Geçen hafta da altını çizdiğimiz gibi bu kadar çok buğday, dolayısıyla da gluten yiyerek sağlıklı olmak mümkün değil. Peki, buğdayın yerine koyabileceğimiz sağlıklı seçenekler var mı?
İnternete girdiğinizde glutensiz, buğday unu kullanılmadan hazırlanmış ekmek, bazlama, kraker tarifleri bulabiliyorsunuz. Artık böyle tariflerin yer aldığı pek çok yemek kitabı var. Ben de son kitabım “Mutluluk Kürleri 2”de ekmeğe alternatif olabilecek tariflere yer verdim. Herkes buğday ürünlerinden, glutenden uzak durmanın en zor kısmının ekmekten vazgeçmek olduğu konusunda hemfikir. Tereyağını neyin üstüne süreceksiniz? Yumurtanın sarısına ne batıracak, çorbanızın yanına ne katık edeceksiniz? Yaşam boyu uygulanabilecek bir beslenme modelinin sırrı yediklerinizden keyif de almaktır. Ama biraz yaratıcılıkla, biraz da araştırarak damak tadınızdan ödün vermeden de sağlıklı beslenmek mümkün.
Sözün özü; karabuğday unu, keten tohumu ya da mısır unu (tabii GDO’lu değil yerli tohum mısır olmalı) kullanarak sağlıklı ekmekler hazırlayabilirsiniz. Bu
Sağlıklı bir yaşam sürmek istiyorsanız ekmekten ve tüm buğday ürünlerinden uzak durmalısınız. Çünkü…
Kitaplarımda, katıldığım televizyon programlarında ekmeğin ve tüm buğday ürünlerinin sağlığınıza nasıl zarar verdiğini anlatıyorum. “Eğer kronik hastalıklardan korunmak istiyorsanız ekmeği kesin, böreği, çöreği hayatınızdan çıkarın” diyorum. Geçen gün bir okuyucumdan aldığım bir e-posta sonrasında bu konuyu köşemizde detaylı bir şekilde anlatma gereği duydum. Çünkü sağlıklı beslenmeye özen gösteren, yediği sebzeyi, yumurtayı dikkatle seçenlerde bile ekmek konusunda hâlâ bir kafa karışıklığı, ekmeği kesmek konusunda bir direnç olduğunu gözlemliyorum.
Okuyucumdan gelen e-postaya geri dönelim: “Eskiden yumurtanın zararlı olduğu söyleniyordu. Bugün ise yumurtanın zararlı olmadığı, hatta herkesin bu değerli besinden faydalanması gerektiği söyleniyor. Şimdi de ekmek zararlıdır deniyor. Dün zararlı olan bugün faydalıysa, kime, neye, nasıl inanacağız?”
Yerinde bir soru. Ve detaylı bir
İşlenmiş yiyeceklerden uzak durun dediğimde, bazen tepkiler aldığım oluyor. Halkı korkutuyormuşum! Birileri para kazanmak uğruna halkı hasta eden yiyecekler satarken sorun yok, ama biz işin doğrusunu anlatınca korku saçıyoruz öyle mi?Ne zamandan beri doğruları söylemek korkutucu oldu acaba?
İşte size gıda diye yutturulan bu yiyeceklerin içindeki zehirlerden birkaçı… Karar sizin:
Geçtiğimiz yıl, mısır şurubundan elde edilen nişasta bazlı şeker (NBŞ) ve zararları üzerine çok yazıldı, çok konuşuldu. Ucuz olduğu, yiyeceklerin raf ömrünü uzattığı ve çok tatlı olduğu için gıda endüstrisinin pek sevdiği bu şekerin, şekerin en tehlikeli hâli olduğunu o zaman da dile getirmiştim. Dönem dönem gündeme oturan ve bir süre sonra güncelliğini kaybeden bu tür haberler faydalı ama; şöyle yanlış bir algı yarattıkları da bir gerçek: “İçinde nişasta bazlı şeker değil meyve şekeri kullanılmış, o zaman zararlı değildir.”
