HINCAL Uluç, İzmir’in tek eksiğinin “lider” olduğunu yazdı. Milliyet Ege’de Banu Şen’in söyleşisinde bir hafta önce de Erol Yaraş, benzer tespitler yaptı.
İkisinin söylediklerine de, yazdıklarına da imzamı basarım.
Çünkü satırı satırına doğru.
Uluç ve Yaraş’ın ortak buluştukları nokta şu: İzmir’de yağ var, şeker var, un var ama helva yapılamıyor.
Yani helvayı yapacak, daha doğrusu karacak kişi yok.
İzmir bu saatten sonra sanayi kenti olur mu?
Çok zor.
Türkiye’nin en büyük metropolü olur mu?
O da zor.
Başkent olma şansı var mı?
Yok.
Peki, İzmir ne olur?
Hıncal Uluç’a göre İzmir, fanatizmden arınabilir, tek bir takım yaratabilir ve bunu şampiyonluğa taşıyabilirse bir Barcelona olur.
İzmir bir üniversite kenti olabilir.
Tematik parklar yapılabilir, festivaller organize edilebilirse uluslararası bir kent olabilir.
Erol Yaraş’a göre de İzmir, fuarlar ve kongreler kenti olabilir.
Yine Yaraş’a göre İzmir için böyle bir vizyon tam 30 yıl önce belirlenmiş. Ama kentte bunu hayata geçirecek lider kadro ve yapılanma yok.
Yaraş, bu görüşünü şu sözlerle destekliyor:
“EGEV gibi oluşumlar, iktisat kongreleri yıldönümleri düzenlenmesi gibi hiçbir işe yaramayacak işleri bırakıp, İzmir milletvekilleriyle birlikte Ankara’da Turizm Bakanlığı’nın kapısına dayanmalılar.
Bakan Bey iki uluslararası müze kurulacağını ve bunların Ankara ve İstanbul’a yapılacağını ilan etti.
Oysa bu bizim, İzmir’in projesi. Hesabını sormalılar. Aynı şekilde Bakan Çağlayan, İstanbul ve Ankara’ya dev iki fuar kurulacağını açıkladı. İzmir ne olacak? İzmir Fuarı’na niçin destek olmuyorlar?
Peki, biz bunun hesabını soruyor muyuz? Ya da sormak için bir çalışmamız var mı?”
* * *
Kabul edelim ki, İzmir’de bir sıkıntı var.
Bu kenti sevenler, düşünenler haklı olarak çeşitli vizyon önerileriyle ortaya çıkıyorlar.
Bu zaman zaman “kaos” ve “öneri kirliliği” yaratsa da faydalı.
Kızmazsanız, İzmir için benim bir benzetmem var.
İzmir “amip” gibi.
Bir bütün olmaktan çok “bölünmeyi” seviyor.
Bakın şimdi İzmir’in kalkınması, gelişmesi, ekonomik olarak yıldızlaşması için kimler uğraşıyor.
EGEV var, İzmir Kalkınma Ajansı var. “İzmir için el ele” sloganıyla Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun oluşturduğu “Ekonomik Kalkınma Kurulu” var. ESİAD var, İZSİAD var, EGİAD var, meslek odaları var, o var, bu var, daha yazmadığım onlarca sivil toplum kuruluşu ve onların oluşturduğu kurullar var.
Hepsinin de hedefi, daha yaşanılır ve marka bir kent yaratmak.
Toplantılar yapılıyor, organizasyonlar düzenleniyor, demeçler veriliyor, seminerler yapılıyor, paralar harcanıyor.
Sonuç:
İzmir aynı İzmir. Sürekli patinaj yapıyor.
Geri düşüyor, küçülüyor, büyüyemiyor, gelişemiyor.
Çünkü “tek yumruk” olamıyoruz.
Sıkı sıkıya birbirimizin elini tutup, aynı ritimde coşamıyoruz.
Huyumuz kurusun; hep efeler gibi zeybek oynuyoruz (!..)
* * *
İktidardan, hükümetten umudumuz yok.
Çünkü son seçimlerde Erdoğan’a ve AKP’ye en ağır yenilgiyi tattırdı İzmir.
Böyle olunca tek umut CHP’ye, dolayısıyla da seçilmiş Başkan Aziz Kocaoğlu’na kalıyor.
Aziz Bey’in sırtında bu nedenle hem belediye hizmetleri hem de İzmir’in gelişmesiyle ilgili sorumluluk var.
Ağır bir yük. Kaldırılması kolay olmayan bir sorumluluk.
Paylaşmak zorunda.
Madem bu kentin anahtarı ona teslim edilmiş, “dediğim dedik” yerine, “ortak akıl” diyebilmeli.
Bunun ilk adımlarını attı.
Beklemeden arkasının gelmesi, yürümesi, İzmir’i koşturması gerekir.
Hıncal Uluç’un dediği gibi İzmir’de un var, şeker var, yağ var, su var.
Kar şu helvayı artık Aziz Bey...