Bizim seyircimiz komedi seviyor. Türkiye’de ana akım sinema, komediyle büyüyor ve rekabet komediler üzerinden yürüyor. Önceleri “Maksat güldürmek” derken, şimdi artık çıta yükseliyor.
Gülse Birsel, bir sinema filmi yazdı. Değerli bir oyuncu kadrosuyla, kendi deyimiyle “Hayal kadro”yla yola çıktı. Filmi Ozan Açıktan yönetti, BKM yapımcılığını üstlendi. Böylece sağlam bir başlangıç yaptı ve yarışa iddialı girdi. Ve ‘Aile Arasında’ bugün vizyona girdi.
Peki film beklentileri ne oranda karşılayacak? Emsallerinden bir adım öne geçmesi mümkün olacak mı? Artıları ve eksileri neler?
’Yalan Dünya’ ve ‘Avrupa Yakası’yla Gülse Birsel’in müdavimi olan kemik seyirci, televizyoncu tabiriyle ‘AB veya AB+’ grubu, filmi sabırsızlıkla bekliyor.
120 dakika olmasına rağmen, derli toplu bir hikayeyle, başladığı noktadan bittiği yere sarkmayan bir senaryoyla ilerliyor.
Birsel’in alameti farikası olan, her biri nevi şahsına münhasır kahramanları, sinema filminde de göz dolduruyor. Baş ya da yan rol demeden, senaryo her karakterin hakkını veriyor.
Demet Evgar ‘Solmaz’ karakteriyle pırıl pırıl parlarken, Engin Günaydın’la sinemanın sürpriz ikilisi oluyor.
İstanbul’un en önemli güncel sanat etkinliği 15. İstanbul Bienali, 12 Kasım’da sona erdi. Her bienal sonrasında olduğu gibi, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ve ekibinin ev sahipliği yaptığı kahvaltıda bir araya geldik. Gazeteci ve yayıncıların dile getirdiği samimi eleştirilerle hem eğlenceli hem de zihin açıcı bu sabah sohbetinde, geride kalan bienali değerlendirme fırsatı bulduk. Peki bir izleyici olarak, kendi adıma aklımda kalanlar neydi?
- İKSV’nin 45’inci yılını bienalin 30’uncu yılını idrak ediyor olmak, bu ülkedeki sanat ortamı adına en büyük kazanımlarımızdan biri.
- Bienalin bu yılki başlığı olan ‘İyi Bir Komşu’, sergilerden ve eserlerden daha fazla öne çıkarken; kimi bunu politik mesajını incelikle veren bir başlık olarak gördü, kimiyse yeterince politik olmadığı yorumunu yaptı.
- 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında 440 bin izleyiciyle, geçtiğimiz bienale göre yüzde 21 oranındaki izleyici artışı önemliydi. Elbette, 2013 yılından itibaren ücretsiz olması, bu artışı sağlayan en büyük motivasyondu. Burada da en fazla teşekkürü hak eden destekçi Koç topluluğu oldu.
- İzleyici profilinin yüzde 43’ünü gençlerin oluşturması, yine ücretsiz olmasından kaynaklıyor
Güçlü kadınları seviyorum. Hele, sazı sözü olan, derdini anlatan, üreten ve üretmeye devam etmeye çabalayan kadınları daha çok seviyorum.
İki nevi şahsına münhasır kadınla sohbet ettim bu hafta. İkisi de ayrı ayrı kendi alanlarını yaratmış, kendi yollarında emin adımlarla ilerliyor. Biri Sıla, diğeri Kalben.
‘Çoğunlukla serin zamanlarda’
Ben bu yılı çoktan ‘Sıla yılı’ ilan ettim. Yıllar önce, ‘Vur Kadehi Ustam’ı ilk dinlediğimde, her ne kadar seslendiren Ferhat Göçer de olsa, ben şarkının asıl sahibini merak etmiştim. Sıla ile Efe Bahadır ismini öyle öğrenmiştim. Gün gelip, yakın arkadaş olan ve birlikte üreten bu muhteşem ikiliyle tanıştığımda daha da çok şaşırmıştım. Çünkü, sözleri vuran, bestesi damara denk gelen, feleğin çemberinden geçmiş böylesi bir şarkıyı daha gencecik yaşlarında yapmışlardı. O zaman Sıla’ya “Sen ne ara bu kadar biriktirdin, ne yaşadın da, bu sözler çıktı?” diye sormuştum. O da “Kendimi bildim bileli hep okudum, hep yazdım” diye anlatmıştı. Nitekim o üretim hiç durmadı ve 10 yılda 100 şarkılık bir külliyat oldu.