Bu yazımızla hem bu yanlış algıyı yıkacağız hem de laboratuvarlarda yaratılan işlenmiş yiyeceklerin içindeki kimyasallara biraz daha yakından bakacağız. (Bu kimyasalların bazılarının bir de kodları var. Etiketlerde ismiyle değil koduyla karşınıza çıkma ihtimaline karşı onları da not
Yaz aylarının en kavurucu günleri başlarken sıcakların sağlık üzerindeki etkilerine karşı tetikte olmakta fayda var
Aşırı sıcaklarla birlikte güneş çarpması tehlikesine dikkat çekmenin tam zamanı… Güneş çarpması mağduru olmanız için plajda, havuz başında saatlerce güneşlenmeniz falan gerekmiyor. Çok sıcak, nem oranı yüksek bir günde sokakta dolaşırken bile tehlike sinyalleri çalabilir. Tabii bir de sıcak çarpması denen bir durum var. Yani kendinizi hastanede bulmanız için güneş de gerekmiyor. Her iki durumda da sorun sıcağa ya da güneşe maruz kalan vücudun aşırı ısınmasından kaynaklanır. Sorunu hafife almayın! 2013 yılında yayımlanan bir çalışmaya göre, Amerika’da 1999-2009 yılları arasında tam 7233 kişi sıcakla ilişkili nedenler yüzünden hayatını kaybederken, yaklaşık 200 bin kişi de hastanelik olmuş.(1)
Soğutucu sistemler
Çevresel koşullar ne olursa olsun vücut, normalde 36.5-37 arasında seyreden ısısını korumak zorundadır. Bu yüzden de sistemde pek çok ısı düzenleyici mekanizma bulunur. Mesela cildinizde ısı düzenleyici reseptörler olduğunu biliyor muydunuz?
Dışarıdaki sıcaklık çok yükseldiğinde bu reseptörler beyne tehlike sinyali gönderir. Sistem de vücut ısısını düzenlemek,
Böcek ısırmasın, sivrisinek sokmasın diye vücudunuza sürdüğünüz spreyler, soluduğunuz havayı kirleten sinek ilaçları… Bu zehirli savunma hattı sadece sizi değil, dünyayı da zehirliyor
Sinekleri, böcekleri uzak tutan spreylerin çoğunda DEET (N,N-Diethyl-meta-toluamide) denen toksik bir kimyasal kullanılır. 1946 yılında Amerikan ordusu için geliştirilen DEET 1957 senesi itibarıyla sivil halkın kullanımı için onay aldı. Sinek kovucu spreylerin hemen hepsinin aktif maddesi DEET’dir.
Bir nevi tarım ilacı olan bu kimyasalla ilişkilendirilen bir sendrom bile var: Literatüre gizemli bir hastalık olarak giren “Körfez Savaşı Sendromu”… Bölgedeki haşerattan, sivrisineklerden korunmaları amacıyla askerlere böcek kovucu spreyler verilmişti. Askerler savaştan geri döndüklerinde bazı sağlık sorunları yaşamaya başladılar. Kronik baş ağrıları, hâlsizlik, unutkanlık, solunum ve cilt sorunlarıyla kendini gösteren ve binlerce askeri etkileyen bu sendromun nedeni ilk başlarda anlaşılamadı. Ancak zaman içinde yapılan bilimsel araştırmalar sendromun DEET ile ilişkili olduğunu işaret ediyordu.(1)
Annelerin küçücük çocuklarına bile sıkmaktan imtina etmedikleri bu spreylerin tehlikelerine, sağlığınıza neler
Sadece probiyotikten zengin beslenmek harika bir tutum, ancak yeterli değil! Bugün, bağırsak floranıza attığınız probiyotik tohumunu canlı tutmanın, beslemenin yollarını keşfedeceğiz
Geçen hafta bağırsak florasının sağlık üzerindeki etkilerini, yoğurt, turşu, sirke gibi probiyotik zengini fermente gıdalar ve probiyotik takviyeleriyle bağırsaklarınızdaki ekosistemi destekleyebileceğinizi anlattık. Bu hafta ise besinlerle, takviyelerle vücudunuza aldığınız dost bakterileri hayatta tutmak, gelişip, serpilmelerini sağlamak adına yapılması gerekenlere bakacağız. Probiyotiklerin beslenmesi için uygun ortam oluşturan besinlere “Prebiyotik” adını veriyoruz.
