Yeme alışkanlıkları milletlere göre belirgin farklılıklar gösteriyor. Online siparişler ve açık büfeler ise bunun bariz incelenebildiği yerler. Türklerin lahmacun ve et tercihi elbette hiçbirimize sürpriz değil
Online yemek siparişleri icat oldu, mertlik bozuldu. Dar vakitlerde ya da aniden bastıran misafirlerde artık mutfağa koşmak yerine bir telefonla anında ziyafet sofrası kurabilir haldeyiz. Peki, soframızda ne olsa? Uzakdoğu rüzgarı mı estirsek ya da şöyle okkalı bir kebap sofrası mı kursak... Yemeksepeti’nin de bağlı olduğu global online yemek sipariş platformu Delivery Hero farklı kıtalardaki 27 ülkenin siparişlerini inceledi. Yemeksepeti Pazarlama Direktörü Barış Sönmez’den aldığım bilgilere göre; Avrupa ülkeleri kendi mutfaklarından çok dünya mutfaklarına ilgi gösterirken Türkiye, Uzakdoğu ve Güney Amerika ülkeleri kendi geleneksel mutfaklarını tercih ediyorlar. Pizza tüm dünyada en çok sipariş edilen lezzet. En yakın §rakibi ise burger.
Avrupa ülkeleri kendi geleneksel mutfaklarından daha çok diğer ülkelerin lezzetlerine yöneliyor. İtalyan ve Uzakdoğu mutfağı her ülkenin ilk üç siparişinde mutlaka yer alıyor. İtalyan mutfağından pizza, Asya mutfağından sushi ve noodle
Çorba olmadan iftar sofrası asla tamamlanmış sayılmaz. Her şey eksik olabilir, ama o asla... Mevsimin tazeleriyle leziz çorba tarifleri...
Kolay domates çorbası
İki adet kereviz sapı, bir adet havuç, bir adet ufak soğan ve bir diş sarımsağı mutfak robotunda kabaca çekin. Bir yemek kaşığı zeytinyağı ve bir yemek kaşığı su ile sebzeleri biraz soteleyin. 900 gr (karışık cinslerden kullanın) doğranmış domatesi (taze ve konserveyi yarı yarıya kullanabilirsiniz) tencereye ekleyip 2-3 dakika daha pişirin. 500 ml sıcak tavuk (veya sebze) suyunu ekleyip on dakika kaynatın. Bir çorba kaşığı sirke ekleyip pürüzsüz olana dek el blenderıyla çekin. Tuzunu biberini ayarlayın, 75 ml krema ekleyip, karıştırıp servis edin.
Bezelye çorbası
İnce doğranmış 4 kereviz sapı, 2 adet ezilmiş sarımsak ve yarım doğranmış ufak boy soğanı tavada iki yemek kaşığı zeytinyağı ile yumuşayana dek kavurun. 1 kg bezelyeyi ayıklayın. Bezelye kabuklarını yıkayıp 10 adet maydanoz sapı ile bir litre suda 8 dakika kaynatın. Süzerek sebzelerin olduğu tencereye alın. Bezelyeleri ekleyip 10 dakika kaynatın. Son bir dakikasında maydanoz yaprakları ve bir diş doğranmış sarımsak ekleyin. Pürüzsüz olana dek el blenderında çekin.
Kö
Hafta başında İsveç Devleti’nin resmi Twitter hesabından dünyaca ünlü İsveç Köftesi’nin tarifinin Türklere ait olduğu itiraf edildi. Nasıl oldu da köftemiz İsveç mutfağına demir attı?
Çoğumuzun Ikea’da ayıla bayıla yediği, hatta hızını alamayıp dondurulmuşunu satın aldığı “meşhur” İsveç köftesi bizim çıkmasın mı? “Türk mutfağı dünyadaki en zengin mutfaklardan biridir” söylemine inansak da inanmasak da, mutfağımızı duyuramamış ya da ifade edememiş olsak da mutfak kültürümüzün zenginliği tartışılmaz. Üzerinden sayısız medeniyetlerin gelip geçtiği kadim topraklarda yaşamanın bizlere mirasının, derin bir mutfak hafızası olduğu muhakkak.
İsveç’e nasıl uzandık?
