Bunca yıldır Tire’ye gider, pazar gezerim; hiç kebap yemek kısmet olmamıştı. Çünkü, bizim gittiğimiz saatlerde kebap bitmiş oluyordu.
Aklım beni yanıltmıyorsa şubat ayının ilk haftası eşime bi Tire yapalım, meşhur taktak kebabını tadalım dedim. Kebap yemek için biraz erken gitmemiz gerektiğini söyleyince yüzü acık ekşidi.
Kırmadı beni saat 06.00 gibi yola çıktık Tire’ye doğru.
***
İnsan yataktan kalkarken biraz nazlanıyor ama yola çıkınca, sabah dinginliğini ciğerlerine doldurunca da “İyi ki erken kalkmışım” diyor.
İşte bu duygularla otobandan düştük Tire yollarına. Acelemiz yok, yavaş yavaş, sallana sallana saat 07.30-08.00 gibi vardık.
Tire’de in cin top atıyor. Biz kebapçı arıyoruz.
Sora sora Bağdat misali, Babaoğlu Kebab’ı tavsiye üzerine denemeye karar veriyoruz.
Geçtiğimiz senenin mayıs sonuydu sanıyorum. Yakın bir dostumla Denizli’den dönüyoruz. Eee arabadaki muhabbet tahmin ettiğiniz gibi tabii ki yemek.
Denizli’den çıkar çıkmaz acıktık nedense! Halbuki kahvaltımızı da sağlam yapmıştık.
Yola çıkarken arkadaşıma “mutlaka yerel gazoz alalım” dedim. Meraklıyım yerel gazozlara, birer ikişer topluyorum.
Çocukluğum gibi geliyor bana, mutlaka fazladan alıyorum eve, oğlum Efe ve Ebuş (eşim) tatsın diye.
Denizli çıkışında Zafer Gazozu alıyoruz 5-6 şişe, sonra biraz daha ileriden Can Gazoz’u da koleksiyonumuza kattık.
Sadece Ege’de 60 civarında farklı marka ile yerel gazoz üretimi varmış meğer!
***
İki yılı geçiyor Mehtap Hanım’ı tanıyalı. Çılgın kızı Didem’in aklına uymuş. Aslında kendisi eğitimci, bir müzik öğretmeni. Kızı Didem “Hadi anne” deyince kıramamış onu ve böylece Meis Restoran hayat bulmuş. Eskiden çalıştığım ofisin hemen altında yerleri. (Bornova Ege Sun Plaza)
Eli pek maharetli Mehtap Hanım’ın. Her gün bir çorbaları var ve hemen hergün farklı bir mönüyle çıkıyorlar misafirlerinin karşısına. Neredeyse müşterilerinin tamamını tanıyor hanımefendi, ne yediklerini, rejim yapıp yapmadıklarını biliyor. Ona göre yemek veriyor. Restoranda yemeğinizi yerken çok hoş bir klasik müzik çalıyor. Tıpkı meltem gibi geliyor kulağa, serin serin.
Barbunya, hamsili pilav, ıspanak, tavuk ve daha neler neler. Hiç tereddütsüz tüm yemekleri de çok güzel...
Hele masaya gelen göçmen işi bir biber turşuları var ki, inanılmaz bi şey... (Turşunun tarifini ilerleyen haftalarda vereceğim.)
Demem o ki, gülen yüz ancak bu kadar lezzet katar yemeğe...
Elleri dert, yüzleri keder görmesin dileği ile nice seneler sürdürsünler yemek yolculuklarını...
Bi uğrayın derim.
Dükkanın tavsiyesi.
Burası Ege. 23 Nisan sadece çocukların değil, Egeli’nin de bayramı. Bayramdan sonra deniz mevsimi başlar. Balkonlar şenlenir. Akşam oldumu Kordon’u cıvıldamaya başlar. Güzel İzmir’in iki yakası, birbirine kaldırır kadehlerini. Haftasonu Çeşme, Foça, Bodrum, Kuşadası ve Muğla yolu daha bi telaşlı çalışır. Ee bi de bizim gibi bu yollara iş için gidenler olur elbet. İşte böyle bir iş seyahati sırasında keşfettim Muğla yönüne giderken Çine çıkışındaki, “Balıkçı Abdurrahman Öz”ün yerini.
1920’li yıllarda Abdurrahman Bey, Çine Çayı üzerinde varolan tahta köprüde görevliymiş. Köprü üzerinden atlar, arabalar geçtikçe yerinden çıkan çivileri yerine çakmakmış işi. O yıllarda boş vaktini değerlendirmek için çaydan tuttuğu dere balıklarını köprü başında pişirip, gelen geçene ikram edermiş. Taaa ki İtalyanlar, işgal yıllarında şimdi eski demir köprü diye anılan köprüyü yapana kadar. 1922 yılında yapılan köprü çıkışına bir balıkçı açmış Abdurrahman Öz. O günden beri de aynı yerde babadan oğula tam 95 yıldır aralıksız misafirlerini ağırlıyor.
Mönüleri zengin. Klasik mezeler çok leziz. Bilinen mezelerin dışında mutlaka dostum Mesut Altaş Usta’nın elinden çıtır çıtır çay balağını deneyin.
İktidar partisinde üye sayısı hep önemli olmuştur. Göreve gelen il başkanları, “Şu kadar üyemiz vardı, şu kadara yükselttik” diyerek hep övünmüşlerdir. Özellikle eski il başkanlarından Ömer Cihat Akay, partiye üye kazandırmak için yoğun bir çaba sarf etti, parti teşkilatında seferberlik başlattı.