Harbiye Açıkhava konserlerinin bu yaz yükselen yıldızı Sıla oldu. Tarkan efsanesi sürse de, 5 geceye uzayan, her gecesi merdivenlere kadar dolan
Zeytin dalı, yüzyıllardır barışın sembolüdür. Zeytin ağacı, yetiştiği her bölgede berekettir. Zeytinyağı, sağlıklı yaşamın vazgeçilmezi, zeytincilik de ekonomimizin en büyük ihtiyacı olan üretim demektir. Zeytinin memleketi dediğimizde ise aklımıza ilk gelen bölgelerden biri Ayvalık Körfezi olur. Ayvalık Ticaret Odası Meclis Başkanı Ahmet Süner, “Dünyada en kaliteli zeytinin yetiştiği üç bölge var; Girit, Toskana ve Ayvalık” diyor. Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gencer de, “Kalitenin sırrı, Kazdağları’ndan esen rüzgarlar ve oksijen oranı” olarak açıklıyor.
Üretici moralli
Ayvalık’ta zeytincilik, nesiller ötesinden gelen bir iş alanı, Girit’ten, Midilli’den mübadeleyle gelen ailelerin dört kuşağa varan birikiminin adı. Ayvalıklılar, son 13 yıldır zeytinin hasat günlerini şenlikle kutluyor. Bu yıl Ayvalık Zeytin Hasat Günleri, 3-5 Kasım tarihlerinde gerçekleşti. Türkiye’de tarım sektörünün zorlukları malum, yine de, bu yıl zeytinin ‘var senesi’ ve üretici önceki yıla göre nispeten moralli. Öyle ki, artık dünya çapında bilinirlik için markalaşmayı konuşuyorlar. Yarattıkları ekonominin dünyayla mukayese edilecek bir ölçeğe ulaşması ve dünyaya açılmak için izlenecek stratejileri, bu
“Çok gezen mi, çok okuyan mı?” denince, hiç polemiğe girmem. Dileğim o ki, hem çok gezeyim hem çok okuyayım. Fakat bir gerçek var: Okumak her yaşta, her koşulda mümkünken, gönlünce gezmek zaman ister, imkan ister, sağlık ve enerji ister. Dolayısıyla henüz vakit varken, gezip görmek için fırsat yaratmak lazım. Biz de öyle düşündük ve Banu Birkan’ın organizasyonuyla Kapadokya’da en keyiflisinden hafta sonu tatilini kaçırmadık. İyi ki de öyle yaptık...
İstanbul’dan bir saat 10 dakikalık sabah uçuşu sonrası Kayseri’ye vardık. Havalimanından iki saatlik araba yolculuğu da eklenince, öğle sıralarında bir şarap üretim merkezine vardık. Yol boyu izlediğimiz bozkır manzarası, bir anda sonbaharın tüm renklerine bezenmiş benzersiz bir tabloya dönüşüverdi. Üzüm bağlarının çevrelediği Cotes d’Avanos’da bizi Ali ve Nazan Başman’la şarap üretimi konusunda ailenin üçüncü kuşağını temsil eden kızları Cevza karşıladı. Ailenin bu alanda verdikleri uğraş ve işlerine olan tutkuları hepimizi etkiledi.
Akşama doğru bölgenin etkileyici otellerinden Museum’a vardık. Eşsiz manzarası, sanki yüzyıllar öncesinden kalmışcasına korunmuş dokusuyla otel adının hakkını veriyordu. Gündoğumundan günbatımına bakmaya
Türkiye’de komedi deyince akla BKM geliyor. 20 yılı aşkındır hem beyazperdede hem de sahnede komediye dair üretimin merkezi oldu. Bugün artık ekol haline gelen BKM, yapılmamışı yapmak düsturuyla yoluna devam ediyor. Ve işte bir sürpriz daha; BKM Mutfak, Uniq’de bir komedi kulubü olarak kapılarını açıyor. Komedi kulubü deyince, yurt dışındaki örnekler aklınıza gelebilir. Genelde, bodrum katında, derme çatma, kötü yemekleri olan, biraz da salaş mekanlardır. BKM Mutfak Uniq ise tam tersine, pırıl pırıl, göz zevkine de hitap eden, büyük ama samimi bir mekan. Daha önemlisi, birbirinden özel lezzetlerle ayrıcalıklı bir menü sunan mükellef bir restoran. Yılmaz Erdoğan kendi deyimiyle zaten ‘anadan gurme.’ Yanı sıra, mutfağın sorumluluğu bu alanda ihtisas yapan kızı Berfin ile şef Ömer Rulinduz’a ait. Yemeklere o denli özenilmiş ki, malzemelerin her biri ya Erdoğan’ın Köyceğiz’deki çiftliğinden ya da yerel tatların anavatanından getiriliyor. Gerekirse, tadı damağımda kalan ‘Enli Makarna’ gibi bizzat kendileri tarafından yapılıyor.