Osmanlı döneminde iyiden iyiye Anadolu toprakları dışına taşıldığında pek çok farklı kültürün yemeklerinden etkilenildiğimiz gibi birçok yere de izimizi bırakmışız. Peki, nasıl olmuş da İsveç’e kadar uzanmışız? Ülkenin resmi twitter hesabı olan Sweden.se’den Uppsala Üniversitesi Edebiyat Bölümü Araştırmacısı Annie Mattson’un yaptığı “İsveç köftesi, Kral 12. Karl’ın Türkiye’den getirdiği tarife dayanıyor. Gerçeklere bağlı kalalım” açıklaması bir anda herkes için merak konusu oldu.
Hikayenin geçmişi 18. yüzyıla dayanıyor. Çok genç
Son birkaç yıldır tohumlar, yediklerimizin biyoyararlılığı ve malzemelerin farklı kullanım şekilleri yemeklerin lezzetinden daha çok konuşulur oldu. Gastronominin merceği artık farklı yöne bakıyor...
Asırlardır Anadolu’da sofraya oturan misafirin de konan yemeğin de sayısı evin bereketi olarak nitelendirilir. “Artmadan yetmez” denilerek kurulur sofralar. Peki, artarsa ne olur? Toprağın kıymetini, emeğin önemini bilen bir toplum olduğumuz için, artanlar o kadar güzel değerlendirilmiş ki kültürümüzde. Hibrit tohumların kullanması, hazır ürünlerin fazlalaşması, her malzemeye her an ulaşabilir olmamız ve dolayısıyla topraktan uzaklaşmamız nimetlerle olan bağımızı da iyiden iyiye gevşetti. Oysa ki artan ekmeklerin nefis bir yemeğe dönüştürüldüğü, peynir parçalarından parmak ısırtan börekler yapıldığı, gıpta edilecek derecede tutumlu bir kültürden geliyoruz.
Sağlıklı gıdaları cazip hale getirmeyi amaçlıyor
Sadece bu kadar mı? Mevsimsiz malzemelerle hazırlanan yemekler, göz boyayan hazır gıdalarla doldurulmuş tabaklar arttıkça, eksik ve yetersiz beslenme sorunlarımız da arttı. Global markaların çoğu artık ünlü isimlerle çalıştığı sosyal sorumluluk kampanyalarıyla günümüz yeme içme
Faydalarını artık hepimiz biliyoruz. Ama onun hakkında bilmediğimiz daha çok şey var. Mesela Marilyn Monroe’nun Enginar Kraliçesi olduğu gibi...
Mevsimi bitmeden bir enginar yazısı yazmadan olmazdı. Farklı bir şeyler var mıdır diye araştırırken bakın neler geldi önüme... Beni en çok şaşırtan Marilyn Monroe’nun “Enginar Kraliçesi” unvanı oldu. Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde enginar yetiştiriciliğiyle ünlenen Castroville kasabası, her yıl Enginar Kraliçesi de seçilen uluslararası bir festival düzenlemeye başlar. 1948’deki ilk festivalin kraliçesi de geleceğin efsanesi Norma Jeane Dougherty’den başkası değildir.
Osmanlı saray mutfağından...
Hakkında pek çok mit de var. Rivayete göre Antik Yunan’ın en büyük tanrısı Zeus, Cynara adlı ölümlü güzele aşık olup onu bir tanrıça yapar. Aşkına karşılık bulamayınca sinirlenerek Cynara’yı uzun, güzel ama dikenli bir çiçeğe çevirir. Bu mit, enginarın tarih boyu güçlü bir afrodizyak olduğuna inanılmasının, sadece erkeklerin yemesine izin verilmesinin de en önemli nedeni. Batı’da soyluların sebzesi olarak anılan enginarın Latince adı Cynara scolymus. Devedikeni ailesinden geliyor, yani aslında bir çiçek. Anavatanı Akdeniz havzası, Suriye ve
Nisan ayı Adana’ya gidilecek en güzel zaman. Giderken diyeti de, sıkıntılarınızı da bir kenara bırakın. Bu şehir size iyi gelecek...