2014 yerel seçim sonrası belediye başkanlarının oylarıyla, ilçelerdeki parti üye sayını karşılaş-tırmıştım. AK Parti’nin resmi kayıtlarına göre, Güzelbahçe’deki üye sayısı 2014’te 3 bin 229’du. 2014 yerel seçimlerinde bu ilçede AK Parti 2 bin 020 oy almıştı. Aynı şekilde Foça’da AK Parti’nin ilçe adayı 1653 oy aldı. Ancak buradaki partinin üye sayısı 3 bin 127’ydi. Anlayacağınız, parti üyesi olanlar üyesi oldukları partinin adayına oy vermemişti.
Bu çarpıcı tespitten sonra zaten partinin kurulları harekete geçmişti.
15 Temmuz sonrası ise işler biraz değişti. Artık referansla üyelik dönemi başlamıştı. Üye sayısı geçtiğimiz haziran ayında 430-435 bin civarındaydı. Yer değiştirmeler, istifalar sonrası genel merkezden aldığım son rakam 405 bin.
Delican yakından ilgilendi
Öyle ya da böyle yaklaşık 30 bin kişinin üyeliği düştü. Şimdi, 400 binin biraz üzerinde parti üyesi var. Bu 400 bin
Saat 02.09... Bir firmanın reklam bütçesi üzerinde çalışıyorum. Bir yandan da kulağımda kulaklık, türkü dinliyorum. Bir sürü rakam, bir yığın tablo var gözümün önümde. Yoruldum. Şunu bitireyim yatacağım.
Geceden mi, benden mi bilinmez bi acayip aklım. Kulaklığımda bi Selda Bağcan söylüyor, bi Tolga Çandar, bi Neşet Ertaş.
Aklım karışık. Tam kafayı topluyorum, “çııın” diyor bilgisayarım, “Ertuğrul Özkök, İsmail Küçükkaya’yı neden tebrik etti...” mesajı geliyor, tıklıyorum okuyorum.
Tam yeniden rakamlara dönecekken geçen hafta perşembe günü İzmir Ekonomi Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümü öğrencileri ile yaptığımız sohbet takılıyor aklıma.
Tüh ! diyorum. Tüh be! O kadar çok şey konuştum ki bunu unuttum:
***
“Çocuklar iletişim gözde başlar, bunu unutmayın. Göz hizasında hitap edin konuştuklarınıza. Enerjik olun, daima iki düşünün bir konuşun.
Aman ha telefondaki ses tonunuza dikkat edin, hedeflerinizi küçük küçük koyun; onlar bir araya geldiğinde hedefin büyüğüne zaten varmış olacaksınız” dedim de...
İnsan yaş aldıkça, çocukluğunda, gençliğinde neyi sevdiyse, nereyi beğendiyse onu arıyor. Yıllar önce Güneş gazetesinde çalışan ağabeylerime çıraklık ederken, şimdilerde bu kadar kıymetli olabileceğini düşüne-mediğim o kadar güzel şeyler yaşamışım ve biriktirmişim ki anlatamam.
Sabaha karşı tüm teknik servis çalışanlarının toplanıp kapı önünde baskı provasını beklerken bir iki kadeh parlattıktan sonra Tilkilik’te, İkiçeşmelik’te çorbacıya gidişleri, “hadi Fedo” demeleri dün gibi aklımda.
Ramazan’da yine kapı önünde bu sefer sahur için hazırlanırken, geçen davulcucuya “çal bakalım usta” deyip çektikleri halayları hep gözümün önünde.
Geçtiğimiz günlerde eski dostlarla bir aradayız; Kemeraltı’ndan, Kordon’dan, Tilkilik’ten konu açılınca bir iki satır bunlardan söz ettim. Arkadaşlarımızdan biri “yahu Kemeraltında bir çorbacı keşfettim, bir ayak paça yapıyor. İçtiğim zaman eski günler aklıma geliyor” dedi.
Bu konuşmanın üzerine azıcık yaşıyla eğlendik arkadaşımızın. Sonra da Kemeraltı’nın yolunu tuttuk.
Ayak Paçası meşhur diye gittik, “Esnaf Lokantası - Mahmut Usta”ya. Fakat tam bir lezzet mekanı çıktı karşımıza.
***
Yanılmıyorsam, iki yıl önceydi. Gazeteci dostum Fırat Soylu’yla öğle yemeği için sözleştik. Kendisini Basmane’de çalıştığı yerden aldığımızda, arabaya biner binmez, “Abi, bu sefer ben sizi bir yere götüreceğim” dedi. Eee, Ağa’nın eli tutulmaz dedik, uyduk Fırat’a. Yolda sohbet ederken Tepecik’e gelmeden Kapılar’daki battı çıktıdan hemen sağa döndük. “Nereye Fırat?” dememe kalmadı, soluğu Toros’ta aldık. Tepeye çıktığımızda Mareşal Fevzi Çakmak Camii’nden sola dönerken, “İşte abi, yemek yiyeceğimiz yere geldik” dedi genç dostum. Küçücük, kendi halinde bir dükkan çıktı karşımıza.
Adı Fasulye Tanesi. Çınartepe Aydın Erten Rekreasyon Alanı’na çıkan yolun hemen başında, meydana ve sokağa bakan birer penceresi var. Öyle manzara falan beklemeyin, hayalleriniz yıkılır. Fakat biraz sabrederseniz yemekten sonra manzaralı bir yere götüreceğim sizi. Kapıdan içeri girer girmez, “Buyurun burası boş” sesiyle kendimize bu küçük mekanda manzaralı bir masa buluyoruz ve hemen çöküyoruz. Öyle mönü çok geniş değil, İspir kuru fasulye, pilav, kavurma ve sütlaç… Budur.
Fakaaaat, hakkaten epeydir yediğim en güzel öğle yemeklerinden biriydi. İspir fasulyesi tam kararında, kıvamlı. Pilav tereyağlı, üzerine