Gerçekten ABye tam üyelik Türkiye için yegane hedef. Ancak bu hedefe ulaşacağımızın bundan böyle kesinleştiğini düşünürsek yanılırız. Çünkü 17 Aralıkta elde edilen sonuç hiç de öyle abartılacak kadar başarılı değil.Birincisi, Türkiyeye kesin bir üyelik önerilmemiştir. Her an tek taraflı olarak itiraz hakkı kullanılabilir veya müzakereler durabilir. Üstelik müzakerelerin sonuçlanacağı tarih de belli değildir. Yani açıkça işlerin uzatılması eğilimi görülmektedir. Kaldı ki Türkiyenin sosyoekonomik verileri bu sürecin oldukça uzun süreceğini göstermektedir. Her ne kadar Başbakan Erdoğan "Hırvatistana da geçerli" dese de, bu koşul şimdiye dek bir tek Türkiyeye önkoşul olarak sunulmuştur. Yani, Türkiyeye ayrımcı bir muamele yapılmıştır.İkincisi, Türkiyeye serbest dolaşım hakkı tanınmamaktadır. Hem de süresiz olarak. Bu son derece önemlidir, çünkü ABnin temel felsefesi sermaye ile emeğin serbestçe dolaşımına dayanmaktadır. Bu hak tanınmıyorsa, ayrımcılık yapılıyordur ve "Türkiye ABye tam üye olamıyor" demektir. Tam üye olamayan bir ülke de olsa olsa özel bir üyelik statüsü kazanmıştır. Her ne kadar Türkiyeye "tam üyelik verilecek" dense de, fiilen "tam olmayan bir üyelik" elde edilmiş oluyor.Bu özellikleriyle, ortadaki anlaşma olağanüstü başarılı olarak nitelenemez. Ancak tren kaçacak diye öylesine korkulmuştur ki, işler tavizkar bir pazarlıkla götürülmüştür.Kıbrıs meselesi bunun en bariz örneğidir. İki yıldır ABnin Türkiyeyi yedeğe alma arzusu kestirilememiş, zaman zaman çıkan ters demeçlerden psikolojik olarak etkilenerek, endişe edilmiştir. Sanılmıştır ki, AB Türkiyeyi itecek. Bu nedenle Kıbrısta Annan Planının referandumu sırasında Türk tarafında "evet", Rum tarafında ise "hayır" çıkınca, Rum tarafının tek başına tam üye olmasına sessiz kalınmıştır. Oysa bu süreçte Türkiyenin farklı bir diplomatik stratejiye geçmesi gerekirdi. Bu da olsa olsa Türk diplomasisinin bir hatası sayılabilir. Çünkü, medyada ne kadar pompalanırsa pompalansın, hükümetin hiçbir ciddi politikası görünmüyor.Şimdi de fakto olarak Türkiye Kıbrıs Rum Kesimini tanımış oluyor. Üstelik anlaşılıyor ki, bu konuda dolaylı taahhütlerde bile bulunulmuş. Ancak Kıbrıs sonrası masaya daha neler gelir bilinmez. Tam üyelik havucu, sonu bilinmeyen yıllar boyunca, AB tarafından sallanacak. Yedeğe alınmış Türkiye de "Bu havucu yiyeceğim" diye can havliyle her şeye razı olacak.Yanlış anlaşılmasın. Elbette Türkiyenin ABden başka doğrultusu olamaz. Ancak önemli olan, doğru dürüst dış politika götürecek bir kadro. Aranan da o! hgunes@milliyet.com.tr Dört kol çengi 17 Aralıktan bu yana ABden aldığımız müzakere tarihini kutluyoruz. Kimileri "Yeterince sevinmiyoruz" diye özeleştiri yapsa da aslında biz bu sevinci biraz abarttık. Gümrük Birliğine girerken de abartılı bir sevinç yaşamış, sonra beklentilerimiz gerçekleşmeyince hayal kırıklıkları yaşamıştık. Doğrusu serinkanlı olmak ve gerçekleri görmek.