Çoğu zaman yorgunluk, bitkinlik, uyuşukluk ve kayıtsızlık olarak da tarif edilen ‘halsizlik’, fiziksel veya zihinsel ya da her ikisinin birden görüldüğü zayıflık halini tanımlar. Fiziksel ve zihinsel halsizlik birbirinden ayrı durumlardır ancak genellikle ikisi bir arada ortaya çıkar. Eğer bir kişi uzun süren fiziksel bir bitkinlik içerisindeyse, zamanla zihinsel olarak da halsiz hissedecektir.
Fiziksel halsizlikte normalde işlevlerimizi yerine getirmemizi sağlayan kapasitemiz yetmez. Zihinsel halsizlikteyse daha çok uykulu olmaktan
ve dikkatimizi toplamakta güçlük çekmekten yakınırız .
Halsizlik sadece belli bir hastalığa özgü bir belirti değildir ve farklı pek çok nedeni olabilir. Kişinin kasları, normalde yaptıkları şeyleri kolayca yapamaz. Merdiven çıkmak ya da torba taşımak her zamankinden çok daha yorucudur.
Psikolojik halsizlikteyse dikkati belli bir konuya vermek güçleşir. Belirtiler ciddileştiğinde, hasta sabahları yataktan kalkmakta veya günlük
aktivitelerini yapmakta güçlük çeker. Kişi uykulu ve dalgındır.
Halsizliğin en sık rastlanan nedenleri şunlardır:
Psikolojik sorunlar:
MS, beyin ve omurilikte, sinyalleri taşıyan sinir telleri etrafındaki koruyucu kılıfın (miyelin kılıfı) hasar görmesi sonucunda oluşan bir hastalıktır. Merkezi sinir sistemiyle organların bilgi iletişimini sağlayan omuriliğin, miyelin tabakası üzerindeki fiziksel tahribatın bir sonucu olarak gelişir. Bulaşıcı değildir.
Multipl Skleroz, genellikle alevlenme ve düzelmelerle seyreder. Bağışıklık sistemini etkileyerek, beyin ve omurilik beyaz cevherinde bazen geri dönmez sorunlara yol açan kronik bir sorundur. Genelde 20-40 yaş arasında görülür ancak çocuk ve ileri yaşlarda da ortaya çıkabilir. Bir otoimmün rahatsızlığı olduğu için vücudun bağışıklık sistemi, kendi dokusunu yabancı madde zannederek ona saldırır. Bağışıklık sisteminin saldırdığı sinire göre farklı bulguları vardır. Her MS hastasının hikayesi bir diğerinden farklıdır.
Belirtileri şunlar:
-Ellerde ve ayaklarda hissizlik veya karıncalanma gibi duyusal sorunlar
-Bulanık veya çift görme ya da göz siniri iltihabından kaynaklanan geçici görme kaybı
-Yorgunluk
-Baş dönmesi ve ağrısı
Parkinson, erişkinlerde Alzheimer hastalığından sonra ikinci sıklıkta görülen nörodejeneratif (sinir hücre harabiyeti sonucunda gelişen) bir sorundur. Görülme sıklığı, 55-60 yaş üzerindeki nüfusta yüzde 1’dir. Bu oran sabit olmasına karşın, yaşam süresinin uzaması ve toplumda yaşlı nüfusunun artmasıyla vakalarda da artışa yol açıyor. Parkinson olgularının yüzde 5-10’u kalıtsaldır ve genetik tipler genellikle 40 yaş öncesinde başlar. Hastalık, ilk kez İngiliz doktor James Parkinson tarafından 1817 yılında ‘titrek felç’ olarak tanımlanmıştır. Beynimizde hareketlerimizi kontrol eden ve bundan sorumlu olan hücreler bulunur. Bu hücrelerden kimyasal maddeler salgılanır.
Bunlardan birisi de dopamindir. Dopamin, beyine gelen bilgileri bir sinir hücresinden diğerine aktarır. Böylece vücut dengesi sağlanır. Fakat bu hücrelerin bir kısmı hasar gördüğünde ya da azaldığında dopamin salgılanamaz. Azalmış dopamin sonucu, titreme ve yavaş hareket etme gibi vücudun dengesinin bozulmasına neden olan Parkinson ortaya çıkar.
