrekte toplam yüzde 21, ikinci çeyrekte toplam 18.5 büyüyen milli gelir, son çeyrekte sadece yüzde 12 büyümüş görünüyor. Bu da yavaşlamanın önemli bir işareti.Üçüncü çeyrekte özellikle tarımda bir durgunluk gözleniyor. Yine aynı biçimde inşaat ve mali kuruluşlardaki daralma ekonomiye hasar veriyor. Ocak - ekim dış ticaret verileri de bu gelişmeyi onaylıyor. Eylül ayında geçen yıla göre sermaye malları ithalatı yüzde 36

Yazının Devamı

Arjantine benzediğimiz doğru mu?

14 Aralık 2004

Makalede temel olarak şu noktalar yer alıyor:2004 yılında gözlenen aşırı yüksek büyüme sürdürülebilir değil, çünkü bu, cari açıklara dayanıyor. Ancak bu teze katılmak mümkün değil. Çünkü büyüme hızı cari açıkların bir sonucu değil, etmeni. Nitekim son aylarda büyüme yavaşlayınca ithalat talebi de düşmeye başladı. Kaldı ki, 2004ün ithalat artışında yurtdışındaki hammadde fiyatlarının da rolü var.Gelelim ikinci noktaya. Makalede 2004 yılında yaşanan yatırımların üretken olmadığı, en azından istihdam yaratmadığı vurgulanıyor. Bu doğru. Yani üç yıldır büyümeye rağmen işsizlik azalmıyor. Üstelik nüfus artışıyla beraber işsiz sayısı artıyor. Ancak, son zamanlarda gerçekleştirilen yatırımların daha önce gerçekleştirilmesi gereken ve ertelenmiş kapasite yatırımları olduğunu unutmamalıyız. İstihdamın yeterince artmamasının bir nedeni bundan. Diğeri de kuşkusuz artan verimlilik.Makalede yer alan bir başka nokta da; doğrudan yabancı sermaye sıkıntısı. Gerçekten Türkiye yeterince yabancı sermaye çekemiyor. Ancak Yeldan ile Weisbrotun makalesinde net yabancı sermaye çıkışı olduğu belirtiliyor ki, bu doğru değil. Dışarı çıkan yabancı sermaye artıyor. Ama bu girenden daha fazla değil.Bize göre

Yazının Devamı

Enflasyon nereye?

10 Aralık 2004

Yılbaşında ilk dört ayda toptan eşya fiyatları ortalama yüzde 2.2 artarken, tüketici fiyatları ortalama yüzde 0.7 artıyordu. Bu son derece önemliydi. Çünkü maliyetlerdeki tüm artışlara rağmen talebin frenlendiğini gösteriyordu. Ancak geçen ayki yüksek toptan eşya fiyatlarının ardından bu ay tüketici fiyatlarının yükselmesi neyi gösteriyor?Mayıs ayından sonra, gerek enerji maliyetlerine yeni zamların olmayışı, gerekse yaz etkisiyle toptan eşya fiyatları hızla gevşedi. Mayıs - ağustos arası toptan eşya fiyatları ayda ortalama yüzde 0.5 kadar düştü. Yani bir deflasyonist dönem gözlendi. Ancak aynı dönemde tüketici fiyatları ayda ortalama yüzde 0.3 arttı. Bu, maliyetlerdeki düşüşe rağmen iç talepte sınırlı bir canlılığın sürdüğünü gösteriyordu.Eylül ayının özel bir ay olduğu, okulların başlamasının fiyatlar üzerinde etki yarattığı öteden beri bilinir. Gerçekten de aynı etki, bu yıl belki biraz daha sınırlı ölçüde de olsa, hissedildi. Toptan fiyatlar eylülde yüzde 1.8 arttı. Fakat bu, tüketici fiyatlarına yansımadı.Bu anlamda ekim tam bir sürpriz oldu. Enerji maliyetlerindeki yüksek artış toptan fiyatlara, tarımsal ürünlerdeki artış da tüketici fiyatlarına yansıyarak enflasyonun başını

Yazının Devamı