Hipertiroidi, tiroid bezinin salgıladığı tiroid hormonlarının fazla çalışması anlamına gelir. Halk arasında zehirli guatr olarak da bilinen hipertiroidi; aşırı terleme, sıcağa tahammülsüzlik ve çarpıntı gibi belirtilerle kendini gösterir. Laboratuvar testlerinde T3 ve T4’ün yüksek, TSH seviyesinin ise düşük olduğu tablodur.
Tiroid bezinin zamanla olması gerekenden daha fazla büyümesi guatr, guatr içerisinde büyüyen yumrular ise nodül olarak adlandırılır. Guatrın başlıca belirtileri; boyunda şişlik, bası hissi, dar ve kısa boyunlu kişilerde horlama ve nefes darlığı olarak sıralanabilir.
Pek çok belirtisi var
Kişinin iştahlı olmasına rağmen kilo kaybı yaşaması, özellikle istirahatte artış gösteren nabız sayısının 100 ve üzerine çıkması, terleme, ellerde titreme, uyku ve âdet düzensizlikleri hipertiroidi belirtileridir. Genel olarak tiroid bezinin çok çalışması şu belirtilerle kendini gösterir:
- Çarpıntı
- Kilo kaybı
- Kaslarda zayıflık
Tiroid hormonlarının yetersiz salgılanması sonucunda gelişen klinik tabloya hipotiroidi adı verilir. Tiroid hormonu yetersizliği, değişik derecelerde olabilir. ‘Subklinik hipotiroidi’den, ‘ağır hipotiroidi’ye kadar farklı klinik şekillerde kendisini gösterebilir. Tiroid hormonu yetersizliğinin başlıca nedeni, otoimmün bir hastalık olan Hashimoto tiroidit’tir.
Hipotiroidi; iyot eksikliği, tiroid bezi cerrahisi sonrası ve tiroid bezinin radyoaktif iyotla ablasyonu sonrasında da gelişebilir. Bezin cerrahi olarak tümüyle alınmasıyla mutlak hipotiroidi ortaya çıkarken, kısmen alınması sonrası meydana gelen hafif hipotiroidi, bez kalıntılarının artmış TSH ile uyarımı sonucu birkaç ay içinde düzelir.
Yüzde 95’i kadınlarda!
Hashimoto hastalığı, tiroid iltihabının bir çeşidi olarak tanımlanabilir. İltihap denildiğinde akla mikroplar ve mikroorganizmalar gelir. Fakat tiroiditte mikroplar veya mikroorganizmalar değil, tiroid bezinin kendi kendine yok olması söz konusudur.
Vücuttaki yabancı maddelere karşı mücadele eden antikorlar, tiroid bezini yabancı bir madde gibi görür ve tahrip etmeye çalışır. Böylece tiroid hormonları çok fazla salgılanmaya başlar, ardından tiroid bezinin çalışma
Prostat kanseri, erkeklerde akciğer kanserinden sonra en çok teşhis edilen habis tümör türüdür. Genelde 50 yaş sonrası erkeklerin hastalığıdır. Teşhis konulanların yüzde 90’dan fazlası, 60’tan daha yaşlıdır. Nüfusun ortalama yaşının artmasıyla, ülkemizde hastalığın sıklığı artmaktadır. Yaşı 70’in üzerinde olan erkeklerin yüzde 30’unda gizli prostat kanseri vardır. Bu tümörlerin sadece bir bölümü herhangi bir zamanda daha hızlı büyümeye başlar ve tedavi edilmesi gereken tehlikeli bir hastalığa dönüşür. Bu kanser türünün sebepleri şu ana kadar kesin olarak ortaya konulamadı ancak üç kesin risk faktörü bulunuyor:
- Yaş (Yaşlandıkça görülme riski artar)
- Genetik (Ailesinde, özellikle birinci derece akrabasında prostat kanseri olanlarda risk daha yüksektir)
- Irk (Amerika, siyah ırkta yüksektir)
Bu hastalık, Afrikalı erkeklerde, beyaz tenli veya Asyalı erkeklerden daha sık görülür. Avrupa ve Kuzey Amerika’da nispeten daha sıktır. Doğu Asya’daysa az rastlanır. Bu nedenle, yaşam tarzı ve hayat şartları, hastalanma riskine etki edebilir diye düşünülür. Bol yağlı ve az fibrinli beslenme, muhtemelen prostat kanserinin oluşmasını kolaylaştırmaktadır.