Sinsice ilerliyor
Parkinson, yavaş ve sinsi seyreden bir hastalıktır. 10 yıl gibi bir süre boyunca sürekli ilerler. Ne ölümcüldür, ne de felce yol açar. Başlangıcında tek
Tıp dünyasında ‘otitis media’ olarak adlandırılan orta kulak iltihabı, organın iltihaplanmasına yol açan bir enfeksiyondur. Orta kulak, kulak zarının arkasındaki bölümdür. Ses ulaştığında, hareket eden ve sesi kulak zarına ulaştıran üç minik kemik barındırır.
Orta kulağın içi genellikle hava doludur ancak eğer iltihaplanma varsa, bu boşluk sümüksü bir sıvıyla dolar. Östaki borusu, orta kulağı boğaza bağlayan ve yutkununca açılan küçük kanaldır. Bu açılma hareketi, havanın rahatça dolaşmasını, kulağın içi ve dışı arasındaki basınç farkının dengelenmesini sağlar. Kulak iltihaplandığı zaman, östaki borusu gerektiği gibi açılamaz ve mukus orta kulakta kalır.
Bu sıvının, boğaz ya da burun yoluyla gelen bakteri veya virüslerle buluşması enfeksiyona neden olur. Pek çok çocukta orta kulak iltihabı, soğuk algınlığını takiben görülür. Daha çok 10 yaşın altındaki çocuklarda ortaya çıkar ama yetişkinlerde de ortaya çıkabilir. Tek ya da her iki kulağı birden etkileyebilir. Ailesinde bu rahatsızlık görülenlerde ya da sigara içen kişilerle aynı ortamda bulunanlarda, hastalığa yakalanma riski daha yüksektir.
Üç ana tipi var
1-Akut orta kulak iltihabı
2-Kronik orta kulak iltihabı
3-Orta kulak nezlesi
A
Geçtiğimiz hafta annemi, kalça kırığı ve sonrasında gelişen problemler nedeniyle kaybettiğim için hem ona Allah’tan rahmet dilemek hem de soruna dikkat çekmek için yaşlılarda kalça kırığı konusuna değinmek istedim.
Kalça bölgesi kırıkları, yaşlı hastaların önemli bir ortopedik problemidir. ABD’de her yıl yaklaşık 300 bin kişi, kalça kırığı nedeniyle tedavi ediliyor. Özellikle yaşam süresinin uzaması nedeniyle bu tip kırıklar daha sık görülmeye başlandı. Yaşlı hastalarda kalça kırıkları, basit bir düşme sonucu oluşabilir. Daha gençlerdeyse, trafik kazası veya yüksekten düşme gibi yüksek enerjili bir travma gerekir.
Yaşlı hastalarda görülen kemik erimesi (osteoporoz), kırık oluşumunu kolaylaştırır. Bu nedenle kalça kırığı vakaları, kemik erimesinin daha fazla olduğu kadınlarda, erkeklere göre daha fazladır.
Yaş ilerledikçe görmenin, kas kuvveti ve dengenin azalması düşmeyi kolaylaştırır. Maalesef bu duruma sürecin bir parçası olarak kalp, yüksek tansiyon, şeker ve akciğer sorunları da eşlik eder.
Bu ek hastalıklar, genellikle ameliyat edilmesi gereken hastaların tedavisinde zorluklara yol açar. Kalça kırığı geçirmiş hastaların yüzde 15-30’u, ilk bir yıl içerisinde hayatını kaybeder.
Çok
Benler, derinin herhangi bir yerinde tek veya grup halinde bulunabilir. Genellikle kahve renklidirler, boyutları ve şekilleri değişebilir. Bu renk, melanosit adlı hücrelerden üretilen melanin pigmentinden kaynaklanır.
Birçok ben, yaşamın ilk 20 yılında ortaya çıkar, fakat bazen ilerleyen senelerde de oluşabilir. Güneşe maruz kalmak, benlerin sayısını arttırır. Her ben, kendine ait bir büyüme şekli gösterir.
