BEKLENEN açıklama nihayet yapıldı.
Büyükşehir Belediyesi Basın Halkla İlişkiler Müdürlüğü, ESHOT’un yazılı açıklamasını gazetelere geçti.
İhale sürecine ilişkin ayrıntılı bilgilerin yer aldığı yazılı metin açıkça söylemem gerekirse, beni pek tatmin etmedi.
Ama konunun muhatabı olduğum için, bu açıklamayı sizlerle paylaşmanın meslek etiği olduğu görüşündeyim.
Aşağıdaki satırları lütfen dikkatlice okuyun.
Neden mi?
Okuyun... Okuyun...
“BUTİK MÜZE..”
Çoğumuzun pek alışık olmadığı bir kavram..
Oysa batılı ülkelerde ve “marka kent” lerde çok yaygın bir uygulama.
Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan da, önümüzdeki turizm sezonuna üç butik müze açacak.
Başkan Tartan’ın bu projesini çok tuttum.
Çok ama çok, hele hele İzmir için mükemmel bir girişim.
İtalya’da Floransa’ya giderseniz, neredeyse her semtte bir “butik müze” görebilir, gezebilirsiniz.
Başka çarem kalmadı...
İzmir’in parasını birilerin cebine koydurmamak için, ESHOT Genel Müdürü Gül Şener hanımefendiyi Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na şikayet ediyorum.
... ... ... ... ...
Sayın Başkan!..
Son bir haftadır İzmir dışında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte Çin’deydiniz.
Kentte yok olduğunuz süre içinde, daha önce birkaç gazeteci arkadaşımın da “uyarı” niteliğindeki yazılarına rağmen, ESHOT’un cebinden yılda asgari 10 milyon lirayı, merkezi İstanbul’da olan bir şirketin kasasına koyacak karar alındı.
Bilmem bilginiz var mı?
ŞU baz istasyonları hepimizin başının derdi... Şikayetçi olmayanımız yok...
Ama, mahallemizdeki, sokağımızdaki, caddemizdeki, hatta apartmanlarımızın dibindeki direklerde tam gaz çalışan baz istasyonlarının kaldırıldığı da yok.
Yemin ederim herkesin psikolojisi bozuldu.
Tabii ki benim de...
* * *
Kim ne derse desin, “baz istasyonları” çevreye ister zarar versin, ister vermesin, bizler için “geleceğe yönelik tedirginlik” ve “psikolojik bir faktör” dür.
Apartmanının dibindeki direkten baz istasyonunu kaldırtamadığı için, evini satıp taşınan aileler tanıyorum.
BAS bas bağırıyorum...
“Büyükşehir Beilediyesi’nde bir komisyon kararıyla kent kart ihalesini kazanan firmaya yılda ESHOT’un cebinden 10 milyon lira ‘kıyak’ yaptınız” diyorum..
Ne ESHOT’tan, ne de Büyükşehir Belediyesi’nden “çıt” yok, “çıttttttttt..”
Büyükşehir’de ESHOT’tan sorumlu kişi, Genel Sekreter Yardımcısı Gül Şener.
Gül Hanım’ı iki gündür arıyorum. Telefonlarıma çıkmadığı gibi, geri de dönmedi.
Dün sabah öğrendim ki, acil izne ayrılmış (!..)
Cep telefonundan ulaşmak istedim ama, yetkililer vermediler.
AKIL alacak gibi değil ama ne yazık ki gerçek!..
Büyükşehir Belediyesi ESHOT Genel Müdürlüğü, nedenini anlamadığım bir kararla, belediye otobüsleri ile metro ve vapurlarda kullanılan kent-kartları üreten şirkete, yılda asgari 10 milyon liralık bir “kıyak” yaptı.
Olay şu:
İzmir’de toplu ulaşımda kent-kart uygulaması, 1989 yılında Başkan Dr. Burhan Özfatura tarafından başlatıldı.
İhaleye çıkıldı ve kazanan firma hem sistemi kurdu hem de kentin çeşitli semtlerinde bayilikler vererek kent-kart pazarlamasına başladı. İhale şartnamesine göre bu uygulama 20 yıl süreyle devam edecek ve kent-kart şirketi kontör başına 0.8 oranında komisyon alacaktı. Bakmayın siz komisyon oranının 0.8 olduğuna. İzmir’de her gün yaklaşık 700-800 bin kişi toplu taşım araçlarını kullanıyor.
Vurun bir hesaba..
ESHOT’un günlük hasılatı o kadar yüksek ki, 0.8’lik komisyon bile neredeyse bir servet..
BİR dokun bin ah işit derler ya; şu Birinci Kordon ve İkinci Kordon’dan, dolayısıyla Alsancak’tan ne kadar çok şikayetçi, ne kadar çok dertli insan varmış, şaşırıp kaldım...
İnsanların yaşamlarını kolaylaştırmak, seçilmişlerin görevidir.
Hepimizin isteği de zaten bu.
Bu iş için sadece Büyükşehir Belediyesi’nde kimine göre 17 bin, kimine göre 20 bine yakın çalışan görev yapıyor.
Peki gönül verdiğimiz kentimizde “dört dörtlük” bir günlük yaşam sürdürebiliyor muyuz?
Size göre “evet” olabilir, bana göre “hayır!..”
* * *
AÇIKCASI pek emin değilim; iki sözcüğü aynı anda bir cümle içinde kullanmak doğru mu? Popüler dediğiniz şey, “çok tekrarlanan, günlük, gelip geçici, uçucu...” Kültür, “zaman ötesine dal budak salmış, geçmişten gelen, kökleri olan, yerleşik ve yaşama biçimi sinmiş; iyi veya kötü...”
Popüler Kültür, dediğinizde ise biri diğerinin gölgesinde kalmaya mahkûm. Genellikle de kültür okkanın altına gidiyor. İlber Hoca’nın “bir şayia mekanizmasıdır” dediği medya, kantarın topuzunu öyle bir kaçırdı ki, her gelişme, “şok” ibaresiyle birlikte servis ediliyor. Biri transfer olmuş, “şok...” Öteki boşanmış, “şok”. Falancanın ölümü, “şok”. Filanca erken doğum yapmış “şok...” Sıradan bir güne uyanamaz olduk. İşte bütün bunlar, bence popüler ve kültür sözcükleri yan yana geldiğinde oluyor. Anında kolayca pazarlanan, ertesi hafta kese kâğıdı bile olamayacak kadar eskiyen,