Bunca festival çılgınlığı arasında son yıllarda en keyif aldığım, koşarak gittiğim etkinlik Adana Portakal Çiçeği Karnavalı. Festival değil de karnaval olarak nitelendirmekte son derece haklılar. Çünkü dışardan gelenler kadar tüm şehir halkı sokaklara dökülüp bizzat eğlenceye, korteje dahil olup şehrin tadını çıkarıyor. Toyota Türkiye CEO’su Adanalı Ali Haydar Bozkurt’un başlamasına vesile olduğu karnaval Vali Mahmut Demirtaş ve Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün de içtenlikle sahiplenmesiyle bugün bambaşka boyutlara taşınmış. O kadar kalabalığın içinde, iki gün boyunca neredeyse hiç olay çıkmaması bile Adana’ya karşı olan önyargıların çoğunu yıkmaya yetiyor.
Ev yemekleri de çok lezzetli
Adana’yı bu kez şehre hem kültürel hem ticari anlamda çok katkısı olmuş Tayyar Zaimoğlu rehberliğinde gezdim. Kendisi aynı zamanda benim de jüriliğini yaptığım ve bu yıl ilki düzenlenen “Portakallı Lezzetler” yarışmasının da yaratıcısı. Yarışmaya onlarca yemek ve tatlı katıldı. Narenciyenin zeytinyağlılara, tatlılara ve beyaz etlere çok yakıştığını bir kez daha
Kuzugöbeği ya da dünya gastronomisinde bilinen havalı adıyla morel mantarı topraklarımızda çıkan en kıymetli mantarlardan. Sezonu çok kısa olan bu mantarın şimdi tam zamanı.
16 yıl önce duayen şef Paul Bocuse’ün Lyon’daki restoranını ilk kez ziyaret ediyorum. Çok heyecanlıyım. Gitmeden menüyü epeyce çalışıyorum. Ana yemek kararım ustanın imza tabaklarından “Morel mantarlı Bresse tavuğu”. Tabağın kendisi de ismi kadar havalı. Ve tabii inanılmaz lezzetli. Ertesi gün şehirdeki gurme marketlerden birine koşup minicik bir paketteki kurutulmuşunu epeyce bir paraya satın alıyorum ve kıymetli bir dost sofrası için saklıyorum. Ta ki Edremit pazarında tazesini öbek öbek görene kadar. Üstelik de aldığımın onda birine.
Şefler peşinde koşuyor
Kuzugöbeği mantarı son yıllarda ülkemizde değeri iyice anlaşılan, şeflerin peşinden koştuğu ürünlerden. 10 yıl önce kutlanmaya başlanan Fethiye Yeşilüzümlü Kuzugöbeği Festivali’nin de bunda etkisi büyük. Yurt dışına en çok kuzugöbeği ihraç eden bölge de burası. İlkbahar ayları mantar verimliliği açısından sonbahara kıyasla, daha sönük geçer. Bahar aylarının ticari değer açısından en kıymetli mantarlarından biri kuzugöbeğidir. Ülkemizde Adana bölgesinde
Önünde kuyruk olan taze et çorbası, siyah yumurta, badem sütlü çay ve Çin etkisindeki mutfağının yanında doğal güzellikleriyle Tayvan farklı bir seyahat deneyimi vadediyor.
Rehberimiz Dragon şaşkın gözlerle tekrar soruyor: “Emin misin sabahın 4’ünde bir et çorbası içebilmek için iki saat sıra bekleyeceğine?”. Güne ciğerle başlayan bir şehirde yetiştiğim için, en azından kuyruğu görmek üzere gitmeye karar veriyorum. Minicik bir dükkan. 8-10 masa var. Dört kadın çalışıyor. Bir kişi et kesmekle meşgul, diğeri önceden hazırlanmış çorba suyuna etleri karıştırmakla; diğeri serviste, biri de bulaşık yıkıyor. İncecik dilimlenen etler avuç içlerinde porsiyonluk parçalara ayrılıp, bambu bir kepçenin içinde kaynayan sebzeli et suyuna sadece 30 saniyeliğine batırılıp kaselere çıkarılıyor. Biraz daha et suyu ilave edilip haşlanmış pirinçle birlikte servis ediliyor.
Sanki Tainan’a gelen turistlerin hepsi burada. Yaklaşık bir saat on beş dakika sonra Japon bir kız grubuyla birlikte masamıza geçiyoruz. Tainan, başkent Taipei’den sonra ülkenin ikinci büyük şehri. Tayvan’ın kültür başkenti olarak kabul ediliyor. Bölgede tarım ve hayvancılık yüzyıllardır en büyük geçim kaynağı olmuş. Sabah çorbası