En sık karşılaştığım sorulardan biri ne biliyor musunuz? “İlaca karşısınız. Peki, hiç mi ilaç kullanmayacağız?” Bu konuya mutlaka açıklık getirmek gerekiyor.
Karşı olduğum elbette yan etkileri faydalarını kat be kat aşan ilaçlar ve bunların gereksiz kullanılması. Özellikle de kronik hastalıklarda reçete edilen ve hayat boyu kullanılan, fakat kronik hastalıkları hiçbir şekilde iyileştirmeyen ilaçlara karşıyım. Bu ilaçlar hem hastalığı tedavi etmez hem de son derece ciddi yan etkileri vardır. Neden kronik hastalıklarda ilk önce hastalarımızın beslenmelerini düzenleyip yaşam tarzlarını değiştirmiyoruz da, hemen ilaç başlamak zorunda hissediyoruz kendimizi?
İlacın gerçekten gerekli olduğu zamanlar tabii ki vardır. Mesela kan şekeri değerleri çok yüksek bir hasta geldiğinde ben de ilaç veriyorum. Çünkü bu acil bir durumdur ve kan şekerinin hemen aşağı çekilmesi gerekir. Aksi halde hasta şeker komasına girebilir. Gereken durumda ilaç kullanacaksınız. Peki ya gerekmeyen durumlar?
Yine şeker hastalığı örneğinden ilerleyelim: Yeni teşhis konulmuş Tip 2 Diyabet hastalarının beslenmesini düzenlerseniz, yani hayatlarından karbonhidratları ve tahılları çıkarırsanız, hastaların neredeyse tamamı
Soğuk ve kasvetli günleri geride bıraktık. İlkbaharı, mutluluğun en basit formülüyle karşılamak için ihtiyacınız olan tek şey bir çift yürüyüş ayakkabısı…
Öncelikle bir ön yargıdan kurtulmak lazım! Egzersiz, hareket dendiğinde akla hemen spor salonuna gitmek geliyor. Bu inanış yüzünden bırakın sağlıklı yaşamayı, insan hareketten soğuyor. Tabii sakatlanmalar da cabası. Siz masa başından kalkmayan birini alıp spor salonuna koyup, vücuda bir anda yüklenirseniz, o insan tabii ki sakatlanır. Memleketteki ortopedi servisleri, zayıflamak için spor salonuna gidip de sakatlanan kilolu insanlarla dolu! Unutmayın; bilinçsizce yapılan spor aktivitelerinin sonucu ya kalp hastalıkları ya da ortopedik sakatlıklardır!
Egzersiz sadece spor salonunda yapılır düşüncesinden kurtulun Allah aşkına! Günde bir saat yürüyün, asansör yerine merdivenleri kullanın, kısacası daha hareketli olmak için elinize geçen tüm fırsatları değerlendirin.
Düşünce şeklinizi değiştirin
Sadece kilo vermeniz gerektiğinde mi egzersiz yapmak aklınıza geliyor? Bu size ciddi zararlar veren bir düşünce şeklidir. Tabii ki egzersiz kilo vermeye yardımcıdır. Ama hareketi sadece kilo vermekle ilişkilendirirseniz, zayıfladığınızda yine
Toplum olarak çay ve kahve içmeyi çok seviyoruz. Dost sohbetlerimiz hep bu iki içeceğin çevresinde dönüyor. Peki, bu içeceklerin sağlığımız üzerindeki etkileri nedir?
Keyifle içtiğimiz geleneksel içeceklerimizin pek çok sağlık faydası var. Tabii içine şeker giren her şeyin bir sağlık zararlısına dönüştüğünü unutmayın. Çaydan, kahveden şekeri çıkardığınızda geriye şifalı, hastalıklardan koruyan içecekler çıkıyor.
Yazımıza şöyle bol köpüklü sade bir Türk kahvesiyle başlayalım.
Yeni kitabım “Mutluluk Kürleri 2”de yer alan 14 Günlük Mikrobiyom Kürü’nde günde 1-2 bardak Türk kahvesi içilmesini tavsiye ediyorum. Bu önerinin ardında keyif kahvenizin bağırsaklarınızdaki probiyotiklere de iyi geldiğini gösteren bir araştırma var.