Prostat kanseri sinsi seyredebilir. Hiçbir
İyi huylu prostat büyümesi, insanlarda mesane ile üretra denen idrar kanalının üst kısmında yerleşmiş olan prostat bezinin büyümesidir. Genelde hastaların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler ama hayatı tehdit etmez. İyi huylu prostat büyümesinin gelişimi için erkeklik hormonu olan testosteron gereklidir. İlerleyen yaşla birlikte testosteron düzeyi azalmasına rağmen, prostat dokusunda hormon yoğunluğu artar. Genetik geçişin de rolü vardır. Birinci derece yakınlarında iyi huylu prostat büyümesi olan erkeklerin bu hastalığa yakalanma oranı daha fazladır.
Belirtiler 40’tan sonra
İyi huylu prostat büyümesi belirtileri yaşla birlikte arttığı için 50-60 yaş arasındaki erkeklerin yüzde 50’sini, 80 yaşın üzerindekilerin ise yüzde 90’ını etkiler. Ancak ailesinde öyküsü bulunanlarda daha erken başlayıp, hızlı ilerleyebilir.
Ayrıca obezite, tip 2 diyabet, kalp hastalarında ve az hareket eden erkeklerde hastalık daha sık ortaya çıkar.
Erkekler, çoğunlukla sık ve zor idrara çıkmak, kesik kesik idrar yapmaktan şikayet eder. Gece tuvalete kalkmayan erkeklerin 40 yaşından sonra bu ihtiyacı hissetmeleri, ilk belirtiler arasındadır. İyi huylu prostat büyümesi belirtileri; prostat kanseri de dahil
Fibromiyalji sendromu, uyku bozukluğu, kaslarda yaygın ağrı ve hassasiyet, aşırı yorgunluk, halsizlik ve sabah tutukluğuyla kendini belli eden kronik yumuşak doku romatizmal ağrı sendromudur. Vücudun belli noktalarından aşırı hassasiyetle kendini belli eder. Romatizmal hastalıklar içinde toplumun yüzde 3’ünde görülen fibromiyalji, kadınlarda daha sık ortaya çıkar. Doğru teşhis konulamadığında şikayetler azalsa da bir süre sonra yeniden başlama riski çok fazladır. Tedavi edilmediğinde yaşam kalitesinde düşüşe neden olur.
Fibromiyalji hastalarının ancak üçte biri tanı alabilmektedir. İnceleme, tahlil ve filmler genelde normal çıkar. O nedenle kişilere psikolojik diye yaklaşılır. Hatta hastalar bile kendilerinden şüphe etmeye başlayabilir.
Fibromiyaljide belirtileri, her hastada mutlaka görülen, sık rastlanılan ve zaman zaman bulunan sorunlar olmak üzere üç bölüm olarak gruplandırmamız gerekir.
Her hastada görülen belirtiler:
a) Vücut ağrısı ve sızı: Tepeden tırnağa vücudun her yerinde ağrı ve sızı görülmesi olup bu ağrı, sanki yanma veya adalelerin burkulması şeklinde hissedilir.
A) Hassas noktalar: Vücudun çeşitli
bölgelerinde
Beta talasemi, anne ve babadan çocuklara kalıtsal olarak geçen, önlenebilir bir kan hastalığıdır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz ülkelerinde önemli bir halk sağlığı sorunudur. Taşıyıcıların saptanması, genetik danışma ve doğum öncesi tanı konabilmesiyle engellenebilir olmasına rağmen, dünyada her yıl en az 365 bin talasemi hastası doğar ve tedavi görür. Türkiye’de yaklaşık 1 milyon 300 bin talasemi taşıyıcısı ve dört bin 500 kadar talasemi hastası vardır.
