Yanılmıyorsam, iki yıl önceydi. Gazeteci dostum Fırat Soylu’yla öğle yemeği için sözleştik. Kendisini Basmane’de çalıştığı yerden aldığımızda, arabaya biner binmez, “Abi, bu sefer ben sizi bir yere götüreceğim” dedi. Eee, Ağa’nın eli tutulmaz dedik, uyduk Fırat’a. Yolda sohbet ederken Tepecik’e gelmeden Kapılar’daki battı çıktıdan hemen sağa döndük. “Nereye Fırat?” dememe kalmadı, soluğu Toros’ta aldık. Tepeye çıktığımızda Mareşal Fevzi Çakmak Camii’nden sola dönerken, “İşte abi, yemek yiyeceğimiz yere geldik” dedi genç dostum. Küçücük, kendi halinde bir dükkan çıktı karşımıza.
Adı Fasulye Tanesi. Çınartepe Aydın Erten Rekreasyon Alanı’na çıkan yolun hemen başında, meydana ve sokağa bakan birer penceresi var. Öyle manzara falan beklemeyin, hayalleriniz yıkılır. Fakat biraz sabrederseniz yemekten sonra manzaralı bir yere götüreceğim sizi. Kapıdan içeri girer girmez, “Buyurun burası boş” sesiyle kendimize bu küçük mekanda manzaralı bir masa buluyoruz ve hemen çöküyoruz. Öyle mönü çok geniş değil, İspir kuru fasulye, pilav, kavurma ve sütlaç… Budur.
Fakaaaat, hakkaten epeydir yediğim en güzel öğle yemeklerinden biriydi. İspir fasulyesi tam kararında, kıvamlı. Pilav tereyağlı, üzerine istediğim kavurma, Karadeniz işi şahane bir şey. Finali sütlaçla yapıyorum, ki ben pek tatlıcı değilimdir. Beni bile baştan çıkaracak kadar lezzetli olmuş. Fasulye Tanesi bir aile işletmesi, bütün aile çalışıyor. 11 yıldır da aynı yerde keyifle misafirlerini ağırlıyorlar. Bu arada öğreniyorum ki, şehrimizin bazı önde gelenleri yurtdışından gelen misafirlerini arada buraya getirirmiş. Eee, ne diim bravo, gönülden alkışlıyorum…
İzmir…
Karnımız doydu, “çay” diyor garson, “Biz yukarıda kahve içeçeğiz” deyip, kalkıyoruz. Bir beş dakikalık yoldan sonra Aydın Erten Rekreasyon Alanı’na geliyoruz. Sanki bir evin balkonundayız. Buradan Güzel İzmir’i seyrediyoruz. Şansımıza hava açık, cam gibi. Belediyeye ait işletmeden köpüklü birer kahve ısmarlıyoruz. Kahvelerimizi yudumlarken de biraz işten güçten, çokça İzmir’den konuşuyoruz.
Güzel İzmir manzaralı keyfi çokta uzatmadan işimize geri dönüyoruz.
Aklınızda bulunsun
Değerli dostlarım, bu haftasonu 8 -9 Nisan günlerinde Çeşme Alaçatı Ot Festivali’ni kaçırmayın. Tek tavsiyem, erken gidin. Dönerken de geç saati seçin. Eeee, malum İzmir dışından da gelen çok misafir olacak, trafik sizi üzmesin...
Taze bakla kavurması…
Çok bilinmeyen bir tarif vermek istiyorum bu hafta. Kazdağları’nda Adatepe’de bi teyzeden öğrenmiştim bu şık yemeği. Her mevsim mutlaka yaparım. Oğlum çok seviyor. Buyrun tarifi.
Malzemeler:
- Bakla (dilediğiniz kadar)
- Zeytinyağı
- Toz kırmızı biber (acı veya tatlı)
- Tuz
- Sarımsak (dilediğiniz kadar)
Şu anda hala çok semiz bakla bulabilirsiniz. Baklaların uçlarını aldıktan sonra, salataya soğan doğrar gibi ince ince kıyın. Bakla miktarı size kalmış, dilediğiniz kadar kavurabilirsiniz. Tavanıza yeterli miktar zeytinyağını koyun, baklalarınızı dökün içine orta ateşte kavurmaya başlayın. Bakla sünüp biraz renk değiştirmeye başladığında, önceden incecik kıydığınız sarımsağı ve keyfinize göre toz biberi ilave edin. Sarımsak, o müthiş kokusunu mutfağınıza yaymaya başladığında, bakla kavurmanız hazırdır. Bir cam kaba boşaltın, üzerini kapatın ki kendi sıcaklığı ile hem yumuşasın hem de sarımsak ile bütünleşsin. Oda sıcaklığında servis edebilirsiniz. Afiyet olsun...
Ot kavurduk, hem de otizme dikkat çektik!
GEÇEN hafta Buca Belediyesi’nin Karaağaç Köyü’nde düzenlediği, “Neşeli Otlar Festivali”ne katıldık. Organizasyondan sorumlu dostum Erhan Gölbey’in ben ve kıymetli arkadaşım, iletişimci, belgeselci Rahim Yurdakul’u ikna etmesi sonucu festivale gelenlere, “ot kavurduk.” Sevgili Erhan’a ot kavurmayı bir şartla kabul ederiz dedik. Açıkçası, şartımızı o koca adam havalara uçarak kabul etti. Aynı gün, yani “2 Nisan Dünyada Otizm Farkındalık Günü” olarak değerlendirilir ki, tüm Nisan ayı için geçerlidir bu durum.
Rahim ve benim şartımız ot kavururken gelen konuklara konuyla ilgili mesaj vermekti. Dedim ya Erhan, bu şartı anında kabul etti. T-shirtlerimizi giydik, ot kavurmaya başladık. Standımıza gelenlerle, belediye başkanımız kavurduğumuz otu çok beğendi. Böylece festivale katılan herkese sesimizi duyurduk, otizme dikkat çektik. Eeee, bu arada kavurduğumuz otların karşılığı birer katılım belgemizi de aldık tabii ki. Çok eğlendik, eğlendirdik en önemlisi de karınca kararınca şahane bir “farkındalık” işine imza attık. “Ot kavurma” eylemlerimiz sürecek…