Mevsiminde tükettiğiniz her sebze meyve değerli bileşenler içerir. Bunların en alçak gönüllülerinde bile akla hayale gelmeyen faydalar gizlidir. Bakalım doğanın yaz menüsünde neler var?
Evet, bazı bitkisel besinlerin özel süper güçlere sahip olduğu malumunuz. Ama pek çok kişide şöyle bir kanı var: “Sadece süper besinleri yer süper sağlıklı olurum.” Çocuğuna devamlı brokoli, avokado, bamya yedirmeye çalışan anneler biliyorum.
Peki, bu yaklaşımla ilgili temel yanlış nedir? Cevap basit: Süper besinler, mutlaka faydalanmanız gereken değerli bileşenler içerseler de hiçbiri doğanın bize sunduğu tüm bitkisel bileşenleri bir arada bulunduramaz.
Sağlıklı bir yaşamda çeşitliliğin önemini vurgulamak için yaz mevsiminin sofrasına bir göz atıyoruz.
Salatalık deyip geçmeyin
Yaz salatalarının vazgeçilmezi salatalığın mütevazı duruşuna kanmayın. Nedense hep su içeriği ile öne çıksa da salatalığın faydaları bununla sınırlı değil. Bu ferahlatıcı besinin en önemli özelliği vücuttaki enflamasyon cevabını azaltmasıdır (1) . Enflamasyon, vücudun onu maruz bıraktığınız tüm zararlılara verdiği tepkidir. Tüm hastalıkların, özellikle de kanser tohumunun yeşerip serpilmesini sağlayan bir ortam hazırlar.
“Pek bir f
Deniz mevsiminin açılışıyla D vitamininin önemini vurgulamanın tam zamanı… Uzun yaşamla ilişkilendirilen bu hayati yapıtaşından mahrum kalmamak için neler yapmalı, nelere dikkat etmelisiniz?
1980’lerde Amerika’da başlayıp, ‘90’larda ülkemizi vuran güneş fobisi hâlâ devam ediyor. Son yıllarda D vitamininin ve bilinçli güneşlenmenin önemi vurgulansa da nafile. İnsanlar hâlâ “Kanser olursunuz sakın güneşlenmeyin” diye korkutuluyor, beyinleri yıkanıyor! Eskiden sadece kemik sağlığı için gerekli olduğu düşünülen D vitamininin sağlık için elzem olduğunu artık biliyoruz. Güneşten bucak bucak kaçarsanız bağışıklık sisteminiz çöker, kalp krizi geçirme, diyabet hastası olma riskiniz artar, osteoporoz hastası olur, hatta tüm kanserlere davetiye çıkarırsınız.
Bilim ne diyor?
Son 20 yılda D vitamini üzerine yaklaşık 30 bin bilimsel araştırma yayınlandı. Bu çalışmalar sayesinde artık güneş ışınlarının cilde temas etmesiyle vücut tarafından üretilen bu hormon (evet, kendisi aslen bir vitamin değil hormondur) ve bağışıklık sistemi arasındaki etkileşimin detaylarına vakıfız.
Diyelim ki vücuda istilacı bir bakteri ya da virüs girdi, D vitamini hemen bağışıklık sistemindeki savaşçı hücreleri aktive
Maalesef ilaç suistimalinden çocuklarımız da nasibini alıyor. Neredeyse tüm yaramaz çocuklara hiperaktivite teşhisi konuyor ve ciddi yan etkileri olan ilaçlar reçete ediliyor
Farkında mısınız? Son zamanlarda kimse çocuğu için yaramaz sıfatını kullanmıyor, bu kelimenin yerini ‘hiperaktif’ aldı. Artık yaramaz çocuklar yok hiperaktif çocuklar var. Dildeki bu basit değişimin ilaç suistimaline zemin hazırlayan bir boyutu olabileceği aklınıza gelir miydi?
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite (DEHB), otizm spektrumunda yer alan davranışsal bir bozukluktur. Bugün Amerika’da yaşları 4 ile 17 arasında değişen milyonlarca DEHB teşhisi konmuş çocuk var. Bunların hepsi de ciddi yan etkileri olan ilaçlar kullanıyor. Türkiye’de de durum farklı değil. Yani “Çocuğum çok haylaz. Dersine konsantre olamıyor. Dikkat eksikliği olabilir mi acaba?” gibi sorular ve endişelerle bir uzmana başvurursanız, çocuğunuza DEHB teşhisi konması, ilaç tedavisine başlanması yüksek bir olasılık.