Beta talasemi, ağır ve tedavisi düzgün sürdürülmezse yaşam süresini belirgin derecede kısaltarak hayat kalitesini çok olumsuz etkileyen bir hastalıktır.
Hastalık neden ortaya çıkıyor?
Kanımızda kırmızı kan hücreleri içinde yer alan hemoglobin, dokular için gerekli olan oksijeni taşır. Hemoglobin molekülünün iki kısmı var. Hemoglobin yapımı, genlerin kontrolü altında. Genetik bir nedenle hemoglobini oluşturan globin zincirlerinden birinin yapımında yetersizlik veya bozukluk oluşursa, talasemi ortaya çıkar. Globin zincirlerinden hangisi sentezlenemiyorsa veya hangisinin sentezi azalmışsa, talasemi onun adıyla anılır.
Örneğin beta globin sentezindeki değişiklik beta talasemi hastalığına, alfa globin sentezindeki değişiklik
Ailevi Akdeniz Ateşi, ataklar şeklinde tekrarlayan, ateşle birlikte karın, göğüs ve eklem ağrılarının bulunduğu bir hastalık tablosudur. Sık görülmese de testis ve baldır ağrısı, ayak veya bacak derisi üzerinde kızarıklıklar şeklinde de bulgular verebilir. Genetik geçişli bir rahatsızlıktır.
Genellikle Eskanazi Yahudileri (Doğu Avrupa kökenli Yahudiler), Sefarad Yahudileri (İspanya’dan Kuzey Afrika ve Orta Doğu’ya sürülen Yahudi soyu), Türkler, Araplar, İtalyanlar, Ermeniler, Yunanlar ve İspanyollar gibi Akdeniz’de yaşayan kişilerde ortaya çıkar ve bu bölgedeki evliliklerden kaynaklanır. Türkiye’de İç Anadolu Bölgesi’nde vaka sayısı fazladır. Hastalık, bir ömür boyu sürer ve şiddeti kişiden kişiye değişir. Erkeklerde, kadınlara göre biraz daha sık görülür.
Genç yaşlarda bulgu veriyor
Ailevi Akdeniz Ateşi, hayatın ilk 10 yılında, genellikle de 20 yaşından önce bulgu verir. Hastaların sadece yüzde 1’inde, 40 yaşından sonra yakınmalar ortaya çıkar. Ataklar halinde seyreder, her atak 48-96 saat arasında sürer.
- Ateş, 40 dereceye kadar çıkabilir, bazen tek şikayet olabilir.
- Karın ağrısı yaygındır ve karın zarının mikrop olmadan iltihabına bağlıdır. Kolesistit, apandisit ve böbrek
Halk arasında damar sertliği olarak bilinen ateroskleroz, atardamarların esnekliğini kaybedip kalınlaşması ve sertleşmesiyle oluşan bir damar hastalığıdır. Damar sertliği özellikle sigara kullanımı, şeker hastalığı, kolesterol ve hipertansiyon gibi durumlarla damarların esnekliğini kaybetmesi ve tıkanmasıdır. Kalp, şah ve bacak damarlarının tıkanmasının temel nedenidir. Kalp damarlarının tıkanması kalp kriziyle, ayak damarlarının tıkanması kangrenle ve hatta ayakların kesilmesiyle, şah damarlarının tıkanıklığıysa felçle sonuçlanabilir. Damar sertliği geliştikten sonra damar duvarından iç kısmına doğru tıkayıcı plaklar oluşur. Bu plaklar, damarın yapısının zayıflayarak çeşitli komplikasyonlara yol açar.
Damar sertliği oluşumunda yaş, cinsiyet ve genetik değiştirilemezken, diyabet, sigara, hipertansiyon ve kan yağlarının yüksekliği düzeltilebilen en önemli faktörlerdir.
Kalp hastalığına bağlı ölümler ileri yaşlarda, her 10 yılda belirgin bir şekilde artar. Damar sertliği sonucu meydana gelen organ hasarları orta yaşlardan sonra görülür. Kalp krizi görülme sıklığı, 40-60 yaş arasında beş kat artar. Diğer faktörlerin eşit olması halinde, erkekler damar sertliğine daha fazla eğilimlidir.
M