Beyninizin sağlam kalması için göbeğinizi eritmelisiniz

30 Ekim 2008

Bu da nereden çıktı diyeceksiniz, ama orta yaşlarda göbeğiniz varsa ileri yaşlarda bunama riskiniz daha yüksek olabilir. Göbeğin ya da “santral obezite”nin şeker hastalığı, kalp sorunları ve inme için bir risk faktörü olduğuKuzey Kaliforniya’da 40 yaşlarında 6 bin 583 kişinin, 36 yıl boyunca yaşam tarzı, boy, kilo ve göbek çevrelerinin takip edilip değerlendirildiği çalışma sonuçlanmış.
Çalışma süresi içinde bin 49 kişiye Alzheimer hastalığı dahil bunama tanısı konulmuş. Ve işin ilginci, göbek ne kadar büyükse bunama riskinin de o kadar büyük olduğu görülmüş.
Burada önemli bir ayrım var: Kilosu fazla olan herkesin göbeği büyük olmayabilir ya da kilosu normal olan bir kişinin göbeği büyük olabilir. İkisini birbirinden ayırmak lazım. Onun için, araştırıcılar göbeğin ve kilo fazlalığının etkilerini ayrı ayrı değerlendirmişler. Hem göbeği hem de kilosu fazla olanlarda bunama riski göbeksiz olanlara nazaran 3.6 kat daha yüksek. Buna karşılık kilo normalse ve sadece göbek büyükse bunama riski, kilosu normal ve göbeği olmayan birine göre 1.89 kat daha yüksek.

Doğru beslenme ve aktivite
Kıssadan hisse: Beyninizin sağlam kalması için, göbeğinizi eritin!
Hepimiz biliyoruz

Yazının Devamı

Doktor olmamdaki etkenler

29 Ekim 2008

Yıllar öncesi. 1950’li yıllar. O zamanlar Anadolu’nun küçük bir ilçesi, Bayburt’tayız. Rahmetli babam 1945’de askerlik görevini asteğmen olarak yaparken, bir askeri tatbikat sırasında çizmelerini 8 gün ayağından çıkarmamış. Sonunda ayağındaki çizmeleri keserek çıkarmışlar.
Erzurum’un soğuğunda donmuş ayakları ve ondan sonra başlayan Burger hastalığı denen bir damar hastalığı, ayakta ağrılar ve sızılar. Askerlik görevi de şimdiki gibi değil. O dönemler askerlik 4-5 sene sürüyor.
Sonra Bayburt’ta ilk görev yerine tayini, ağaçlandırma müdürü olarak ve benim 5-6 yaşlarında babamdan dolayı o şiddetli ağrılarla, eter kokusuyla, gazlı bezle, oksijenle, merhemlerle tanışmam.

Uykusuz ağrılı geceler
Rahmetli babam ayağındaki hastalığından uykusuz gecelerinde büyük ağrılar ve sızılar çekmekte. Biz çocuklar da onun çektiği ağrıları ve sancıları çaresiz biçimde küçük yüreklerimizde ve ruhumuzda hissetmekteyiz.
O zaman tıbbi olarak ve yöre olarak tedavide büyük eksiklikler var.

Yazının Devamı

İnsanımız ve ilaç kullanımı

22 Ekim 2008



Üzülerek söyleyebilirim; insanlarımızda sorumsuzca ve şuursuzca bir ilaç kullanımı var. Komşu tavsiyeleriyle, dost tavsiyeleriyle hatır için ilaç kullananları dahi gördük. Bana bu ilacı falanca verdi, içmezsem veya kullanmazsam ayıp olur kültürü egemen. Hatır gönül kırmayan insanlarız ya.
Eş, dost, komşular, genelde bir çoğu diplomasız doktorlarıdır toplumumuzun. Çoğu kez onların tavsiyesiyle hekime gideriz veya gitmeyiz. İlaç kullanırız veya kullanmayız. Herhangi bir kan tetkiki yaptırır veya yaptırmayız.
Hastanelerimizde ve kliniklerimizde hekimin hastaya ayırdığı süre bellidir sağlık sistemimizde. Şayet poliklinik kuyruğunda 70-80 kişi varsa hekim olarak toplam günlük çalışmanızda bu hastaların sorularına ve sorunlarına cevap vermek zorundasınızdır.

