Uyku apnesi, uyku esnasında tekrarlayan nefes durmalarıyla kendini belli eden, kanda oksijen oranının düşmesine ve uykunun bölünmesine neden olan, ani ölüm riski taşıyan ciddi bir bozukluktur. Bazı insanlarda uyuma esnasında nedeni tam olarak bilinmeyen üst hava yollarında tıkanma, sinir sistemindeki bir problem ve hava yollarındaki daralma gibi faktörler, uyku apnesine sebep olur.
Uyku apnesi günümüzde önemli bir sağlık sorunu olarak kabul gören ve tedavi edilmediği takdirde ölüme sebep olabilen bir durumdur. Hastalığın bu kadar ciddi oluşu halk arasında çok fazla bilinmemektedir. Uyku apnesi kadınların yüzde 2’sinde, erkelerin yüzde 4’ünde görülmektedir. Bu bozukluk sık görülmesine rağmen horlama şikayeti önemsenmez ve uyku apnesi sorunu olanların yüzde 90’ında tanı konulamaz.
Uyku apnesi tipleri ve nedenleri
Uyku apnesinin üç temel türü mevcuttur. Tıkayıcı şekilde olan (obstrüktif) uyku apnesi, merkezi olan uyku apnesi ve bu iki türün karışımı olan (mix tür) uyku apnesidir. Yapılan çalışmalarda hastaların yüzde 84’ünde tıkayıcı uyku apnesi, yüzde1’inde merkezi uyku apnesi ve yüzde 15’inde ise mix tür uyku apnesi görüldüğü ortaya çıkmıştır.
- Obstrüktif veya tıkayıcı tip uyku
Horlamak sadece uyuyan kişinin değil, onunla birlikte yatanlar için de şikayet sebebidir. Yetişkinlerin yarısı zaman zaman horlar. Hafif, kimseyi rahatsız etmeyen horlama türleri olduğu gibi, gürültülü ve uykuyu aksatan horlamalar da vardır.
Horlama esnasında duyulan ses, solunan hava burun ve bo-ğaz arkasından rahat bir şekilde geçemediğinde ortaya çıkar. Uyku sırasında gevşeyen yumuşak damak, dil ve boğaz dokuları, solunum yolunu daraltır ve havanın geçişi sırasında gürültülü bir şekilde titreşir. Bu ses yani horlama, kişinin nefes almakta zorlandığı anlamına gelir.
Hayatınızda yapacağınız bazı değişiklikler, horlama sorununa çare olabilir. Örneğin kilo vermek, uyurken yan yatmak ve uyku öncesinde alkol almamak faydalı olabilir. Sorunu önemsemek gerekir çünkü uyku sırasında gerektiği gibi nefes alamamak sağlık açısından ciddi sorunlara yol açabilir.
Başlıca nedenleri bunlar:
Fazla kilolar: Obezite ya da fazla kilolar horlamayı kötüleştirebilir çünkü boyundaki yağ fazlası, solunum yolunun darlaşmasına neden olur. Kilo vermek boynun incelmesini ve daha rahat nefes almayı sağlayabilir. Ancak eğer kilo sorununun yanı sıra horlamayı tetikleyen başka nedenler de aynı anda görülüyorsa,
Adet dönemini kimi kadınlar kolayca atlatırken, kimileri de sancı nedeniyle sıkıntılı günler geçirir. Buna baş ağrısı ya da bulantı gibi başka şikayetler de eşlik edebilir. Bu soruna tıp dilinde ‘dismenore’ adı verilir. Âdet sancısının iki türü vardır:
Primer dismenore: En sık rastlanan sancı çeşididir. Karnın alt kısmında ve belde hissedilen kramplar, âdetten 1-2 gün önce başlayıp, 2-4 gün kadar sürebilir.
Sekonder dismenore: Krampların sadece adet dönemiyle ilgili değil, endometriozis gibi altta yatan ve üreme organlarıyla alakalı başka bir sağlık sorunuyla bağlantısı olabilir.
Bu tip ağrılar, en çok 35-40 yaş arasındaki kadınlarda görülür.