Yani her yaramaz çocuğa Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu teşhisi koymaya eğilimli bir anlayış hâkim. Daha da kötüsü DEHB için küçücük çocuklara, gençlere reçete edilen ilaçların hemen tamamı kırmızı reçetelidir ve ciddi
Amalgam dolguların içindeki cıva sağlık için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bazı ülkelerde yasaklanan bu dolgularla ilgili tartışmalar tüm hararetiyle sürse de, görünen köy kılavuz istemez!
Cıva bilinen en güçlü nörotoksinlerden biridir. Cıvanın böbrekler, sinir sistemi, kardiyovasküler sistem ve bağışıklık sistemine zarar verdiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
2006 yılında bilim insanları global bir uyarı yaparak tüm dünyayı cıva içeren deniz ürünlerine karşı uyardılar. Midye, büyük balıklar gibi cıva ve diğer ağır metaller içeren deniz ürünleri tüketmenin tehlikeli olduğunu biliyor ve bu deniz ürünlerinden uzak durmaya çalışıyoruz. Peki, ya ağzınızın hemen içindeki cıva ne olacak? Dişlerdeki amalgam dolgular yüzünden yediğimiz balıklardan kat be kat fazla cıvaya maruz kalıyoruz!
Bilmek yetmiyor
Amalgam dolguların tehlikesine dikkat çektiğim “Mutluluk Kürleri” kitabımdan sonra bazı diş hekimlerinden “Bu dolgulardan sisteme karışan cıva o kadar az ki bir zararı olamaz. İnsanları gereksiz yere korkutuyorsunuz” şeklinde tepkiler almıştım. Bu yazıdan sonra da benzer tepkiler geleceğine eminim.
Öncelikle bir hekim olarak halkı tehlikelere karşı uyarmak benim başlıca görevimdir.
Ramazana bir gün kala sağlıklı oruç tutmanın püf noktalarından bahsetmenin tam zamanı. Bu dönemde yapılan beslenme hatalarının sağlığınıza ciddi zararlar verebileceğini unutmayın.
Ramazan ayında oruç tutmak bir ibadettir. Bu ibadetin temelinde nefsi eğitmek, bize bahşedilen nimetler için şükretmek gibi ruhani bir disiplin yatar. Maalesef ramazan ayı pideler, börekler, çöreklerle dolu sofralarla, tüm ailenin bir araya geldiği ziyafet benzeri iftar yemekleriyle birlikte anılır oldu. Tüm gün süren bir açlığın ardından sağlığı tehlikeye atacak derecede bir oburluk ibadetin özüne aykırıdır. Bugün hem ramazan ayının maneviyatını yüceltecek hem de sağlığınızı gözetecek bir beslenme modelinin nasıl olması gerektiğini konuşacağız.
Sağlıklı oruç tutma kılavuzu
Orucun ilk günleri zorlu geçebilir. Sonuçta metabolizmanızın alışmış olduğu düzen değişecek, açlıkla geçen uzun saatlerde kan şekerinizi dibe vuracaktır. Bu değişiklik kendini baş ağrıları, hâlsizlik gibi semptomlarla gösterebilir. Ancak aşağıda ana hatlarını vereceğim bir beslenme modeli ile bu belirtiler kısa sürede geçecektir.
İftar sofrasında neler olmalı? Unutmayın ziyafet sofralarının sonu acilde biter! Ramazanda hazımsızlık,
Mevsimsel olarak rejim listelerinin elden ele dolaştığı zamanlar bunlar. İşe yaramayan diyetleri unutun! Çözüm, yaşam boyu uygulanabilir olan bir beslenme modelinde saklı.
Evvelki hafta kilo kontrolünde bağırsak florasının önemine değinmiş, diyetinize eklemeniz gereken bazı özel besinlerden bahsetmiştik. Bağırsaklarınızdaki dost bakterilerin kilo vermede ve kilonuzu korumada son derece hayati bir öneme sahip olduğunu artık biliyorsunuz. Bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz ve fazla kilolarınızdan ilelebet kurtulmanızı sağlayacak bir beslenme modelini keşfetmeye devam ediyoruz.
