İKİSİ de seçilmiş belediye başkanı, ikisi de kendisine oy veren ilçeleri yönetiyorlar.
Ama yönetme biçimlerinde ve yönetiş şekillerinde o kadar büyük fark var ki?
Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan’la Torbalı Belediye Başkanı İsmail Uygur.
Aynı parti, CHP’den aday olup seçildiler.
Toplumun “orta direği” olan ve ne yazık ki ekonomik krizden en çok etkilenen kesim olan esnafa bakış açılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan, sessiz sedasız İzmir’in yıllardır kanayan bir yarasını çözdü.
Eski binalarda kat yükseklikleri genellikle 2.60-2.80’dir.
KAZA geliyorum demez, gelir.. Nitekim geldi de... İzmir-Çeşme Otoyolu Narlıdere giriş-çıkış gişelerinde yaşanan kaza, “olmaz” dedirtecek kadar üzücü ve bir o kadar da “kurumsal hata”nın sonucuydu.
Yazık oldu; gencecik bir insan, eşinin ve bebesinin gözleri önünde yaşama veda etti.
Narlıdere otoyol giriş gişelerinde, yazın bir köşeye; bu ne ilk ne de son kaza olacaktır.
Karayolları Bölge Müdürlüğü, “çok acil” tedbir almalıdır.
Çünkü bu noktada yaşanan kaza, “kişisel dikkatsizlik” sonucu idi, bir yaşama mal oldu.
Ama “geliyorum” diyen tehlike çok daha büyük ve çok sayıda cana mal olabilir.
* * *
HÜSAMETTİN Cindoruk, DP’nin başına geçtiğinde, herkesin korkusu şuydu: “Eyvah, Demokrat Parti yine mi tabela partisi olacak!..”
Cindoruk’u, İzmir’den izlediğim kadarıyla, DP’nin “tabela partisi” olarak kalma olasılığı yüzde sıfır.
Hüsamettin Bey’in işi kolay değil.
Ama isterse -ki öyle görünüyor- çok zor da değil.
Türk siyasetinde 2002’den bu yana merkez sağ seçmenin, bir oraya, bir buraya savrulmaktan başı döndü, “aptal (!)” gibi oldu.
Siyasette son günlerin moda deyimiyle “merkez sağ seçmen”, çok uzun süredir kendisini tekrar “yuvası”nda hissedebileceği bir oluşumun özlemini çekiyor.
1980 sonrası, ANAP’ta kümelenmişti.
ÜZERİNDEN geçti.
Ama duyduğumda, sonra da ertesi gün gazetelerde okuduğumda çok alındım.
Yazmasam, bu konuda bir iki kelam etmezsem çatlarım.
Çünkü beni çok şaşırttı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Yazılanların, medyada yer alanların hiç biri doğru değil, yalan” demiş.
Bir de sıfat eklemiş: “Delinin biri kuyuya bir taş atıyor, 40 akıllı çıkarmaya çalışıyor.”
Bitmedi...
CHP İzmir İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu, elektronik posta yoluyla son derece nazik bir bilgilendirme mektubu gönderdi.Öncelikle şahsım ile ilgili görüşleri için teşekkür ediyor, Buca Belediyesi, Başkan Ercan Tatı ve CHP’li Meclis Üyesi Dr. Levent Köstem’e verilen “kınama cezası” ile ilgili görüşlerinin yer aldığı mektubunu sizlere aynen aktarıyorum:
“Sayın, Hamdi Türkmen,
İzmir basınında yıllardır merakla, ilgiyle ve keyifle takip ettiğimiz ender gazetecilerden olduğunuzu belirtmek isterim. Kaldı ki, sizi sadece gazetecilik kişiliğinizle değil, tarafsız, gözünü budaktan esirgemeyen ve kişilerin söz hakkına son derece saygı duyan tavrınızla da takdir etmekteyiz.
Bu düşüncelerimizde samimiyetimize inanacağınıza hiç şüphe etmiyorum.
Sayın Türkmen, köşe yazılarınızda sık sık partimiz ve üyelerimizle ilgili yazılara yer vermenizden duyduğumuz memnuniyeti dile getirmek isterim. Bu yazılardaki doğru tespitlerinize katıldığımız gibi, bizlerde bazen eksik ya da tek taraflı bakış açısıyla yer verildiği kanaati uyandıran kısımlarından
KEŞKE, İzmir Körfezi sorununu, iki gün manşetlere taşımasaydık.
Başkan Aziz Kocaoğlu ya da İZSU yetkilileri, “Körfez kokuyor” sızlanmaları başladığında, “şikayet”ler, “feryat”a dönmeden bu açıklamayı yapmış olsaydı.
Başkan Kocaoğlu, İzmir’in seçimlerden önce yaşadığı ve aylarca tartışılan “arsenikli su” olayında olduğu gibi İzmir Körfezi, Çiğli Arıtma Tesisleri’nde baş gösteren sıkıntılarda yine bürokratlarının “kurbanı” oldu.
Milliyet EGE, İzmir Körfezi’ni kurtarmak, kirlilikten arındırmak için 1970’li yıllarda projelendirilen, Büyük Kanal Projesi’nin 2000’li yıllarda rahmetli Başkan Ahmet Piriştina’nın İZSU’nun başına getirdiği Hasan Fehmi Mani tarafından “revize” adı altında küçültülmesiyle “iflas” noktasına geldiğini kamuoyuna duyurdu ve acil olarak alınması gereken önlemlere de yer verdi.
Büyükşehir de, Başkanlık da, İZSU da önce direndi, “Körfez
‹ZMİR Körfezi’nin; dolayısıyla kentin, Narlıdere, Üçkuyular, Güzelyalı, Göztepe, Karataş, Konak, Alsancak, Halkapınar, Bayraklı, Karşıyaka ve Mavişehir’in kokmasına neden olan iki nedeni, dün sizlerle paylaştım.
Geriye dönersek, yapılan hataları yazmaya çalışsak, ne yer yeter ne de zaman.
Şu gerçek kabul edilmeli.
İzmir Körfezi’ni kurtaracak olan Büyük Kanal Projesi, 90’lı yılların sonunda yapılan değişiklikle küçültülmüş ve daha sonraki yıllarda da gerekli önlemler alınmadığı için bugün iflas etmiştir.
Nitekim Körfez’deki canlı hayatın giderek kötüleştiğine dair bilimsel raporlar vardır.
Son olarak 18 ay önce üniversite tarafından yapılan çalışmalarda, Konak Pier’in önünden alınan deniz suyu numunelerinde tuz oranının çok düşük olduğu tespit edilmiştir. Bunun nedeni, sistemde bir kaçak ya da sızıntı olduğunun göstergesidir.
Ne yazık ki İZSU, bir buçuk yıldır İzmir Körfezi’nde “dip çamuru ve su analizi”
İZMİR, daha doğrusu İzmir Körfezi kokuyor...
Bu bir gerçek.
Hayır demesi için insanın koku alma duyusunu yitirmiş olması gerekir.
Peki neden kokuyor?
Hani İzmir Körfezi, 2000’li yıllarda yapılan operasyonlarla kurtarılmış, koku yok olmuş, kirli sarımsı rengi maviye dönmüş, Alsancak, Pasaport, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı ve Üçkuyular’dan, olta ile çipura, istavrit, isparoz avlanır hale gelmişti.
Melez Deltası’ndaki bataklık, özel bir sistem uygulanarak kurutulmuş, yeşillendirilerek konserlere, pikniklere, gösterilere açılmıştı.
Ne oldu da 7 yılda değişti?