Bilim insanları kahvenin çöpe atılan kısmının güçlü bir prebiyotik besin olduğunu görmüşler(1). Tabii araştırma filtre kahveyle yapılmış. Filtre kahve, kavrulup öğütülmüş kahve çekirdekleriyle yapılır. Kahve makinesine konan kâğıdın üstünde kalan bu değerli kısmı da atılır. Bizim kahvemiz ise telvesiyle beraber piştiğinden prebiyotik özelliklerini kaybetmiyor.
Kahve, ama hangi kahve?
Sırası gelmişken üstüne kaynar su ekleyip içilen granül kahvelerde Türk kahvesinin
Hâlâ kalori sayıyorsanız, ciddi bir beslenme hatası yaptığınızı söyleyebilirim. Bütünü kaçırıp sadece rakamlara, tablolara odaklanırsanız sağlığınızdan olursunuz.
En büyük beslenme yanlışlarından biri, şeker ya da poğaçadan aldığınız 70 kaloriyi bir parça tavuk ya da zeytinyağından aldığınız 70 kaloriyle bir tutmaktır. Biri kandaki insülin seviyesini artırarak daha da acıkmanıza ve bu kalorilerin yağ olarak depolanmasına neden olan bir süreci başlatırken, diğeri kan şekerinizi dengeler ve sizi uzun süre tok tutar.
Mesela poğaça içinde trans yağlar, katkı maddeleri varken, zeytinyağında sizi hastalıklardan koruyan tekli ve çoklu yağ asitleri, polifenolik bileşikler ve vitaminler bulunur. Gördüğünüz gibi önemli olan bir yiyeceğin kalorisi değil vücuttaki, metabolik faaliyetlerdeki etkisidir. Başka bir deyişle her kalori aynı değildir ve “Bugün az yemek yedim, o zaman bu kalori açığını şöyle güzel bir pizzayla kapatayım” tarzı bir yaklaşım sizi yolda bırakır.
Glisemik indeks modeli
Bilinirliği son 10-15 senedir artsa da, bu modelin temeli bundan 36 yıl önce, 1981 yılında atıldı. Kanadalı bir grup bilim insanı yiyeceklere kan şekerini yükseltme hızına göre bir değer verdiler. Bu değere
Sadece akşamları yemeği erken keserek çok daha sağlıklı ve uzun bir yaşam sürebilirsiniz. Sık dile getirilen ama faydaları az anlaşılmış olan bu öneriyi mercek altına alıyoruz.
Doğru beslenmeye karar verdiniz, işlenmiş yiyecekleri sofranızdan men ettiniz, mevsimsel ve doğal besleniyorsunuz… Eğer bu sağlıklı seçimleri bir adım daha öteye taşımak istiyorsanız yemek yediğiniz saatleri de sınırlamanızda fayda var. Daha uzun ve sağlıklı bir yaşamın sırrının sadece yediklerinizde değil, yemediğiniz saatlerde de saklı olduğunu gösteren pek çok bilimsel çalışma mevcut (1).
Bu kesinlikle şaşırtıcı değil. Çünkü binlerce yıllık genetik kodlamamız da böyle bir beslenme düzeninden yana. İnsanlık tarihi boyunca yemeğe erişim hiç bugünkü gibi kolay olmadı. Çok değil bundan 70-80 yıl öncesine kadar pek çok evde buzdolabı yoktu. Yemekler günlük pişer, akşam yemeği erkenden yenir birkaç saat sonra da uykuya geçilirdi.
Tamir hormonu
Yemek yemeden geçirdiğiniz saatler büyüme hormonu üretimiyle yakından ilişkilidir. Peki, nedir bu büyüme hormonu ve neden bu kadar önemli? Çocukken büyümenizi sağlayan bu hormon ileriki yaşlarda hasarlı hücreleri onaran bir tamir hormonu olarak görev görür. Vücudunuzda ne
Meyvesinden yaprağına, çiçeğinden tohumuna, hatta dalına kadar her bir bölümü faydalı bileşenler, değerli besinlerle dolu olan moringa bitkisini takdimimdir.
Mucize kelimesini sevmem. Çünkü esas mucize bütünde saklıdır. Besinlerin başına eklenen böyle sıfatlar sakıncalıdır; çünkü insanlarda kötü beslenip, bol bol şekerle, katkı maddeleriyle dolu yiyecekler yiyip, üstüne mucize bir besin yiyerek sağlıklarını koruyabilecekleri yolunda bir algı yaratırlar.