Sadece 1 YTL

Yazının Devamı

Carpal tunnel sendromu

15 Ekim 2008

El vücudumuzun en önemli duyusal organlarından biridir. El bileği eklemi çok fonksiyonlu bir eklemdir. Çok kullanılmasına rağmen az korunan ve hastalıklardan kolayca etkilenen bir yapıya sahiptir. Elinizin bileğinde ve parmaklarımıza vuran uyuşma ve ağrı varsa, bu devamlı ise giderek artıyorsa Carpal Tunnel Sendromu dediğimiz hastalıktan şüphelenmemiz gerekir.
Carpal Tunnel el bileğindeki tendonları çeviren bir kılıfın kalınlaşması, ele giden damarlara ve sinirlere basısı sonucu oluşur. Amerika’da toplumun yaklaşık yüzde 1’inde görülmektedir. Bu da önemli bir orandır. Daha ziyade endüstri işçilerinde, el bileğinin tekrarlayıcı hareketlerini sık yapanlarda (nakış dokuyanlar), titreşimli araç ve gereç kullananlarda sık görülür. Ayrıca kadınlarda görülme oranı erkeklere göre daha fazladır. Genellikle 30- 60 yaş arası olur. Çünkü Carpal Tunnel dediğimiz bu kanal kadınlarda erkeklere göre daha dardır. Tek taraflı bir el bileğinde oluştuğu gibi her iki el bileğinde de oluşabilir.

Damar anomalileri
Carpal Tunnel Sendromu’nun nedeni tam olarak tespit edilememiştir. Genetik olduğu düşünülmüş fakat tam aydınlatılamamıştır. B6 vitamin eksikliği nedeni mi diye araştırılmış, o da

Yazının Devamı

Kol ağrısı; kalp krizi mi, boyun fıtığı mı?

8 Ekim 2008

Özellikle sol kola vuran ağrılarda -hastanın yaşı da göz önüne alınarak genelde 20 yaş sonrası- ağrının kalple ilişkisi var mı yok mu ayırt edilmelidir. Burada sadece bir EKG (elektrokardiyografi) kâfi değildir. Hastanın hikâyesi ve daha ileri tetkiklerle bu düşünce desteklenmelidir. O açıdan EKG’nin eforlu çekilmesi önerilir. Eğer sonuç pozitif değilse 64 kesit BT (bilgisayarlı tomografi) ile kalp damarlarına kabaca bakılır. Bu da bir fikir vermezse en kesin teşhis Koroner Anjio’dur. Bunun yanında yine kalp ile ilgili laboratuvar tetkiklerinin yapılması zorunludur. Şayet yapılan bu işlemler kalp hastalığı yönünden olumlu sonuçlar vermez ise diğer nedenler araştırılır. Kalp hayati merkez olduğu için önemi de fazladır.
Kol ağrısında en fazla düşünülecek sebeplerden birisi de boyun fıtığıdır. Hastalarda yanlış bir anlayış var. Ağrı şayet kola vuruyorsa, “Bende boyun fıtığı yok” diye düşünüyorlar. Bu bakış açısı doğru değildir. Boyun fıtığında ağrı kola vurmayabilir, sadece boyunda olabilir yine sadece omuzda olabilir. Kolun