Önce bir konuya açıklık getirelim: Marketlerde satılan yoğurtlar bırakın faydayı, bağırsak floranızdaki probiyotiklere zarar verir. Endüstriyel olarak üretilmiş yoğurtların hepsi endüstriyel işlemlerden geçer. Bu yoğurtların içinde probiyotik falan da bulamazsınız. Ekşimeyen yoğurt, probiyotik değildir. Probiyotikler canlı organizmalardır. Yoğurdunuzun ekşimesi onun yaşayan, canlı bir besin olduğunu gösterir. Benim çocukluğumda annem evde yoğurt mayalardı. Ara sıra yoğurdu bakkaldan satın aldığımızda da ertesi gün ekşimiş olurdu. Ama
Sağlığınızın şifresi bağırsaklarınızda gizli. Bugün dost bakterilerin çoğunlukta olduğu bir bağırsak florasının önemini ve bu değerli ekosistemi desteklemenin yollarını keşfedeceğiz
Bilim insanları ilkel kabilelerin bağırsak floralarını incelediklerinde modern yaşamın bağırsak floramız üstündeki etkisini daha net bir şekilde görebiliyoruz(1). Bu çalışmalar, içi şekerle, kimyasallarla dolu beslenme modelimizin bize neler yaptığını, bu ilkel topluluklarda diyabet, kalp hastalıkları ve kanser gibi hastalıklara neden rastlanmadığını anlamak adına çok şey anlatıyor. Bağırsak floranız dost bakterilerden yana ne kadar zenginse o kadar sağlıklı olursunuz. Bunu sık sık dile getiriyorum. Bilimsel bulgular bağışıklık sisteminin ancak faydalı bakteri kolonileri açısından zengin ve çeşitli bir mikrobiyomun varlığında aktive olduğunu gösteriyor. Öyle ki yakın gelecekte bir sağlık problemi için doktora gittiğinizde sizden mikrobiyom tahlili yaptırmanız istenecek. Bu tahlillerin sonuçlarına göre için bağırsak floranızı yeniden biçimlendirecek bir tedavi protokolü oluşturulacak.
Çarpıcı bir araştırma
Bağışıklık sistemi ve bağırsak florası arasındaki ilişkiyi ortaya koyan onlarca, yüzlerce araştırma
Kadınların yüzde 90’ının muzdarip olduğu selülit, daha ziyade bir estetik sorun olarak kabul edilir. Ancak bazen bir estetik sorun, daha sağlıklı bir yaşam için vesile olabilir.
Kadınların hemen tamamının şikâyetçi olduğu bu sorunu daha sağlıklı seçimler yaparak kontrol altına almak mümkün. Özellikle kadın hastalarımda, estetik kaygıların daha sağlıklı bir yaşam için motivasyon nedeni olabileceğini gözlemliyorum. Mesela sağlık endişelerinden ziyade sadece daha iyi görünmek için kilo vermek isteyen biri, fazla kilolarını verip kendisini daha dinç ve enerjik hissettikçe sağlıklı seçimler yapmak konusunda motive oluyor. Selülit gibi hemen tüm kadınların şikâyetçi olduğu estetik bir sorunla savaşırken bir de bakmışsınız hareketli bir yaşam sürmeye, karbonhidratlardan, tatlıdan uzak durmaya başlamışsınız.
Selülit nedir? Neden olur?
Genelde fazla kilolarla ilişkilendirilse de selülitin en önemli nedeni hormonal faktörlerdir. Bu nedenle ideal kilosunda, hatta ideal kilosunun altında olan bir kadın da selülit probleminden şikâyetçi olabilir. Kadınlık hormonu östrojenin fazla salgılanması, selülit oluşumunu tetikler. Erkeklerin bu problemden muaf olmasının nedeni budur.
Selülit oluşumuna neden