Açlık ataklarına son
Sağlıklı yağların zayıflattığını, sadece fazla kilolardan değil diyabetten de koruduğunu sık sık dile getiriyorum. Sağlıklı yağların yanına protein de eklediğinizde saatlerce acıkmaz, açlık atakları yaşamazsınız. Derisi alınmamış tavuk eti, somon, hamsi, palamut gibi yağlı balıklar ve kırmızı ette bu mükemmel ikili bir arada bulunur. Yumurtayı bol tereyağı ile pişirdiğinizde, ev yoğurdunu içine ceviz, badem ya da fındık katarak yediğinizde de sizi uzun süre tok tutacak birlikteliği yaratmış olursunuz.
Yağ ve protein kombinasyonunun yanına mevsim salatası ya da mevsim sebzeleriyle
Toplum sağlığımız için umut verici bir değişimi müjdeleyen Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi öncesinde fitoterapi biliminin ne olduğuna, en önemlisi de ne olmadığına bir bakalım.
24-27 Nisan tarihlerinde İstanbul’da son derece mühim bir etkinlik gerçekleşecek: Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) Kongresi. İlki geçtiğimiz yıl düzenlenen ve tüm dünyadan tıp insanlarının katılımıyla gerçekleşen GETAT kongresi, sağlığa bütüncül yaklaşımın öneminin vurgulanması adına son derece önemli bir etkinlik. T.C. Cumhurbaşkanlığı himayesinde ve Sağlık Bakanlığı’mız tarafından düzenlenen GETAT kongresi, 24-27 Nisan tarihleri arasında Hilton İstanbul Bomonti Otel’de gerçekleştirilecek. Benim de, 25 Nisan Perşembe günü, tıbbi beslenme üzerine yapacağım bir konuşma ile yer alacağım kongre öncesinde bazı konulara açıklık getirmenin tam zamanı.
Pek çok Batı ülkesinde, tamamlayıcı tıp uygulamaları destekleniyor, hastanelerde bu konuda uzmanlaşmış doktorlar bulunuyor. Özellikle Almanya fitoterapi konusunda çok ileri. Tüm dünyada, kanserden diyabete pek çok hastalığın önlenmesinde ve tedavisinde bitkiler, bitkisel takviyeler kullanılıyor. Kronik ağrılarda fitoterapi, akupunktur gibi tedavilerden
Kilo verme telaşıyla yanlış yollara sapmayın. Kalıcı olarak kilo vermenin yolu doğru bir beslenme modelinden ve hareket etmekten geçiyor.
Neden kilo alıyoruz sorusunun cevabı ortada: Çünkü çok fazla karbonhidrat tüketiyoruz. Ekmek, pilav, makarna, pizza yedikçe doymuyor, aksine daha çok acıkıyoruz. Bir oturuşta bir ekmek yeseniz, büyük boy pizzayı bitirseniz bile 1-2 saat içinde hiçbir şey yememiş gibi acıktığınızı fark ettiniz mi? Bu bir kısırdöngü şeklinde sürer gider. Siz de giderek daha fazla kilo alırsınız.
Peki, rejimler neden işe yaramıyor?
Çünkü kimse uzun süre kibrit kutusu kadar peynir, küçük bir parça haşlanmış tavuk veren bir diyetle yaşayamaz. Böyle diyetlerle 2 kilo verir 4 kilo alırsınız. Sıkı rejimlerde vücudunuz kıtlıkla karşı karşıya olduğunu düşünür ve kendini korumak için metabolizmayı yavaşlatır. Rejimden çıktığınızda da hızla kilo almaya başlarsınız.
Yağdan korkmayın!
Tüm yaşamınız boyunca formda olmak, sağlıklı bir yaşam sürmek istiyorsanız şekerden, tatlıdan, kepekli ve tam buğday ekmeği de dahil olmak üzere tüm buğday ürünlerinden, yani kan şekerini fırlatan tüm yiyeceklerden uzak durun.
Yağ tok tutar ve zayıflamaya yardımcı olur, kaliteli ve yüksek enerji