HINCAL Uluç, İzmir’in tek eksiğinin “lider” olduğunu yazdı. Milliyet Ege’de Banu Şen’in söyleşisinde bir hafta önce de Erol Yaraş, benzer tespitler yaptı.
İkisinin söylediklerine de, yazdıklarına da imzamı basarım.
Çünkü satırı satırına doğru.
Uluç ve Yaraş’ın ortak buluştukları nokta şu: İzmir’de yağ var, şeker var, un var ama helva yapılamıyor.
Yani helvayı yapacak, daha doğrusu karacak kişi yok.
İzmir bu saatten sonra sanayi kenti olur mu?
Çok zor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilmeye çalışılan bir yasa var. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlanmış.
Sahil şeridindeki tüm yerleşim alanlarında imar ve ruhsatlandırma yetkisi, belediyelerden alınıp, Ankara’ya bağlanılmak isteniliyor.
Kısaca söylenmek istenen şu:
Üç tarafı denizle kaplı ülkenin kıyı şeridindeki tüm il ve ilçeleri, seçilmiş belediye başkanları ya da yerel yönetimler değil, Turizm Bakanlığı olarak biz planlayacağız. Tüm yapılaşmada ruhsatları biz vereceğiz. Ankara olarak bizim bilgimiz olmadan tek bir çivi dahi çakamayacaksınız...
Ne yazık ki biz bu filmi daha önce de seyretmiştik.
Ne zaman mı?
1983-87 arasında...
İZMİR’DE geçen yıl tam 125 bin sürücüye “park yasağı”nı ihlal ettikleri için ceza kesilmiş...
İnanılır gibi değil...
Ama bakıyorsunuz, kent içinde, özellikle de Konak-Alsancak-Basmane Mezarlıkbaşı üçgeninde trafik de ulaşım da feci durumda (!..)
Park yasağı ihlalleri mi ararsınız, üç şeritli bulvarın iki şeridinin silme park eden araçlar tarafından işgal edildiği için trafiğin yürümediğine mi kahrolursunuz, yoksa direksiyonun başında gerilip, sinir küpü gibi araç kullandığımıza mı...
Neye yanarsanız yanın, bu işin sonu gelip, yerel yönetiminin plansızlığına, beceriksizliğine dayanıyor.
Bir kentte, araç sayısının yarısı, onu da bırakın en az üçte biri kadar açık, kapalı, katlı-katsız otopark yapmadığınız takdirde, işin içinden çıkmak mümkün değildir.
“Karada it dalaşı” yazım üzerine trafikten vekaleten sorumlu Kadir Bey, Kadir Şen aradı.
SİZ hiç Bornova Büyük Park’taki Açıkhava Tiyatrosu’nda bir tiyatro oyunu seyrettiniz mi?
Bornova’da oturmuyor ve yaşamıyorum. Dolayısıyla da seyretmedim.
Ama seyredenler var.
Bunlardan biri Dr. Hüseyin Günerhan. Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi.
“Ben seyrettim. Hem de bir değil, 2-3 oyun seyrettim. Her seferinde de keşke gitmez, keşke seyretmez olsaydım” diyor.
Bornova’da sanatseverleri bu kadar gittiklerine gideceklerine pişman eden olay ne?
Bornova Belediyesi’nin vurdumduymazlığı...
Bu kentin ulaşımından ve trafiğinden sorumlu olanlara birkaç sorum var.
Cumhuriyet Bulvarı, kaç şeritli bir caddedir?
Üç...
Bilemediniz beyler... Üç şeritlidir ama kullanılan sadece iki şerit vardır.
Gazi Bulvarı kaç şeritlidir?
Üç...
Yine bilemediniz efendiler. Doğru, üç şeritlidir ama kullanılan sadece tek şerittir.
Hüsamettin Cindoruk’un Demokrat Partisi, merkez sağda uzun yıllar AKP, CHP ve MHP’ye “can suyu” olan oylarını yeniden geri alabilmek için İzmir’de yeni bir yapılanmaya gitti.
Fatih Dalan, il başkanı oldu. Dalan çok ama çok akıllıca bir yönetim oluşturdu ve kolları sıvadı.
Sadece il başkanı ve yönetiminin iyi olması yetmiyor.
İzmir’in ilçelerinin de ile uyumlu ve aynı “dili” konuşacak bir yapıda olması gerekmiyor mu?
Doğrusu bu...
Ama sormayın; kıyamet kopuyor, kıyamet!..
Nedeni de, “Efendim, bilmem hangi ilçede bilmem kim, şu kadar yıldır ilçe başkanıymış, nasıl görevden alınırmış?”
TÜRK siyasetinin en şık, en medeni, en centilmen istifası gerçekleşti.
Partisini terk edip gidenlerin, giderlerken partilerine saydırmalarına alışmış bir ulusun çocukları olarak...
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün, DSP’den istifa ederken ortaya koyduğu tavrı hem şaşırarak, hem de beğenerek izledik.
Bu öyle bir istifa idi ki...
Saygısız tek bir kelime bile edilmedi... Ecevit minnetle anıldı... Zeki Sezer ile Masum Türker’e teşekkür edildi... Partililere teşekkür edildi...
Bırakıp gitmenin gerekçesi, bırakılıp gidilen partiye yüklenmedi...
Bırakıp gitmenin gerekçesi olarak, “yeni bir yolculuğa çıkış” gösterildi.
GÖZ açıp kapayıncaya kadar derler ya, bir bakıyorsunuz seçildikleri günden bu yana 100 gün geçivermiş.
Aziz Bey’in de 100 günü doldu...
İyi de yazdık, kötü de...
Bazı arkadaşlar gibi “taraf tutar” gibi Aziz Bey’ci hiç olmadım.
Kente yararlı işler yaptığında, yüreklendirmek için destek verdim, ama yarım kalan, bitirilemeyen ya da yanlış olduğuna inandığım işlerde de eleştirimi eksik etmedim.
Yazarken, kim kızacak, kim alınacak, kim selam verecek, vermeyecek önemsemem.
Çünkü, övgüm de yergim de kişisel değil, kurumsaldır.