Ama diğer yandan da sağlık faydaları açısından öne çıkan bazı özel besinler olduğu bir gerçek. Mesela soğuk sıkım sızma zeytinyağı. Mesela doğanın karaciğer ilacı enginar ya da şifalı zerdeçal gibi… Ama tüm bu özel güçler ancak siz doğru beslendiğinizde etkilerini gösterebilirler.
Bugünün konusu sağlık faydaları açısından son derece ayrıcalıklı bir yere sahip bir bitki: Moringa ağacı (Moringa oleifera). Hatta kendisi mucize ağaç olarak da biliniyor. Sıcak iklimleri seven bu bitki Hindistan, Sudan, Seylan, Madagaskar ve Afrika’nın tropik bölgelerinde yetişiyor. Bu öyle ilginç bir ağaç ki kullanılmayan bir kısmı yok; yaprağı, tohumu, meyvesi, kökü, gövdesi, kabuğu, dalları… Hepsi tüketiliyor, her biri de bitkiye özgü değerli
Doğru yaşam tercihleri ve etkili besin maddeleriyle enerji santrallerinizi korumak, onların tam randımanlı çalışmalarını sağlamak mümkün.
Evvelki hafta “Yaşam enerjisi” başlıklı yazımızda mitokondrilerin öneminden, onları formda tutmanın yollarından bahsetmiştik. Bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Önce, enerji santrallerimiz mitokondrilerin kusursuz bir şekilde çalışması için neler gerektiğini bir kez daha hatırlayalım. Geceleri yemeği erken kesmek, egzersiz yapmak bu hayati organellerin tam randımanlı çalışmasını sağlıyor. Mitokondrileri tembelliğe alıştırmamak da önemli. Yani vücudun kolayca enerjiye dönüştürdüğü şekeri kesmeli, karbonhidratlardan uzak durmalısınız. Soğuğun hücresel enerjiyi şarj edici gücünü de unutmayalım.
Bugün enerji santrallerimizi onarmakta etkili faktörleri incelemeye devam ederken, enerji üretimini destekleyen besinleri de keşfedeceğiz.
Mitokondriyel doping: Stres
Stres mitokondriler için harikadır! Stres altındayken salgılanan kortizol hormonu vücudun daha fazla enerji üretmesini talep eder. Talebi karşılamak mitokondrilerin görevidir. Stres enerji santrallerinin tam güç çalışmaları için bir tetikleyicidir. Stres sayesinde bir tehlikeyle
Bu hafta size yeni kitabımdan bahsetmek istiyorum. Sağlıklı yaşam ve tıbbi beslenme için yaptığımız tüm çalışmaları, yeni kitabımızda sizlere aktardık. Mor renkli kitabımız “Mutluluk Kürleri 2” geçen hafta itibarıyla kitapçılarda yerini aldı.
Şifa sofranızda!
Zehir yerseniz zehirlenirsiniz.
Genetiğiyle oynanmış, zirai ilaçlarla kirlenmiş, içine katkı maddeleri, boyalar, şeker eklenmiş, işlenmiş yiyecekler bizi zehirliyor, hasta ediyor! Bu yadsınamaz bir gerçek. Adı üstünde besin. Besin sizi beslemeli, vitamin, minerallerle dolu olmalı.
Bizim yediklerimiz ise adeta bizi öldürmek için tasarlanmış! Laboratuvarlarda yaratılmış, haftalarca, aylarca bozulmadan duran, kimyasallarla dolu “yiyecekler”, genetiğine müdahale edilerek yaratılan “süper gıdalar” ve toksik tarımla kirlenen besin zinciri… İşte “Neden kanserler bu kadar arttı? Otoimmün hastalıklar neden patladı? Bağışıklık sistemim neden bozuldu?” gibi soruların cevabı! “Mutluluk Kürleri 2”de bizi hasta eden bu sağlık zararlılarını tespit ediyoruz. Ama esas olarak şifanın kaynağına odaklanıyoruz. Bu kitabı sağlığınızı korumak için başvurabileceğiniz bir kılavuz olarak tasarladık.
Doğal güçler
Doktorluk hayatımda en sık karşılaştığım yanl