Komedi Kulubü’nde mutfak ve lezzetler rol çalıyor gibi anlattım ama elbette, sahne programı pek güzel olacak. Erdoğan’ın tek kişilik gösterisi ‘Münaşaka’ burada
"Sanat varsa umut vardır” deyince Mario Levi, içime bir kez daha su serpti. “Ne güzel ki, İstanbul’da birçok sanat etkinliği yapılıyor” diye de devam etti. Evet, tam da yeni sezonu karşılarken bir konserden bir galaya, bir film gösteriminden bir tiyatro oyununa yetişmeye çalışırken, hislerime tercüman oldu usta yazar.
Mario Levi ile kısa süre önce yayımlanan son romanı ‘Yanlış Tercihler Mahallesi’ için buluştuk. İç içe geçmiş ayrı hikayelerden örülmüş romanın kurgusu etkileyici. Eserin iki ayrı anlatıcısı, hatta iki ayrı yazarı var. Biri daha dışarıdan bakan, söylenmemiş olanı da ortaya döküveren; diğeriyse kahramanların baktığı yerde duran, onların anlattığı kadarıyla yetinen. Büyük ihtimalle her hikayenin kendi mahremiyetini korumaya çalışan...
Gerçek hayatta da öyle değil midir? Kim hikayesini tüm gerçekliğiyle anlatabilmiştir ki, bugüne kadar? Üstelik, söz konusu olan yaptığınız yanlış tercihleri anlatmaksa, açık kalplilikle, “Ben yanlış bir tercih yaptım” diyebilmeniz için uzun yıllar geçmesi gerekebilir. Ama bir gün mutlaka ödediğiniz bedelin farkına varırsınız. İşte ancak o gün geldiğinde, samimiyetle anlatmanız mümkün olacaktır. Ama illa ki, hüzünlü bir hikayedir onca yıl
Sezonun iddialı filmlerinden ilki ‘Cingöz Recai’, bugün vizyonda... Meşhur polisiye kahramanımız, ahlaklı ve dürüst hırsız ‘Cingöz Recai’, yine yeniden beyazperdede... Peyami Safa’nın romanından ilk olarak Metin Erksan sinemaya uyarlamış, Turan Seyfioğlu karaktere hayat vermiş. İkinci kez Safa Önal yönetmiş, Ayhan Işık oynamış. Son olarak da Onur Ünlü yönetmenliğinde, Kenan İmirzalıoğlu Cingöz Recai olmuş.
Göze hitap ediyor
Fantastik, renkli ve aksiyonlu Cingöz Recai, günümüzün teknolojisiyle afilli bir ‘Bond havası’na bürünmüş. Görüntü yönetmeni Vedat Özdemir’in dokunuşu, görsel fark yaratmış. Ama efsane karakterin günümüze dönüşü daha çok göze hitap ederken, hikayesi isteneni verememiş.
Kenan İmirzalıoğlu, Meryem Uzerli ve Haluk Bilginer başta olmak üzere güçlü oyuncu kadrosu bile, hızlandırılmış bu hikayenin içinde münferit birer karakter olarak kalmış. Nihayetinde, filmin önemli dayanaklarından biri, ‘Onur Ünlü kafası’ da olsa, “Aslolan hikayedir” demekten bizi alıkoyamamış.
Taksicilere ne oluyor?
İstanbul, büyük bir şehir. İstemesem de gün geliyor, taksi kullanmak zorunda kalıyorum. Son dönemde her taksi tecrübesi bir eziyet oluyor. İstanbul’da taksiciler yolcu ve güzergah