Eğer sancılara neden olan başka bir rahatsızlık söz konusuysa; âdet düzensizliği, âdet dönemleri arasında kanama, akıntı gibi başka şikayetlerin bulunması ihtimali de yüksektir.
Sancılar, güçlü rahim kasılmaları nedeniyle ortaya çıkar. Kasılmalar sırasında rahimde ‘prostaglandinler‘ adı verilen kimyasallar salgılanır. Bu maddeler, rahim kasılmalarının şiddetini arttırabilir. Prostaglandin seviyesinin yüksekliği, bulantı, kusma ve sersemlik gibi başka belirtilere de yol açabilir.
Rahim kasılmalarına bağlı olarak âdet dönemi sırasında hafif şiddette
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), okul öncesi dönem ve okul çağı çocuklarında görülen bir sorundur. Çocuğun davranışlarını kontrol etmesi ve dikkatini vermesinde sorun vardır. Genelde, ‘bir türlü yerinde durmayan’, ‘hayallere dalan’, ‘düşünmeden davranan’, ‘dalgın ve unutkan’ olarak nitelendirilirler. Bu davranışlar çoğu çocukta zaman zaman ortaya çıkabildiği için tanı konması için yeterli deneyim ve bilgi birikimi sahibi uzmanların yardımı gerekir. Toplumda yüzde 4-8 oranında rastlanır; bu da 25-30 kişilik bir sınıfta en az 1-2 DEHB’li çocuk anlamına gelir.
Tanı için aşağıdaki iki gruptan birinde ya da her ikisinde yer alan belirtilerin en az 2/3’ü bulunmalıdır. Ayrıca, belirtilerin yedi yaşından önce başlamış ve en az iki farklı ortamda sorun yaratıyor olması gerekir:
Hiperaktivite belirtileri
l Yerinde duramaz
l Oturması gerektiği halde oturamaz
l Sessiz sakin oyun oynamakta güçlük çeker
l Yerli yersiz koşup, tırmanır
l Çok konuşur
Derimizde pigment üreten, dolayısıyla cildimize rengini veren melanosit hücreleri vardır. Bu melanositlerin hasar görmesi sonucu, pigment üretilemez. Pigment yetersizliği sonucu deride, dağınık ve yama şeklinde beyaz alanlar (leke) oluşur. Süt kadar belirgin bir beyazlıktır. Bu lekelerin büyüklükleri nokta ya da 2-3 madeni para büyüklüğünde olabilir. Bu şekilde deride ortaya çıkan hastalığa vitiligo denir. Vücutta en çok etkilenen yerler el, kol, bacak ve yüzdür. Genital bölgede de görülme sıklığı fazladır.
Toplumda her 100 kişiden ortalama birinde vitiligo vardır. Kalıtsal faktörlerin bu hastalığın ortaya çıkmasında etkili olduğunu söylemek mümkün. Deride beyazlık şeklinde kendini gösteren bir hastalık olduğundan, koyu renkli kişilerde daha belirgindir.
Ortaya çıkma yaşı değişkendir. Hastaların yarısı 20 yaşından önce hastalığa yakalanmıştır. Vitiligo herhangi bir iç organ hastalığından kaynaklanmaz; bu sebeple de birçok hastanın genel sağlık durumu iyidir.
Vitiligo bulaşıcı değildir.
Güneş lekeleri (Melasma), deride güneş gören bölgelerde sonradan ortaya çıkan bir cilt hastalığıdır. Gebelikte gelişen haline kloasma adı verilir ve genellikle yüzün iki tarafı da etkilenir. En sık yanaklar, burun, alın ve dudak üzerinde meydana gelir. Melasma, daha çok kadınlarda ortaya çıkar, erkeklerde nadirdir. Ten rengi koyu olanlarda risk daha yüksektir. Melasmanın herhangi bir iç hastalık ya da organla ilişkisi yoktur. Bu kahverengi oluşumların tam nedeni bilinmez. Deriye renk veren melanosit denilen hücrelerin aşırı miktarda melanin üretmeleri sonucunda görülür. Aşağıdaki durumlarla ilişkisi vardır:
1. Genetik
2. Güneş
3. Gebelik
4. Doğum kontrol hapları: Bu hapları ve hormon replasman tedavisi alanlarda daha sık gözlenir. Hormonlar, renk hücrelerinin fazla çalışmasını sağlar.