Yazının Devamı

Safiye Ayla’dan genetik dersi

1 Ekim 2008

İstanbul Tıp Fakültesi’nde fizik tedavide ihtisas yaptığım yıllar, sene 1979. Safiye Ayla boyun sorunları yaşıyor, benim de hastam. Safiye Hanım’ın muayenesi ve tedavisi bittikten sonra ona odamda kahve ikram etmek istedim. O da kabul etti. Kahvesini içerken Safiye Hanım’dan izin istedim.
“Bu arada bir hasta alabilir miyim?” dedim.
“Elbette ki” dedi.
Hastayı aldım, onun yanında muayene ediyorum. Şişmanca bir hanım ve dizlerinde sorunları vardı. Safiye Hanım da dikkatle bizi izliyordu. Muayene bittikten sonra hastaya dizlerinde diz romatizması olduğunu söyledim. Kilo almaması gerektiğini, hatta şimdiki kilosundan da 10-15 kilo vermesinin doğru olacağını, çünkü bu dizlerin bu kiloyu taşımakta güçlük çektiğini anlatıyordum. Sessizce kahvesini içen Safiye Hanım büyük bir nezaketle benden izin istedi.
“Bir şeyler söyleyebilir miyim” dedi. Ben ne söyleyecek diye merak ediyordum. Acaba onun yanında hasta bakmakla hata mı etmiştim?
Safiye Hanım söze başladı.
“Doktor Bey, ben Halepliyim. Benim ailem de benim gibi hep zayıftı ve de

Yazının Devamı

İki ünlü sanatçı ve hastalıklara bakışları Ümit Yaşar Oğuzcan - Sezen Aksu

24 Eylül 2008

Yıllar önce İstanbul Tıp Fakültesi Dahiliye Kliniği’nde Koroner Yoğun Bakım Ünitesi yeni kurulmuş. Eşim Dr. Yıldız kardiyolojide nöbetçi, 4 kişilik bir koroner yoğun bakım odası, hastalar içerdeki monitörden takip ediliyor. Hastalardan bir tanesi de büyük şair Ümit Yaşar Oğuzcan. Yanlış hatırlamıyorsam bir cumartesi günü nöbeti, ben de eşime yardım ediyorum.

Acılı mı, acısız mı?
 Hastaların vizitini yapıyoruz. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yatağına geldiğimizde ve sonrasında yapılan muayenede hastanın kalp bulguları da morali de iyi. Fakat eşimle birlikte Ümit Yaşar Bey’in yanından ayrılırken bana bir şey söylemek istediğini gözlerinden fark ettim. Eşim Dr. Yıldız da görevinde kuralların hiçbir zaman dışına çıkmayan bir yapıya sahip. O sırada Dr. Yıldız başka bir hastaya çağrıldı. Ben hemen Ümit Yaşar Oğuzcan’ ın yanına gittim.
“Yapabileceğim bir yardım var mı?”
“Bir şey ister misiniz?” diye sordum.
Hastalar odanın içinde paravanlarla ayrılmışlardı. Birbirlerini görmüyorlardı. Hepside

Yazının Devamı

Sağlıkta mucizeler bazen olabilir

17 Eylül 2008

Bu hafta da sizlerle biraz dertleri paylaşacağım, dertleşeceğim.
Sağlık sorunlarının sosyo-ekonomik problemlerle ne kadar ilişkisi var? Yaşadığın ülke, sosyal çevren, geleneklerinle, o andaki sorunların, senin sağlığına nasıl yön veriyor?
Bilimsel diye kabul ettiğimiz her şey yüzde 100 doğru mu? Bir doktorun hastalığı, kendisi ve çevresi tarafından nasıl algılanıyor? Doktorun çevresi nasıl algılıyor? O panik içinde doğruları mı yapıyor?
Kendimi anlatacağım...
Yıllar önceydi.
1980’li yıllar.
Başımın tabanında bir ağrı başladı. Önce ağrı kesicilerle bu ağrıyı dengelemeye çalıştım. Ağrılarda kısa süreli azalmalar oluyordu. Fakat ağrı devamlıydı. Gündüzleri de geceleri de giderek artıyordu. Önceleri kimseye söylemedim. Beynimin tabanındaki bu ağrıyla ilgili kurgular yapıyordum. Kendi kendime çözemediğim bu sorunun onlarca alternatif içinde ne olduğunu düşünüp, günlerimi ve gecelerimi karartıyordum.

Yazının Devamı