Saat 02.09... Bir firmanın reklam bütçesi üzerinde çalışıyorum. Bir yandan da kulağımda kulaklık, türkü dinliyorum. Bir sürü rakam, bir yığın tablo var gözümün önümde. Yoruldum. Şunu bitireyim yatacağım.
Geceden mi, benden mi bilinmez bi acayip aklım. Kulaklığımda bi Selda Bağcan söylüyor, bi Tolga Çandar, bi Neşet Ertaş.
Aklım karışık. Tam kafayı topluyorum, “çııın” diyor bilgisayarım, “Ertuğrul Özkök, İsmail Küçükkaya’yı neden tebrik etti...” mesajı geliyor, tıklıyorum okuyorum.
Tam yeniden rakamlara dönecekken geçen hafta perşembe günü İzmir Ekonomi Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümü öğrencileri ile yaptığımız sohbet takılıyor aklıma.
Tüh ! diyorum. Tüh be! O kadar çok şey konuştum ki bunu unuttum:
***
“Çocuklar iletişim gözde başlar, bunu unutmayın. Göz hizasında hitap edin konuştuklarınıza. Enerjik olun, daima iki düşünün bir konuşun.
Aman ha telefondaki ses tonunuza dikkat edin, hedeflerinizi küçük küçük koyun; onlar bir araya geldiğinde hedefin büyüğüne zaten varmış olacaksınız” dedim de...
Türkü dinleyin, demeyi unuttum.
Halbuki bu şahane topraklarda iletişim gözde değil yürekte başlar demeyi unuttum. Türkü, bu toprağın insanının özü demeyi unuttum.
Yemekle iletişimi harmanlayıp müşterilerimle daha samimi ilişki kurmak için yemek mekanlarını araştırdığımı, sarma sarmayı bile öğrendiğimi anlattım da, türküleri unuttum.
Halbuki Antakya’yı anlatacaktım o çakmak gözlü çocuklara. Her dinden, her mezhepten, her ırktan insanların belki 500 kişilik salonda, çalan her türküye birlikte eşlik ettiğini anlatacaktım.
Çalan dokuz sekizlere nasıl kalkıp oynadıklarını anlatacaktım.
Bi türküyle 500 kişiyi birden anlayabileceklerini söylemeyi unuttum. Belki bi dahakine çocuklar, hepsini bir bir anlatırım gördüklerimin.
***
Demem o ki geçen hafta İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde, sevgili Banu Dağıstan Hocanın davetlisi olarak Halkla İlişkiler ve Reklamcılık konuştuk. Şahane bir sohbetti.
Tamam ben çok konuştum, kabul. Ama gençler de çok güzel dinlediler. Çok heyecanlıydım derse giderken, fakat çocukların enerjisi o kadar güzel ve insana geçen bi şey ki konuştukça konuştuk.
Sevgili Hocam Banu Dağıstan’a ve elbetteki şahane öğrencilerine teşekkür ediyorum. Ve buradan haykırıyorum “gümbür gümbür geliyor gençler haberiniz olsun.”
Son olarak. “Türkü dinleyin çocuklar. Dinledikçe anlayacaksınız insanları…”
Saat 03.09. Haydi ben yattım...
Yokuş başında Lezzet Durağı
Tire Kebapçısı
Tire Kebapçısı, adı bu...
İkiçeşmelik yokuşunu çıkarken, Havra sokağı girişinden 50 metre sonra sağda, Mehmet Sait Usta’nın yeri.
13 yaşında, Tireli ustası Ali Kızılkara’dan el almış. 35 senedir bu dükkanda Sait Usta.
Ustası Ali Kızılkara, 50 yıl önce kurmuş dükkanını. Burayı ona bırakmış.
Mehmet Usta, mütevazi bir insan; tıpkı hazırladığı kebap tabağı gibi.
Ama lezzeti hiç de mütevazı değil. Açıkçası beklentimin üzerinde bir yer diyebilirim.
Şişlerde kabaca ızgara edilmiş Tire kebapları özel kalaylı tavalarda kömür ateşinde tereyağı ile tekrar pişiriliyor.
Piyaz eşliğinde çok sade ama bi o kadarda şık servis ediliyor.
Dükkanın içi, kuru biber tarlası gibi, usta dileyene birer ikişer tavada döndürüp ikram ediyor..
İçerisi samimi, eskiler, yeniler herkes memnun halinden. Yemek sonrası hem fotoğraf çekiyorum hem de ustayla sohbet ediyoruz.
Yan masadan söze 83 yaşında bir delikanlı giriyor; “evlat” diyor, “45 küsur yıldır gelirim bu dükkana, kalmadı böyle yerler, sahip çıkmak lazım” diyor.
Oturup iki lafın belini kırıyoruz beş dakika. Havra’dan, İkiçeşmelik’ten, Tilkilik’ten konuşuyoruz.
“Git, bir de Dönertaş civarını gez bak daha neler göreceksin” diyor.
Tire Kebapçısı gibi eski lezzetlerin konurması gerektiğini tekrarlıyor. Hak veriyorum, 83’lük delikanlıya...
İşinin hakkını veren Mehmet Sait gibi ustalara sahip çıkmak lazım, onların da gençlere el vermesi...
Eline sağlık ustam.....
Kuru domatesli zeytinyağlı pırasa
Tam bir öğle menüsü.....
Dükkanın tavsiyesi.....
- 3 - 4 adet pırasa
- 1 kaşık biber salçası
- 3-4 kesme şeker
- Zeytinyağı - tuz
Kuru domatesleri gelişigüzel doğrayın, tencerede şöyle bi çevirin, 3 pırasayı dilediğiniz büyüklükte kesin, domateslerle 3- 4 dakika çevirin.
Bi kaşık biber salçasını ılık suda eritin tencereye boşaltın.
Su pırasanızla aynı seviyede olsun. İçine 2-3 kesme şeker ekleyin, kaynamaya başlayınca ocağı kısın.
Bu şekilde 20 dakika kaynasın. Ocağı kapatın. Üzerine biraz zeytinyağı gezdirin. 5- 10 dakika demlensin. Veee afiyet olsun.
NOT: Zeytinyağlılarda en başta olabildiğince az yağ kullanın. Zeytinyağınızı ocağın altını kapattıktan sonra yemeğinize ilave edin.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024