İlk başta düzdür ve renkleri, ten, pembe, kahve veya siyahtır. Çillere benzerler. Zamanla bunlar büyür ve üzerlerinde kıllar gelişir. Yıllar geçtikçe benler yavaşça değişir, daha kabarık ve açık renge döner. Bazıları ise hiç değişmeden kalır, hatta yavaşça kaybolur. Diğerleri ise, deriden oldukça kabarık hâl alıp, küçük bir sapla bağlanıp kolaylıkla kopabilir. Bu, basit
bir iyi huylu tipik yaşam döngüsüdür.
Bazıları kansere dönüşebilir
Benler güneşe maruz kaldıklarında koyulaşır. Ergenlik döneminde, hamilelikte ve doğum kontrol hapı alanlarda daha da koyu hale gelir ve büyür. Son çalışmalar, bazı tip benlerin kansere dönme riskinin diğerlerine göre daha fazla olduğunu göstermiştir. Yani Malign Melanom denen deri kanserine dönüşebilir. Güneş yanıkları melanom riskini arttırır.
Grip, influenza denilen virüsün bronşlar ve akciğerden oluşan solunum sisteminde meydana getirdiği, özellikle sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başında salgınlara yol açan yüksek derecede bulaşıcı viral bir enfeksiyondur. İşgücü kaybı açısından bakıldığında, tüm dünyada işe devamsızlığın yüzde 10’undan sorumludur. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10-20’si her yıl gribe yakalanmaktadır.
Grip olan kişilerin aksırık, öksürük ve hatta konuşmalarıyla üst solunum yollarındaki salgılardan yayılan virüs, yüklü su damlacıkları, havaya geçerek orada saatlerce asılı kalabilir. Bu damlacıklar, nefes yoluyla alındıklarında, alt ve üst solunum yoluna yerleşip, hızla çoğalır. Kuluçka süresi 1-3 gün arasında değişir ve bu dönemde kişide hastalık belirtisi olmamasına karşın, hastalık bulaştırıcı özellik taşımaktadır. Bu durum, grip belirtileri başladıktan sonra 4-6 gün kadar da devam eder.
Başlangıcı, genellikle anidir. Kişi kendini iyi hissediyorken, 1-2 saat içinde önce; üşüme, titreme, terleme, baş ve kas ağrılarıyla ateş (38-40 derece) başlar, daha sonrasında ise burun akıntısı, baş dönmesi, öksürük, boğaz ağrısı, göğüste yanma, gözlerin sulanması ve ışığa hassasiyet tabloya eklenebilir. Bu
Tiroid bezindeki yumruya, tiroid nodülü denir. Eğer tiroid bezi hem iri hem de nodüllüyse, buna nodüler guatr; hem iri hem de birden çok yumru mevcutsa multi nodüler guatr denir.
Nodüllerin hasta ve hekim açısından üç önemli özelliği vardır. Birincisi, nodülün kanser olup olmadığıdır. İkincisi, nodül veya nodüllerin otonom yani başına buyruk çalışarak, aşırı hormon üretimiyle hipertroidi hastalığına yol açıp açmadığıdır. Üçüncüsüyse, nefes borusuna baskı yapıp yapmadığıdır.
Mekanik bası yapan iri nodülü bulunan hastalarda çare, cerrahidir. Hastanın tiroid hormonları normalse, cerrahi hemen uygulanabilir. Ancak hormon üretimi fazlalığı varsa, önce ilaçlarla seviye normale getirilmeli ve sonra ameliyat edilmelidir.
Sıcak mı soğuk mu?
Hastanın nodülü otonom, yani aşırı çalışan tipteyse, bunu T3, T4 ve TSH kan testleriyle ispatlamak gerekir. Ayrıca tiroid sintigrafisiyle nodüllerin sıcak olduğunu belirlemekte fayda var.
Önceleri nodüllü vakalarda sintigrafi tek görüntüleme yöntemiydi. Günümüzde ise TSH’sı baskılanmış, yani düşük vakalarda mevcut nodülün fonksiyonunu göstermek için kullanılır.
Sıcak nodüller genellikle kanser olmadıklarından, iğne biyopsisine gerek yoktur. Tek sıcak nodül