5. Kozmetik ürünler: Bazı makyaj malzemeleri, kolonya, parfüm, sabun ve nemlendiriciler güneşle temasın ardından lekelere yol açabilir.
Yaz aylarında melasmanın şiddetlenmesi tipiktir. Bu da hastalığın ortaya çıkışında güneş ışınlarının etkisini ortaya koyar. Güneşten gelen UV ışınları, derideki pigment üreten hücreleri harekete geçirebilir. Koyu renkli cilde sahip kişiler, açık tenli kişilere göre daha
Cilt mantarının ‘tinea korporis’ ve ‘tinea versicolor’ denilen tipleri bulunur. Bunlar, genellikle derinin üst tabakasını tutan gövde, bacaklar, kollar ve kasık bölgesinde oluşur. Vücutta gelişen bu lezyonlar genellikle yuvarlak, halka şeklinde dışarı doğru yayılan ve ortasında iyileşmeyle seyreden plaklar şeklinde kendini gösterir.
Tinea versicolor: Genellikle boyun ve sırt gibi bölgelerde yerleşim gösteren, bazen de gövdenin ön yüzünü tutan beyaz ya da sütlü kahverengi görünüme sahip, küçük ve yuvarlak lekelenmelerdir. ‘Kişisel’ bir mantar türü olup, çevreden bulaşmaz ve tedavilere rağmen her sene tekrarlayabilir. Özellikle çok spor yapan ve terleyen kişilerde daha sık görülür.
Tinea korporis: Bulaşıcı özellik gösterir. İnsandan insana, hayvandan insana, topraktan insana bulaşabilir. Mesela güreşçilerde sık ortaya çıkar. Anüler tipte halka şeklinde lezyonlar vardır ve bu lezyonlar ortadan çevreye doğru yayılma gösterir. Lezyonların dış kenarları daha çok yara şeklinde görüldüğü gibi ortaları iyileşme eğilimindedir. Lezyonun görüntüsünde su toplanması, pullanma ve kızarıklık vardır.
Tinea korporis’in diğer alt tiplerinin belirtileriyse kabuklu (herpetiform) tip vücut mantarı, plak
Yüz felci, kışın rüzgarlı ve soğuk havalarda olduğu kadar, yazın da sık görülüyor. Bunun nedenleri, klimaya uzun süre maruz kalmak ve araçlarda uzun süreli açık camla seyahat etmek. Yani sıcakta adeta can kurtarıcı olarak kullandığımız klimalar yüz felcini tetikliyor.
Yüzümüzün her iki yarısında bulunan kasların hareket etmesini sağlayan iki tane sinir var.
Bu sinirler, beyin sapından çıktıktan sonra kulak kemiği içinde devam eder ve buradan çıktıktan sonra yüzümüzde alın, göz kapakları, kaş, burun ve dudak kenarı, boyun kaslarını hareket ettirmeye sağlayan sinirler olarak beş parçaya ayrılır.
Bu sinirin hasar görmesi durumunda buradaki kasların yönetilmesi azalır. Buna bağlı olarak da kaslarda hareketsizlik oluşmaya başlar. Kaslardaki hareketsizliğin tamamen ortadan kalkmasına yüz felci denir.
Yüz felcini santral dediğimiz ‘merkezi yüz felci’ ve çevresel dediğimiz ‘periferik yüz felci’ olarak ikiye ayırabiliriz. Santral yüz felci, beyindeki bir hasardan dolayı meydana gelir ve beraberinde vücudun başka yerinde de tutmama, beyin hasarı ve inme gibi bulgular olur. İkincisiyse sinirin beyin sapından çıktıktan sonra başına bir olay gelmesi nedeniyle oluşan ve sadece yüzün o tarafını